Toplumu kandırma bakanlığı (1)

Toplumu tüm duyarlı kesimleri - yani çoğunluğu- yeni müfredata karşı olsa da, eğitim bakanı Yılmaz, “Yapılmış en demokratik, en bilimsel, en çağdaş müfredat” diye tutturmuş gidiyor. Bu söylem Yılmaz’ın eğitim bakanı olarak daha önce söylediklerini anımsatıyor. 24 Mayıs 2016’da milli eğitim bakanlığına getirilen İsmet Yılmaz’ın, göreve geldiği günden bu yana, arada bir doğru söylediği oluyorsa da, hemen arkasından tersini yapıp toplumu kandırmayı yeğliyor.

Örneğin bakan olarak yaptığı ilk konuşmalarından birinde, “Eğitimde kalite problemimiz var” derken doğru söylüyor. Ancak bu konuşmanın devamında ise, toplumu uyutup  kandırmayı yeğliyor: “İnşallah eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacağız. Yani İstanbul’daki öğrenci hangi haklara sahipse, inşallah Sivas’taki de, Hakkari’deki de aynı haklara, aynı imtiyazlara, aynı alt yapıya sahip olacak” diyor!  Oysa fırsat eşitliğinin, “inşallahla-maşallahla” olamayacağı gibi, AKP iktidarında hiç olamayacağını kendisi de biliyor.

Yılmaz’ın toplumu kandırma konusunda kendini tutamadığı hemen her olayda ortaya çıkıyor. Örneğin giderek artan cinsel istismarla, çocuk evlilikleriyle, kadın cinayetleriyle, intiharlarla, yargısız infazlarla, terör olaylarıyla, TEOG’da başarılı olamayanların imam hatibe gitmek zorunda kalmasıyla toplumun ruh sağlığı bozulmuş bulunuyor. Bonzai gibi uyuşturucuların kullanımı ilkokul çağına kadar inmiş bulunuyor. Genetiği bozulmuş gıda üretiminin yeterince denetlenmemesi nedeniyle, toplumun genel sağlığı da bozmuş durumda. Sakinleştirici ilaçlar başta olmak üzere, ilaç kullanımı tavan yapmış bulunuyor. 2002 seçimlerinden bu yana, AKP’nin önce bürokratı, sonra milletvekili ve bakanı olup tüm bu olumsuzluklarda pay sahibi olan Yılmaz, sağlık konusunda bile toplumu kandırma yolunu seçiyor, “Sağlıklı bir toplum, güçlü bir toplum demektir. Sağlığını kaybeden toplumun güçlü olabilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla her şeyin başı sağlık diyoruz" deyip öğrencilere bisiklet dağıtma şovuna katılıyor.

AKP, Eylül 2013’te ortaöğretim yönetmeliğini yenilerken, “okuyan, araştıran, sorgulayan öğrenci yetiştirme” maddesini çıkarmıştı. Bu durumu yakından bilmesi gereken Yılmaz ise, 2016-17 öğretim yılının başlaması nedeniyle yayımladığı mesajda, “Aydınlık Türkiye’nin güvencesi, hiç kuşkusuz geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızdır. Yeni Türkiye yolunda, okuyan, araştıran, sorgulayan ve en önemlisi akleden bir nesli, yarınlar için yetiştirmektir” diyebiliyor!

Proje Okulları Yönetmeliği, Bakan Yılmaz zamanında, 1 Eylül 2016 tarihinde yürürlüğe giriyor. Yandaş bir kuruma dönüşmüş Danıştay bile, açılan bir dava üzerine, proje okullarının belirlenmesi, bu okullara yönetici ve öğretmen atanması konularındaki keyfilik durumunu, Anayasa’ya aykırı bularak Anayasa Mahkemesi’ne başvuruyor. Proje okulları uygulamasıyla Kabataş Erkek Lisesi’ne Müdür Yardımcılığına getirilen kişi, “Bütün okullarımızın imam hatip lisesi gibi olması zamanı geldi; her imam hatibin kapısında Anadolu Gençlik Derneği'nin olması lazım; (25 yıl sonrasında) hangi ülkelerde İslami hükümlere geçilmiş ona bakıp kutlayacağız" deyip imam hatiplilerin dağı taşı dolduracağından söz ediyor. Proje okulları uygulaması çerçevesinde okullarına atanan öğretmenleri ve okullarındaki yeni yönetim anlayışını yüzlerce okul ve on binlerce lise öğrencisi protesto ediyor. Öğrenciler, kısaca, “Yandaş değil, çağdaş öğretmen ve çağdaş idare” istiyorlar. Bakan Yılmaz ise, “Proje okul öğretmenlerinin Türkiye’nin en kaliteli eğitimcileri arasından seçildiğinden” dem vuruyor.

Yılmaz, 4 Ekim 2016’da bir kez daha doğru söylüyor: “Eğitime siyaseti karıştırmamalıyız. Çünkü eğitim herkesi ilgilendiriyor. Siyaset yapacak başka mecralar bulmalıyız” diyor! Ancak Yılmaz’ın bu doğruyu dile getirdiği günlerde yaşananların bir bölümünü anımsamak bile, onun toplumu kandırmaya çalıştığını görmeye yetiyor.

Çünkü o günlerde;

  • Sırf "FETÖ"nün okullarında çalıştıkları için kapatılan 1000 dolayında temel lisenin öğretmenleriyle, yine kapatılan 15 vakıf üniversitesinin akademisyenleri yargısız infazla işlerinden/meslekten atılmıştı.
  • "FETÖ"nün bankasına para yatırdıkları için meslekten atılan öğretmen ve akademisyen sayısı ise bilinmiyordu.
  • Yılmaz, Eylül 2016’da başka adam yokmuşçasına Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’na bir ilahiyatçıyı getirmişti.
  • Bakanlık bürokratlarının önemli bir bölümü, eğitimci olmayan ve/ya da AKP’den milletvekili adayı olmuş eğitimcilerden oluşuyordu. Türkiye Maarif Vakfı mütevelli heyeti üyeliğine yalnızca, AKP’li kişiler atanmıştı.

Yine o günlerde;

  • Yılmaz’ın emrinde çalışan bir ilçenin milli eğitim şube müdürü, 15 Temmuz şehitleri anma programında tüm okulların hatim indirmelerini istemişti!
  • Yılmaz’ın emrinde çalışıp sözleşmeli öğretmen mülakatını yapanlar, mülakatlarda,  “Başkomutan kimdir? Reis kimdir?  15 Temmuz ne anlama geliyor? Peygamberimizi çocuklarınıza anlatır mısınız? Amin alayları nedir? Ailenizde namaz kılan var mı? 2023 hedefleri nelerdir” gibi yanlı sorular soruyordu!
  • Yılmaz’ın emri altında çalışan Beşiktaş İlçe Milli Eğitim Müdürü, 7 Ekim’de AKP Beşiktaş İlçe Başkanı ve Cumhurbaşkanı’nın oğlu Bilal Erdoğan’a, bazı okullara gidip konuşma yapmaları izni vermişti!
  • Duvarında Hitler ve Usame Bin Ladin'i öven gerici bir şairin "Hak Yol İslam" şiirinin asılı olduğu Keçiören’de bir okulun açılışını, bizzat Yılmaz yapmıştı!
  • Aynı Yılmaz, “Bir kadın evinden süslenip çıkıp evine dönene kadar kaç erkeğin şehvetini tahrik etmişse o kadar erkekle zina yapmış gibidir” sözleriyle tepki çekmiş kişiyi, 14 Ekim 2016'da il milli eğitim müdürlüğüne getirmişti!

Bu gerçekler yaşanmışken ve yaşanıyorken, Yılmaz’ın “Eğitime siyaseti karıştırmamalıyız” sözü toplumu kandırmaya yönelik değilse, nedir?

[email protected]