Ayrılmak mı zor, bu mutfakta hizmet etmek mi?

Yıllarca büyük bir itaatle hizmet ettiği zengin mutfağına artık sığamayan bir aşçının, hepimize sorduğu zor soru. Ayrılmak mı zor, bu mutfakta hizmet etmek mi? Farkındalık dediğimiz şey bazen yorar insanı, o nedenle pek çoğumuz kolay olanı seçeriz. Önümüze koydukları ile yetinmek, daha fazlasını istememek, yaşayıp gitmek etliye sütlüye bulaşmadan. 

15- 16 Haziran Direniş günleri. İşçiler yürüyor, patronlar korkudan kaçışıyor, yönetenler panik halde saldırıyor. Bir zenginin mutfağında bir aşçı, yanında büyüttüğü yardımcı genç kız, bir şoför, şoförün abisi ve kızın nişanlısı genç. Bir mutfaktan ülkeye bakış. Vasıf Öngören’in önemli eseri Zengin Mutfağı, 15-16 Haziran Direnişi’nin yıldönümünde düştü yeniden aklımıza. Bir tiyatro eseri olarak yazılmış, sonrasında sinemaya da uyarlanmış olan eserdeki her bir karakter için söylenecek çok şey var. Patronuna minnettar emektar aşçı Lütfü, işçi ve sendika hareketlerine sempati duyan ancak düzenle ilişkisini koparamayan şoför Seyfi, işçi direnişinin içinde yer alan abisi Ahmet, hiç görmediğimiz patron Kerim bey, sevdiği kızla evlenmek için para derdine düşmüş, sessiz genç Selim ve nişanlısı ile evlenmekten başka derdi olmayan aşçı yamağı kız, kızın abisi sendikacı Murat.

Kızın adı yok. Ondan hep kız diye bahsediliyor. Kızın abisi, kızın nişanlısı, kızın nişanı, kızın evliliği. Küçük bir çocuk saflığı ile olan biteni anlamaya çalışan masum bir karakter. Tek derdi sevdiği adam ile evlenmek. Kazandığı parayı olduğu gibi nişanlısına teslim ederek bekliyor o büyük günün gelmesini. Nişanlısı Selim onu bu zengin mutfağından kurtaracak. Onun kendi evinin hanımı yapacak. O artık küçük beylere değil kocasına hizmet edecek. Böyle diyor Selim sevgi dolu sözleriyle nişanlısına. 

Selim evlenmek için gereken parayı aranan solcu bir tanıdığının adresini ihbar ederek bulmaya karar veriyor. İhbar ettiği kişi gözlerinin önünde öldürülüyor. Selim’in şaşkınlık ve korkusu, patronun bu vatansever genci himayesine almasıyla gurura dönüşüyor. Naifliği ukalalığa, şefkati ise zulme. 

Sonrası sıkıyönetim. İşçilerin işten atılması, solcu düşmanlığı, patron-sağcı işbirliği ve bunların çevresinde ürkek apolitik insanlar. Tarihsel akışın eşliğinde mutfaktaki karakterlerin dönüşümünü izliyoruz. 

Tiyatro oyunu olarak otuz yıl sonra Vasıf Öngören’in kızı Aslı Öngören tarafından yeniden sahnelense de çok yaygınlaşamadı. Sinema filmine ise elinizde arşiviniz yoksa ulaşılamıyor. Böyle önemli bir eserin gündemimizden düşmüş olması nasıl açıklanır ki? İkinci Haziran Direnişi’ni yaşamış olan bir ülkede umudun elimizden kayıp gitmesi gibi, yok oldu Zengin Mutfağı. Apolitik dediğimiz insanların devrimci dönüşümünün remini çizen bu eser de, devrimci ruhu Ekmeleddin’le öldürenlerin kurbanı mı oldu? Gezi’de flama görmek istemeyenler, sinemada da Zengin Mutfağı’nı mı görmek istemezler? Hem ilk tiyatro oyununda hem sinema filminde aşçı karakterini canlandıran Şener Şen’i başka filmleriyle ya da banka reklamları ile mi hatırlamak isterler?

Öyle görünüyor. Patron, sağcı, liberal işbirliği izin vermiyor işçi sınıfının gerçek tarihini okumamamıza. Hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanalım, böyle gelmiş düzenin böyle gideceği algısına teslim olalım istiyorlar. 

Ama böyle gitmez. Eninde sonunda işçi sınıfı uyanır, harekete geçer. İsimsiz kadın gün gelir adını alır, bu düzen değişmeli diyerek milletvekili adayı olur. Aşçı örgütlenir, partisinin bayrağını dalgalandırır alanlarda. Öncü işçi yenilmez en karanlık zamanlarda sürdürür mücadelesini örgütüyle. Bunlar tarihin yaprakları arasında kalmış birer nostalji olarak gelirse size; nefret ettiğiniz bir partiye milletvekili kaptırmamak için, sevmediğiniz bir başka partiye oy verirken bulursunuz kendinizi kabinde. Ya da bu tarihsel gerçeğe sahip çıkar, saf tutarsınız umudu yaşatanların yanında. Bu sefer yenemeyecekleri bir direnişin parçası olursunuz.