Enflasyon hırsızlıktır. Soframızdaki ekmeğin, cebimizdeki paranın kapitalist piyasanın ve kapitalist devletin 'görünmez' mekanizmalarıyla çalınmasıdır.

Enflasyon vergisi şahlanıyor!

Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) Haziran'da aylık yüzde 2'ye yakın, Yurtiçi Üretici Fiyatları Endeksi (Yi-ÜFE) yüzde 4'ü aşan bir artış gösterdi. Bu sayılar, yıllık olarak (Temmuz 2020-Haziran 2021) sırasıyla yüzde 17,53 ile yüzde 42,89 gibi yüksek düzeylere ulaştı. Üzerinde önemle durulmalı, çünkü ya bütçemizde gedik açacak ya da tüketim sepetimizin küçülmesiyle sonuçlanacak bir hızlı enflasyonist süreç söz konusudur. 

TÜİK enflasyon verilerinin baskılanmış olması olasılığını bir yana koyalım. Mevcut haliyle bile açıklanmış veriler şiddetlenen bir enflasyon eğilimini ortaya koyuyor. Aslında geçen yıldan gelen baz etkisiyle Mayıs'tan itibaren enflasyon düzeyinde ciddi bir azalış eğilimi beklenebilirdi, eğer diğer olumsuzluk etkenleri devreye girmemiş olsaydı. Bunlara geçen hafta da değindik: İthalata bağımlı bir ekonomide ulusal paranın şiddetli değer yitirme eğilimine girmesi, ithal malların döviz cinsinden fiyatları değişmemiş olsa bile, TL fiyatlara yükseliş olarak yansır. Özellikle ithalata daha da bağımlı olunan ara mallar ve enerji hammaddeleri söz konusu olduğunda, iç piyasada bu aramalları kullanan bütün mal fiyatlarına etki eder. Öte yandan uluslararası piyasalarda emtia fiyatlarında (özellikle petrol ve türevleri ile ana metallerde) ciddi artışlar görüldüğü bir konjonktürde, ithal malların döviz cinsinden fiyatları da yukarı tırmanma eğiliminde olacaktır. Buna bir de, Kovid-19 salgını nedeniyle talebin baskılandığı bir dönemden çıkıldığını ve yeni dönemde talep yönlü bir enflasyonun da dünya fiyatlarını yukarı itebileceğini eklerseniz tabloyu tamamlarsınız. 

Gerçi diğer iç etkenleri (tarımda çiftçinin eline geçen fiyatla tüketicinin ödediği fiyat arasındaki inanılmaz fark, vs.) de bunlara eklemek gerekir. Ama bunlar daha iyi günlerdir; tarımdaki yüksek girdi fiyatlarıyla üretim yapabilmek imkansızlaşmaya başlamıştır; küçük tarımsal işletmeler kendi aile emeğinin sömürüsü üzerinden tutunmaya çalışmaktadırlar, ama nereye kadar? 

Dikkat çekici bir durum da ÜFE-TÜFE farkının durmaksızın açılmakta olduğudur. Aradaki fark yıllık temelde 2,5 kata çıkmıştır. ÜFE, tarihi zirvelerinden birinden geçmektedir. Peki bu fark korunabilir ve sürdürülebilir mi? Hayır. Ortada bir maliyet enflasyonu olgusu vardır ve fırsat bulunduğunda tüketiciye yansıtılacaktır. Dolayısıyla, TÜFE'de geçen yılın düzeylerinde kalınıyor olsa bile, ÜFE'den gelen baskılar nedeniyle TÜFE yukarı gidecektir. Ayrıca döviz kurlarının reel artışlara konu olması da hem TÜFE artışlarını hem ÜFE-TÜFE farkını besleyebilecektir. Bu bakımlardan da bugünler iyi günler olabilir. (Böyle olunca da, TCMB Başkanınca Saray'a verildiği söylenen "Ağustos'ta bir faiz indirimi" sözünün bir hükmü kalmayacaktır veya indirim halinde döviz krizi yeniden patlatılmış olacaktır).

Buraya kadar söylenenleri TÜİK verileriyle desteklersek, ÜFE'de yıllık 42,89 olan artış, imalat sanayiinde yüzde 45,87, aramallarında yüzde 54,89'dur; ama ana metallerde yüzde 100,04'tür. Enerjide yüzde 41,74 olan yıllık artış, kok ve rafine petrol ürünlerinde yüzde 123,80; ham petrol ve doğalgazda ise yüzde 181,45'tir! Bunlar, geleceğe aktarılacak enflasyon yükünün önemini gösterir. Yıllık ÜFE'nin geçen yıl (Haziran 2020'de) yalnızca yüzde 6,17 olduğunu eklersek, nasıl bir süreçten geçildiği belki daha iyi anlaşılır. 2021'in ilk altı ayındaki ÜFE artışı ise yüzde 22,04'tür ve hızlanmanın şiddetlendiğini gösterir. 

Bu arada "özel kapsamlı TÜFE" (işlenmemiş gıda ürünleri, alkollü içkiler, tütün ve altın hariç) verilerine göre tüketici enflasyonu 18,16'dır ve bu da "çekirdek enflasyonun" direngen bir çizgiye yerleştiğinin ayrı bir göstergesidir. Yıllık TÜFE'nin halkı yakından ilgilendiren alanlarda, sağlıkta yüzde 19, gıdada yüzde 20, ev eşyası ve ulaştırmada yüzde 26 olması da satın alma güçlerinin aşağıya çekilmesi anlamındadır. 

TÜFE'de yılın ilk altı ayında gerçekleşen yüzde 8,45'lik enflasyona göre memur maaşlarında ayarlama yapılması ise sabit gelirli ücretlilerin enflasyona ezdirilmesinden başka anlama gelmeyecektir. İlk 6 ayın TÜFE'si yukarı gitmesin diye devletin yönlendirdiği enerji fiyatları zamlarını 1 Temmuz'a erteleyen, alkollü içkiler ve sigara üzerindeki ÖTV'yi, yasa öyle öngörmesine rağmen, bir CBK ile 6 ay erteleyen anlayış tam AKP tarzı bir fırsatçı anlayıştır.

Sonuç

Daha önce yazmıştık: Enflasyon hırsızlıktır. Soframızdaki ekmeğin, cebimizdeki paranın kapitalist piyasanın ve kapitalist devletin "görünmez" mekanizmalarıyla çalınmasıdır. Daha kibar (bilimsel) tanımıyla ise, enflasyon en adaletsiz vergidir. En çok sabit gelirliyi yani ücretli olarak çalışan emekçi çoğunluğu ve düzensiz gelirli yoksulları vurur. Bilinçli olarak körüklendiği dönemlerin olması da bundandır: Borçluların (bu arada en büyük borçlu olan devletin) borç yükünü aşındırmanın (borçlar yerli para cinsindense elbette) bazen tercih edilen bir yöntemidir. 

Ama işin esasında, emek ile sermaye arasında kurulan üretim ve bölüşüm ilişkilerine, sonradan emek aleyhine dıştan bir müdahale anlamını taşır. Bu anlamda, adaletsiz kamu gelir ve harcama sisteminin ikincil bölüşüm ilişkilerine yaptığı olumsuz etkileri daha da pekiştirici bir işlev görür. Enflasyona karşı kararlı bir mücadele bu bakımdan emekçilerin sınıf mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır. Tam da bu nedenle, AKP türü parazit sermaye partileri enflasyona karşı kararlı bir mücadele içinde olamazlar. Hatta gelişmiş kapitalist ülkelerde bile, sıfır enflasyon tercih nedeni değildir; yüzde 2-3 bandında tutulabilen kontrollü bir enflasyon, sermayenin değer yitim süreçlerini denetlemenin bir aracı olarak birikim rejiminin tercihleri arasında yer alır.

TEİAŞ

TMMOB Makina Mühendisleri Odası (MMO) Enerji Çalışma Grubu Başkanı değerli dostumuz Oğuz Türkyılmaz'ın ilettiği TMMOB - MMO Başkanı Yunus Yener’in yaptığı “Elektrik Ağının Kamuda Kalan Son Halkası Olan TEİAŞ Özelleştirilmemeli, Özelleştirilen Kamu Varlıkları ve Hizmetleri Kamulaştırılmalıdır” başlıklı açıklamanın bir bölümünü ekte bilgilerinize sunmayı bir görev biliyorum:

"İktidar, yirmi yılda elektrik sektörünün üretim-iletim-dağıtım faaliyetlerini içeren dikey bütünleşik yapısını bozmuştur. Tüm elektrik dağıtımı özel şirketlere devredilmiştir. Kamunun elektrik santrallarının büyük bir bölümü özel şirketlere satılmış ve kamu payı yüzde 20’nin altına düşürülmüştür. İstanbul dışında bütün ülkede gaz dağıtımı özel şirketlere bırakılmış, petrol rafinerileri ve temel petro-kimya sanayii de büyük özel sermaye gruplarına devredilmiştir. 

Kamu kaynaklarını fütursuzca harcayıp tüketenler, şimdi de kamunun elinde kalan son varlıkları satışa çıkarmaktadır. Cumhuriyetin temel bir kuruluşu olan MKE özelleştirme sürecine sokulmaktadır. 

Şimdi sıra, ülkenin en büyük kuruluşlarından, elektrik sektörünün temel ve kilit bir kuruluşu olan TEİAŞ’ın özelleştirilmesine gelmiştir. Bu girişim, kamuya yani halka ait varlıkların yeni bir talan örneği olacaktır. Oysa dünyanın birçok ülkesinde, elektrik iletimi, kamusal bir hizmet olarak kamu eliyle gerçekleştirilmektedir. 

Genel olarak enerji, özel olarak elektrik enerjisi üretimi-iletimi-dağıtımı, toplum çıkarları doğrultusunda, kamu kuruluşları eliyle verilmesi gereken kamusal hizmetlerdir. Bugüne değin bedeli yüz milyarları geçen kamu kaynaklarının aktarıldığı özel şirketlerin faaliyet gösterdiği elektrik sektörünün başarısızlığı açık ve vardığı nokta ortadadır. Her yıl 40 milyar doları aşan enerji girdileri ithalatı, son iki buçuk yıl içinde yüzde 70 oranında artan elektrik ve gaz fiyatları ve faturalarını ödeyemedikleri için elektrik ve gazları kesilen yüzbinlerce aile bulunmaktadır.

Elektrik Ağının Kamuda Kalan Son Halkası Olan TEİAŞ Özelleştirilmemeli, Özelleştirilen Kamu Varlıkları ve Hizmetleri Kamulaştırılmalıdır.

Yeni ve Güçlü Kamu İşletmeleri Oluşturulmalı; Elektrik Üretim- İletim- Dağıtımı Türkiye Elektrik Kurumu (TEK); Petrol ve Doğal Faaliyetleri Türkiye Petrol ve Doğalgaz Kurumu (TPDK) Çatısı Altında Birleştirilmelidir".