Jön Türkler

Türkiye’de özgürlük savaşımının miladı 1860’lı yıllardır. Şinâsi, Nâmık Kemal, Ebüzziya Tevfik, Ziya Paşa ve arkadaşlarından oluşan “Yeni Osmanlılar” hareketi bu miladın önde gelen kahramanlarıydı. Devir Abdülaziz’in padişahlık dönemidir. Özgürlükçü hareketlere ne padişah ne de onun önde gelen iki veziri Âli Paşa ve Keçecizade Fuat Paşa hoşgörü ile bakmamaktadır. Bu iki paşa, "Liberal ekonomi manifestosu" olarak niteleyebileceğimiz “vasiyetnameleri” ile de ün yapmıştır. Fuat Paşa, ünlü düşünür Mecelle müellifi Cevdet Paşa ile birlikte “Şirket-i Hayriye” diye bilinen “şehir hatları” vapur şirketinin oluşumunu hazırlayan öncülerdir. Yeni Osmanlılar hareketi Avrupa’ya açılan ilk “siyasal özgürlük” hareketidir.

Türkiye tarihinin hemen hemen on asırlık Anadolu geçmişine bakıldığında gençlerin, özellikle öğrencilerin liderlik rolü oynadıklarına tanık olmaktayız. Prof. Mustafa Akdağ’ın “Dirlik-Düzenlik” kalkışması olarak nitelendirdiği isyanlarda en önemlilerinden biri ve uzun soluklusu “Suhte” ayaklanmalarıdır. Osmanlı döneminde, medrese öğrencilerine “suhte” denmekteydi. Bunlar medreselere bağlı imarethanelerdeki odalarda ikamet ederler, aşlarını ise yakın mahallelerden topladıkları yemeklerle sağlarlardı. Eğitim koşulları kötü, çoğu iane ile geçinecek kadar fakirdi. Bu olumsuz koşullar (eğitim-ekonomik-sosyal yaşam açısından) sık sık başkaldırmalarına neden olurdu. 16 ve 17. yüzyıllar boyunca bu medrese öğrencilerinin sorunları büyüdükçe büyüdü, başkaldırılar bir türlü kesilemedi.

Tanzimat ıslahatı açısından da önemli gelişmelere neden olmuştu. Batının akademik kurumları ağır da olsa Osmanlı ülkesinde de oluşturulmaya başlandı. Böylece medreselerin yanı sıra askeri okullar, mühendishane, Tıbbiye vb, gibi yüksek okullarda açılmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısında başlayan “Yeni Osmanlılar” hareketi sözünü ettiğimiz okulların öğrencilerini de etkilemiştir. Nitekim Abdülaziz’in tahttan indirilmesi “Suhte” ve “Molla”larla bu yeni öğretim kurumlarının öğrencilerinin ortak eylemiyle mümkün olmuş ve Birinci Meşrutiyet ilan edilmiştir.

1878 Osmanlı-Rus (93 Harbi) vesile eden Abdülhamit ilk “Meclis-i Mebusan”ı otuz üç yıllık bir tatile yollayınca, bu kez “istibdat”a karşı “Jön Türk” hareketi başlamıştır. Jön Türklerin yurt dışında çıkardığı çeşitli yayın organları , kapitülasyonlar nedeniyle ülkede kurulmuş olan “yabancı ülke postahane”leri aracılığıyla yurt içine rahatlıkla girmekteydi. Ayrıca, Darülfünun’un kurulmasından sonra, yüksek tahsil gençliği, her siyasi olayda ön saflarda rol almaya başlamışlardır. Gençlik öylesine etkinleşmiştir ki, Kamil Paşa hükümetinin düşürülmesini sağlayan “Babıâli baskını”nda vurucu güç Türk ocaklarında örgütlenen üniversitelilerdi. Milli Mücadelenin kader savaşı olan “Sakarya Savaşı”da bir “yedek subay” gazasıydı, yani genç darülfünun öğrencileri bu savaşın gerçek kahramanlarıydı.19. yüzyılın son çeyreğinde Darülfünun öğrencisi olan Rıza Tevfik, Mizancı Murat Bey’in Fransız ihtilalini nasıl, adeta yaşayarak anlattığına değinerek, dersten sonra aramızda kimi Robespièrre, kimi Danton vb olarak “ihtilalcilik” oynardık demektedir.

Mekteb-i Mülkiye, Tıbbiye ve Hukuk o dönemde öğrenci eylemlerinde başı çekmekteydi. Birinci Dünya Savaşının yenilgisinden sonra İstanbul, İzmir Ege Bölgesi düşman işgalindeyken ve umutların yitirildiği günlerde, Sultanahmet mitinginde Halide Edip’i destekleyen yığınların çoğunluğu gençlerdi. Aynı dönemde İstanbul’da İngiliz, Fransızların ezmeye çalıştığı her türlü direniş hareketinde, taşın altındaki el genç aydınlarındı. Nihayet Ali Kemal’in üniversiteden uzaklaşmasıyla sonuçlanan eylemde de onların rolü büyüktü.

1960’ın baharında, Prof.Sıddık Sami Onar, H. Naili Kübalı vb hocalarıyla birlikte ayaklanan İstanbul Üniversitesi Merkez Bahçesine polisi sokmayan da onlardı…. Ankara’da Nurettin Aknoz Paşa’nın ateş yağmuruna tuttuğu Mülkiye Binasından çıkıp “555 K”yı gerçekleştiren de onlardı.

Politikacılar gençlere karşı daima “müdebbir” olmalıdır. Miting meydanlarındaki toplama kalabalıkların alkışları değil, gençlerin tutumu partileri iktidar yapar. 1973 darbesi sonucu Ecevit’in yükselişi böyle oldu. Süleyman Demirel “Yürümekle yollar eskimez” dedi ama tiran olma sevdalılarına bu sözün derin anlamını anlatamadı. İnönü için şöyle bir fıkra anlatılır. 1960 sonrası koalisyonlarında Başbakanlık görevini üstlenirken, emniyet yetkilileri “Paşam, Mülkiyeliler Cebeci’den Kızılay’a yürüyüşe geçtiler” diye pür telaş haber verince o saatine bakmış, 11.30… “Merak etmeyin, Kızılay’a gelmeden yemek için dönerler” demiş. Doğrudur, yanlıştır…Fakat İnönü kalibresindeki “Devlet Adamlığı”na uygundur.

Bu olaylar bir endişemi daha da pekiştiriyor. Bir okul amfisinde, ya da Dolmabahçe’den çok uzakta cereyan eden bir öğrenci yürüyüşünü hunharca engelleyen, genç bir hamilenin çocuğunu yitirecek kadar dövülmesine neden olan bir eylemden böylesine ürken bir iktidar altı ay sonra seçimleri kaybederse neler yapar ya da kaybetmemek için neler yapmaz.

Açık olarak görünüyor ki önümüzdeki altı ay büyük olaylara gebedir. Seçim sonuçlarını, AKP eğer yenilirse, hazmedemeyecektir. Hazır ve tedbirli olalım.