'Din kisvesi ardına saklanmış bu ahlaksızlığı hiçbir toplum taşıyamaz daha fazla. Başka bir yola ihtiyacımız var; laiklik kapıyı çalınca imam feneri önce imamları aydınlatacaktır!'

İmam feneriyle ahlak arayışı

İmam “halkın kendisine uyduğu kişi, önder, ileri gelen” demek. Daha çok cemaate namaz kıldıran ya da bir mezhebi kuran, mezhebe önderlik eden anlamında kullanılıyor. “Din kurallarıyla yönetilen devletin başında bulunan” kişiyi işaret edebiliyor. “Türkiye imamı” mümkündür. Demek ki, laiklik yoksa, yıkılmışsa, başta olan imamdır. Kutsal kitaplar da, kendisine uyulduğuna göre, bir tür imamdır. Kitap veya kişi, dinde imandan önce imam var!

Bize de imandan önce imamlar geldi. Anadolu’ya İslam benzeri inanışları, durumdan vazife çıkarmış “imamlar” taşıdı. Hep birlikte Moğol dehşetinden kaçıyorlardı. Önden imamlar koştu. Hıristiyan imamlarla anlaştılar, arkadan gelenlere alan açtılar. Uçlarda kaynaşma ve hoşgörü vardır; imamlı tarihimizdir.   

Çok hoş, yakın tarihimizden kaynaklı “imam feneri” diye bir deyimimiz var. Eskiden, mahalle imamlarının geceleri camiye giderken ellerinde taşıdıkları fenerin adıymış. Tenekeden yapılırmış ve cam takılarak içeride yanan mum alevi rüzgâra karşı korumaya alınırmış. Mehmet Zeki Pakalın’ın sözlüğüne göre bu fener, imamın öncülüğünde muhtar, bekçi ve polisten oluşan “ahlak timi”nin ev baskınlarında da kullanıldığı için ünlenmiş. Yani “imam feneri” deyimi camiden çok dince onaylanmamış cinsel amaçlı buluşma baskınları nedeniyle yerleşmiş dile. Bir kadının yabancı bir erkeği misafir ettiği ihbarı alınınca mahallenin imamı elinde fener öne düşer, muhtar, bekçi ve polis arkasına takılıp hep birlikte baskına giderlermiş. Tabi imamın fenerini gören aylak ahali de gurubun arkasına takılırmış. Bu ahlak polisliği de “imamet”e dahildir ve aynı zamanda yeni Türkiye manzarasıdır. İmam feneri, AKP eliyle güncellenmiş, yeniden yürürlüğe konulmuştur. 

Yalnız, bununla birlikte imamlığın bir mesleğe dönüştürülmesine dinden gerekçe bulmak mümkün değildir. Çünkü “imam kitaba göre” adap ve erkanı yeterince bilen her Müslüman imamlık görevini üstlenebilir. Mabette bu nitelikte olanlar çoksa çok bilen veya çok saygın olan öne geçer, geri kalan ona uyar. Sıradan camilerde, dolayısıyla adap ve erkan bilenlerin kıt olduğu durumlarda ayrıca bir kişi, tabii ücreti mukabilinde, bütün namazlarda imamet etmek üzere tayin edilebilir. İmamlığın meslek olmaya en çok yaklaştığı haldir. Demek ki imamlık diye adlandırılan bir sanat veya bir rütbe yoktur. Ayrıca daimî imamlık da mümkün değildir, her durumda gelip geçici bir iştir. İmam namazda öncülük ettiği sürece imam sayılır. Hoca camidedir, cami dışına çıkılınca imamlık hükmünü yitirmektedir. Yani bir “yok meslek”ten söz ediyoruz. İman varsa imama ihtiyaç kalmamaktadır.

***

Peki, bu durumda “devlet tarafından maaşa bağlanmış 130 bin kavuklu ne iş yapar” diye sorma hakkınız doğar. Gayet yerindedir. Tabii, cevabını bulmak için dinin değil mezheplerin kapısını çalmalısınız. Örnek, Sünnilikte imama bir kutsallık yüklemiş, “İslam’ın en ileri gelen alimleri” anlamında kullanmış. Şiilikte de yüceltme var ama konumuzun dışında. Demek ki mezhepler ve tarikatların yüklediği anlamın dışında, boş gezenin boş kalfasıdır, varlığının gereği de gerekçesi de yoktur. 

Bu kadar yaygınlaşmasının sorumlusu olarak AKP’yi işaret edecek değilim. Tarihi daha eskilere dayanıyor çünkü. AKP’den önce laik cumhuriyet “Diyanet”i icat ederek kendi mezar kazıcılarını maaşa bağlamış, besleyip büyütmüştür. Gericilik, uzun zamandır bir memuriyet dalıdır, devlete yaslanmadan icra etmek mümkün değildir. 

Örnekleri çok. Geçenlerde öldü, İsmailağa tarikatı şeyhi Mahmut Hoca bir imam emeklisiydi. Babası da imamdı, kuşaklar boyunca devletten maaş alarak icra ettiler mesleklerini. Hoca Mahmut o memuriyetine dayanarak adı geçen camiyi bir karargâh olarak kullandı, cemaatini devletin verdiği maaşla kurdu. Tilmizleri “patlatırım kasetini” diye birbirlerini tehdit ederek post kavgası veriyorlar şimdi. Kaset, imamlığı belirlemekte adap erkan bilmekten daha öndedir. Fethullahçıların hiddetinden ürkütüp kaçan Nakşi şeyhi Esat Çoşan vaizdi, oradan akademisyenliğe zıplamayı başarmıştı. Fethullah Gülen’in babası bir köy imamıydı. Bu durumu ilkokulu zar zor bitirmesine gerekçe yaptı hep. Ama bu cehaleti devlet tarafından imam atanmasına engel olmadı. İmamlıkta bilme şartı yoktur. Bilmiyordu ama nefesi güçlüydü, olur olmaz ağlayıp cemaati galeyana getiriyordu. O sayede daha askerliğini yapmadan Edirne Üç Şerefeli Cami'ye imam atandı. Arada Komünizmle Mücadele Derneği kurdu. Defalarca kovuşturulmasına rağmen imamlıktan emekli olmayı başardı. 15 Temmuz şeyine kalkışınca el koydular emeklisine, şimdi emeksiz imamdır. İmamlık, tarikat şeyhi olmanın en garantili yollarından biridir ve ne yazık ki yol cumhuriyet tarafından açılmıştır. 

O yol elde Kuran nutuk çeken ve “benim babam da imamdı” diye övünen cunta başı Kenan Evren tarafından taçlandırıldı. Gericiliği yerleştirmeye o kadar istekliydi ki, vaktiyle Hayrettin Karaman’a bile Diyanet Başkanlığı teklif etmişti. Benim “Öteki İslam”da bu dönüşümün kısa öyküsü var. General Mahmut Boğuşlu, “her meslekten imamlar yetiştirmeliyiz” diye buyuruyordu 1980’li yılların ortalarında. Soldan çok korkmuşlar ve dağı taşı imam yapmaya karar vermişlerdi. Dinin anayasaya dahli ve zorunlu din dersi ilk adımlarıdır. İmamlar düzeni ardından geldi.

Düzen imamsız yapamıyordu, çoğalttılar ve yolu açtılar. Cumhuriyet yıkıldıktan sonra ellerine birer fener tutuşturdular; bekçiyi, polisi arkalarında sıraladılar, dini ölçülere uymayan kadın avına çıkıyorlar hep birlikte. Din devletinden öte mezhep devleti halidir. 

***

Haliyle her gün yeni bir imam feneri vakasıyla çalkalanıyor ülke. İmamı Halil Konakçı’nın, “sokaklar kasap dükkânı gibi, hiç mi kıskanmıyorsun lan?” diyerek kadınları hedef alma cüreti göstermesinin arkasında işte bu düzen var. Daha önce de Sezen Aksu'yu hedef almış, o vesileyle cumhuriyetin kaldırdığı hilafete işaret ederek “Biz o makamı geri istiyoruz arkadaş. İslam adına istiyoruz” diyebilmişti.

İmam Konakçı tek örnek değil. Sağlıkta şiddeti protesto için iş bırakan doktorları hedef alan imam Ahmet Gül, Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklanan gazeteci Sedef Kabaş’a ağır sözler eden imam Vedat Aydın, “Aşıyı önce CHP'lilere yapalım; işe yararsa millet kurtulur, işe yaramazsa vatan kurtulur” diyen imam Ayhan Keskin tipik birer imam feneri vakasıdır. Bu özgüvenlerinin arkasında ellerindeki fenerin kendilerini aydınlatmayacağına olan inançları var. En boş-beleş ve en politize mesleklerden biridir haliyle. İmam, namazda uyulan kişi değil, parti devletinin militanıdır. Diyarbakır'da 9 yaşındaki erkek çocuğuna camide cinsel istismarda bulunduğu iddiası ile tutuklanan imam Kadri Özkaya’nın kendisini “15 Temmuz darbe girişimi sonrası camide sela okuduğum için bu olaylar başıma geldi” diye savunması bundandır. Savaşta militandırlar, haliyle ahlak AKP’lilerde ve onun memurlarında aranan bir özellik değildir artık. 

Düzen imamsız yapamıyordu, çoğalttılar, yolu açtılar. Cumhuriyet yıkıldıktan sonra ellerine birer fener tutuşturdular; bekçiyi, polisi arkalarında sıraladılar, dini ölçülere uymayan kadın avına çıkıyorlar hep birlikte. Din devletinden öte mezhep devleti halidir. 

***

Söyledik, tekrarlayalım; din çoğaldıkça ahlak azalır. Ahlak azaldıkça mabetler büyür. Ahlaksız toplumlara büyük mabetler ve tabii imam fenerleri gerekir. Hepsi ahlaksızlığı örtmek içindir.  

Diyanet’i cumhuriyet icat etti ama artık görülüyor dini kontrol etmekte hiçbir etkisi yoktur. Diyanet’i kapatmak ve imameti cemaate bırakmak devrimci olmanın ötesinde “demokratik” bir yoldur. İmanı olan imamını arar bulur. Çok gerekliyse, aralarından birini, ücreti mukabili, imam atayabilir. Esası devletin bu işlerden uzak durmasıdır. Diyanet’i kapatarak başlayabiliriz öyleyse. Bu yolla 130 bin imam da özgürleşmiş olacaktır. Unutulmasın, iman varsa imama gerek yoktur. 

Fener falan tamam da din kisvesi ardına saklanmış bu ahlaksızlığı hiçbir toplum taşıyamaz daha fazla. Başka bir yola ihtiyacımız var; laiklik kapıyı çalınca imam feneri önce imamları aydınlatacaktır!