Şimdi güney kuşağında pandemiye bağlı olarak faşizan hareketlerin yükseleceği söyleniyor. Oysa halk ayaklanmaları kendiliğinden olabilir ama faşizm kendiliğinden yükselmez. Şoven, milliyetçi, sağ popülist siyasetlerin yükselişi sermayenin bir tercihi, bir önlemidir.

Avrupa’daki çöküşe nereden bakalım?

Bir coğrafyaya bakarken sınıf siyasetleri hemen başında ayrışır.

Sermayeden yana olanlar statükoyu nasıl koruyacağız diye bakarlar:

 “Evet, 2020’de çöküyor ama 2021’de telafi edilecek” veya “Bu çöküş evden çalışmayı ve dijitalleşmeyi artıracak, yeni avantajlar açacak”

Ama işçi sınıfından yanaysanız, statüko nasıl yıkılacak diye bakarsınız.

Avrupa Birliği’nden bahsediyoruz, krizin çöküşe gittiği coğrafyadan.

Bu coğrafyada sosyalizmin iktidar arayışı için hemen gözümüzü homojenleşme ve eşitsiz gelişimin birlikteliğine ve zıtlığına dikmeliyiz.

Homojenleşme, başlıca Avrupa tekelleri için, ulusal sınırları aşan bir pazar, ucuz emek gücü ve kural tanımayan bir sermaye dolaşımı anlamına geliyor. Avrupa Birliği(AB) tam da böyle bir homojenleşme için icat edilmişti. Kendi içinde hiyerarşik olan bu yapı AB içinde tekellerin çıkarına olmayan her şeyi dümdüz etme güdüsüyle çalıştı. Tersten okursak sadece ulusal engellerden sermayeyi kurtarmak için değil, zayıf halkaları ortadan kaldırmaya adanmış bir siyasi çabanın da ürünüydü.

Sermaye iktidarı altında homojenleştirmeye adanan onca siyasi çabaya rağmen eşitsiz gelişim hep vardı ve giderek daha fazla derinleşti.

Bugün bütün Avrupa ülkeleri pandeminin tetiklediği çöküş ile boğuşuyorlar. AB bölgesi için küçülme oranı yüzde 7,7 olarak veriliyor. Hâlâ sonuçları devam eden 2008 çöküşü sonrası küçülme oranının yüzde 4,5 olduğu düşünülürse durumun vahameti daha iyi anlaşılır.

Ancak çöküş ülkeler arasında farklı seyrediyor. Avrupa’nın sermaye için sorunlu bölgesi, güney kuşağı daha fazla dibe vuruyor. Portekiz, İspanya, İtalya, Hırvatistan ve Yunanistan’ın yüzde 10’a yakın küçüleceği tahmin ediliyor. Pandemiye bağlı en büyük bütçe açıkları ve işsizlik oranları ile en fazla yoksullaşmanın yine bu ülkelerde ortaya çıkacağı ön görülüyor.
2008’de de güney kuşağı en fazla etkilemişti. 

Muhtemelen bu ülkeleri bir de artmış borç yükü bekliyor olacak

Ama eşitsiz gelişim iktisada indirgenemez.

Eşitsiz gelişim ülkelerin tarihinde de yatar ve içten içe çalışır. Hiçbir devrim gökten tesadüfen düşmez.

Bu ülkeler kaybedilmiş devrimler kuşağıdır aynı zamanda.

İspanya İç Savaşı emperyalizmin müdahalesi olmasaydı kazanılabilirdi.

İtalya’ya 2. Dünya Savaşı sonlarında ABD ve İngiltere çıkartma yapmamış olsaydı, güçlü partizan savaşı veren komünistler iktidara gelebilecekti.

İkinci Savaş sonrası Yunanistan Komünist Partisi ne yazık ki iç savaşı ABD ve İngiltere tarafından desteklenen milliyetçilere karşı kaybetti.

Eşitsiz gelişimi tamamlayan üçüncü halka ise tarihin devrime düğümlendiği bir ülkede bu sorumluluğa hazır bir partinin olup olmadığıyla ilgilidir.

Güney kuşağı bu tarihsel görev için en fazla hazırlık yapan işçi sınıfının siyasi öncülerinin olduğu bölge olarak gözüküyor.

Tabi ki Avrupa’da eşitsiz gelişim güney kuşağı ile sınırlı değil.

Örneğin, Macaristan, devrimin gidip gidip geldiği ülke. Avrupa’nın göbeğinde milliyetçi siyasetlerin iktidara yığıldığı bu ülke hem AB içinde bir çıbanbaşı hem de bir zayıf halka adayı.

Fransa’yı da unutmamak gerekir. Bir yandan AB hiyerarşisinin tepesini Almanya ile paylaşıyor ama bir yandan güney kuşağının özelliklerini gösteriyor. Ayrıca bu devrimler beşiği ülke pandemi öncesi Avrupa’da en ısrarlı emekçi eylemlerine tanıklık ediyordu.

Şimdi güney kuşağında pandemiye bağlı olarak faşizan hareketlerin yükseleceği söyleniyor. Oysa halk ayaklanmaları kendiliğinden olabilir ama faşizm kendiliğinden yükselmez. Şoven, milliyetçi, sağ popülist siyasetlerin yükselişi sermayenin bir tercihi, bir önlemidir.

Tarih daha hızlı akacak önümüzdeki günlerde.

Ve unutmayalım, Türkiye AB üyesi değil ama bir güney kuşağı ülkesidir aynı zamanda.