Antikacı olmaya razı mısınız?

Ocak 1967’de İstanbul’a vardığında, tam bir “parlak çocuk”tu. 21 yaşındaydı. ABD Hava Kuvvetleri’ne yazılmış, eğitim alırken üç casus kendisiyle temas kurup NSA için çalışmasını teklif etmişti. Kabul etti. Casusluk eğitiminde sınıf birincisiydi. Nereye gitmek istediğini sordular, “İstanbul” dedi, “İhtimaller içinde en egzotik yer orası”.

Perry Fellwock. Karamürsel’deki radar üssünde göreve başladı. İşi, özellikle Sovyet Hava Kuvvetleri’nin çalışmalarını izlemekti. Altında 25 kişi çalışıyordu. Üste toplam 3 bin istihbarat uzmanı vardı. Kendini, dünyanın tüm gerçeklerinin üzerinde duran bir elitin parçası gibi hissediyordu.
Dünya görüşü, ortalama bir Amerikalınınki gibiydi. İstihbarat dünyasına girer girmez, gerçeklerle karşılaşmaya başladı. “İlk fark ettiğiniz şeylerden biri, komünistlerin genişleme tehdidini durdurma meselesinin saçmalık olduğu” diyecekti sonradan, Sovyetler’in tüm siyasi ve askeri sisteminin savunma amaçlı olduğunu derhal fark etmişti. “Birçok bakımdan, yaptığımız iş Rusları insanlaştırıyordu gözümüzde. Çoğu analist benzer bir his besliyor, Rusları düşman olarak görmüyordu.”

Teşkilattaki herkes irili ufaklı çıkar sağlama işine girmişti. Perry de döviz getirip götürerek, maaşı kadar ek gelir sağlıyordu. Ama herkes bu kadar “naif” değildi. Örneğin Frankfurt’taki bazı NSA çalışanları, haliyle hiçbir güvenlik aramasından geçmeyen casus uçaklarıyla, Avrupa’dan kaçırılan genç beyaz kadınları Arap şeyhlerine pazarlıyordu.

İşi genel olarak sıkıcıydı. Sovyetler hiçbir “komplo” içinde değildi. Ama Mart ayında işler değişti. İsrail’in savaşa hazırlandığını fark ettiler. Washington’u her gün uyardılar, ses çıkmadı. Savaş başladı. ABD ne olduğunu anlamak için İsrail açıklarına gemi yolladı. İsrail torpidolarla vurup batırdı. NSA çalışanları öldü. Teşkilattaki herkes İsrail’in gemiyi bilerek vurduğunu biliyordu. Hatta İsrail’in niyetinin Şam ve Kahire’ye kadar ilerlemek olduğunu da biliyordu. ABD Başkanı Johnson, sırf İsrail’i ve kendini zor duruma düşürmemek için “Yanlışlıkla oldu” dedi. Hepsi küfrediyordu.

2 yılın sonunda sıkıldı Karamürsel’deki işinden. Vietnam’a gitmek için gönüllü oldu. Savaşın destekçisi değildi, karşı da çıkmıyordu, pek umrunda değildi politika. Ama ne olup bittiğini anlamak istiyordu.

Soğuk Savaş’ın kalbinden sıcak savaşın kalbine geçince, bambaşka bir ortamla karşılaştı. Kimse kimseye güvenmiyor, herkes birbirinden nefret ediyordu.

Perry’yse işini yapmaya çalışıyordu: Vietnam Halk Ordusu’nun hareketlerini takip etmek. En dişli tugaylardan birinin düzenli izlediği yolun haritasını çıkarmayı başardı. B-52’ler havalandı, 36 saat boyunca, yüzlerce ton bomba bıraktı güzergaha.

Perry, sonucu kendi gözleriyle görmek istiyordu. Birkaç hafta sonra gitti bombalanan bölgeye. “Hiç o kadar çok ceset görmemiştim. En mide kaldırıcı tarafı, şarapnelle ölmemiş olmalarıydı. Beyin sarsıntısıyla ölmüşlerdi. Tüm deliklerinden kan boşalmıştı, kuruyan kan yüzünden cesetler simsiyahtı, berbat kokuyordu. Korkunç bir görüntüydü ve bunda benim de payım olduğunu biliyordum.”

Perry Fellwock’un çıldırma noktası, bu oldu. Ama bazen çıldırma anları, o kırılmalar, hayırlıdır. Tıpkı 31 Mayıs’ta hepimizin çıldırdığı gibi.
Kurt gibi zekiydi. Ülkeye döndü. Solcu bir dergiye, NSA’yla ilgili bildiği her şeyi anlattı. Snowden’ın yaptığını ilk yapan kişiydi. Tüm kötülüklerin kökeninde kapitalizmin olduğunu kavramıştı. Solcularla temas kurdu. Çoktular. Orduda, istihbarat teşkilatlarında sayısız bağlantı edindi.
Counterspy isminde bir dergi çıkarmaya başladılar. CIA’nın, NSA’nın gizli operasyonlarını, hatta casusların isimlerini deşifre ediyorlar, emperyalizmle savaştıklarını söylüyorlardı. (Çok önemli haberler yayımladılar. ABD devletinin nasıl pis işler çevirdiğini, İngiltere dahil tüm dünyayı dinlediğini, kendi halkına karşı savaş açmış olduğunu faş ettiler. Ufacık bir ofiste çıkan bu derginin hikayesi, bugün tüm solcu gazetecilerin inceleyip ilham alması gereken bir denemedir.)
* * *
Sonuç: CIA, haklarında büyük bir yalan kampanyası başlattı. Yine de başarmışlardı: ABD Vietnam’dan çekildi, Başkan görevden ayrıldı. Ama sol hareket örgütlü değildi, on milyonları sokağa dökan hareket, izleyici pozisyonuna dönmüş, Başkan’ın istifası birçoklarına yetmişti.
Sonuç: Aradan kırk yıl geçti, bir başka NSA çalışanı “çıldırdı”, gerçeği ifşa etti: 60’larda, 70’lerde hangi kirli işler yapılıyorduysa, bugün daha beteri yapılıyordu. Bir bok değişmemişti.

Sonuç: Hani şimdi istihbari bilgiler ortalığa saçılıyor ya… Birileri “Cemaat temizlenirse”, birileri “Erdoğan istifa ederse” hesapları yapıyor ya… Halkın iktidarından söz açınca, “Hele bir…”le başlayan cümleler kuruluyor ya… Bir bok değişmez.
Perry Fellwock, şu an antikacı dükkanı işletiyor, tamamen umutsuz, politikadan uzak duruyor.
Bugün örgütlenmeyen, yarın antikacı olur.
Gezi anılarını satar.