Stratejik kandırma! (2)

Geçen haftaki yazıda 2011 ve 2017 tarihli öğretmen strateji belgelerindeki amaç ve hedef ifadelerinin, genelde gerçekleştirmek için yazılmış ifadeler olmadığından hareketle toplumun kandırıldığına değinilmişti. Bugün ise, kısaca 2017 belgesindeki ifadelerin kandırıcılığı üzerinde durulacaktır.

2017 belgesinin ilk sayfası, bakan İsmet Yılmaz’ın “sunuş” sayfası oluyor. Sunuşun daha şu ikinci cümlesi, “Bakanlığımız, genç nesilleri değişen ülke ve dünya şartlarına uygun olarak yetiştirebilmek amacıyla eğitimin birçok alanında önemli atılımlar yapmakta; haftalık ders çizelgeleri, ders çeşitleri ve öğretim programları, ders kitabı … gibi eğitimi ilgilendiren birçok alanda önemli reform ve atılımlara imza atmaktadır” kandırmacasıyla başlıyor.

Kandırmaca sunuş sayfasının kinci paragrafının şu ilk cümlesiyle, “Eğitim sistemlerinin nihai amacı, topluma faydalı, … değişime uyum sağlayabilen, … kendisiyle ve toplumla barışık, inisiyatif alan, araştıran sorgulayan ve eleştirel düşünme becerilerine sahip özgür bireyler yetiştirebilmektir. Bu niteliklere sahip bireylerden oluşacak bir toplumun inşasında en önemli görev ise öğretmenlere düşmektedir” devam ediyor. Bu ifadelerle toplumun ne denli kandırıldığını anlamak için, “dinin ve kinin davacısı olacak” gençlik istendiğini, Ocak 2017’de açıklanan ve evrim kuramının çıkarılıp cihat anlayışına önem verecek yeni müfredatı ve birkaç gün önce okullarda din ders saatinin artırıldığını anımsamak yetiyor. Hele bu bakanlığın ortaöğretim yönetmeliğinden “araştıran, sorgulayan ve eleştiren öğrenci yetiştirilmesi” ifadesini çıkardığı göz önüne alındığında kandırmacanın ne derece derin olduğu görülüyor. Bu belgenin ortaya çıktığı günlerde değiştirilen sosyal etkinlikler yönetmeliğini inceleyenler, bakanın kandırmacalarının, kandırmacanın ötesine geçtiğini düşünüyor.

Bakan, sunuş sayfasında, “Bu belgenin oluşturulması ve geliştirilmesi sırasında çok sayıda paydaşın görüşleri alınmış olup süreç içerisinde gelen görüşler doğrultusunda çeşitli revize çalışmaları gerçekleştirilmiştir” derken de, toplumu kandırıyor. Paydaş dediklerinin gerçekte “yandaş” olduklarını açıklamıyor. Paydaş dediklerinin büyük bir bölümü, AKP’li ya da sempatizanı oldukları için atananların oluşturduğu bakanlık, diyanet ve YÖK gibi resmi kuruluşları içeriyor. Bu kuruluşlara atananlar içinde, bırakın muhalif kişileri, tarafsız kişiler bile pek bulunmuyor. Paydaş dediklerinin bir bölümü de, sivil toplum kuruluşu dedikleri, çoğu Ensar Vakfı, TÜRGEV, Eğitim-Bir-Sen gibi, aklı fikri “dini” öğretimde olan, karma eğitime, laik ve bilimsel eğitime karşı Osmanlı hayranı kuruluşlar.

Bu noktada, yukarıdaki cümlede bakanın, “Yandaş” demiş olabileceği ve belgeyi yayıma hazırlayan kişi ya da kişilerin bunu “paydaş” olarak yazmış olabilecekleri de akla geliyor. İşte tam da bu nedenle, bir yanlışlık varsa onun sorumluluğunu ya da olumlu yanlar varsa bunun payesini alabilmesi için, belgeyi yayıma hazırlayanların kimliğinin belirtilmiş olması gerekiyor. Bu belgeleri, 5, 10, 50, .. kişi birlikte yazmıyor ki. Bu belgeleri hazırlayanların kimliği ile paydaş dedikleri kuruluşların adlarının açıklanmaması kandrımacayı kolaylaştırıyor.

Okurken çekici gelen ancak karşılığı olmayan ifadelerle yapılan kandırmacalar, belgenin “yönetici özeti” sayfalarında da, “giriş” sayfasında da devam ediyor. Örneğin giriş sayfasında, “bazı ülkelerin gerçekleştirdikleri eğitim reformlarından da gözlemlenebileceği üzere, eğitimde başarılı olmak için öğretmen yetiştirme sisteminin, öğretmen niteliğinin, çalışma koşullarının ve öğretmen motivasyonunun bütünsel bir anlayışla ele alınması gerekir” deniyor. Ne güzel değil mi? Ancak kazın ayağı öyle olmuyor. Daha bu belgenin açıklandığı günlerde, bakanlar kurulu öğretmenlerin ek ders ücretini tırpanlayan kararlar alıyor. Ertesi gün, öğretmenin çalışma koşullarının iyileşmesinin ilk ayağını öğretmenin kadrolu olması oluştursa da, sözleşmeli öğretmen alımına devam edileceği açıklanıyor. Bu da yetmiyor, bakanlık müsteşarı, “Sözleşmeli öğretmelere eş durumunda yer değiştirme yok” diyebiliyor.

Bu arada belgede, bakanlığın gelişigüzel çalıştığını gösteren bazı vahim gerçeklere yer verildiğini de belirtmek gerekiyor. Örneğin “KPSS’ye başvurmuş ancak öğretmen olarak atanamamış olan üniversite mezunlarının sayısı 2016 yılı itibarıyla toplam 438.134 kişidir” deniyor. Bu durumda, 15 yılda eğitim fakültesi sayısını 63’ten 92’ye ve bu fakültelerde okuyan öğrenci sayısını 141 binden 228 bine çıkaran AKP’nin, neden hâlâ diğer fakülte mezunlarına da öğretmenlik yolunu açmakta ısrarcı olduğu anlaşılamıyor. Eğitim fakülteleri varken diğer fakülte mezunlarının öğretmen olarak atanması, belgedeki “öğretmen niteliği” vurgusunun bir kandırmaca olduğunu gösteriyor.

Belgede, “öğretmenlik mesleğine ilişkin bir diğer önemli mesele, bölgeler arası öğretmen dağılımı ve hareketliliğidir” deniyor. Ancak belgede, “öğretmenlerin hizmet yılı süresi Güneydoğu Anadolu Bölgesi için 6,4 iken Ege Bölgesinde 14,2’dir” dense de,  “öğretmen ihtiyacının yoğun olarak hissedildiği yerlerde çalışmak üzere” denerek Güneydoğu Anadolu Bölgesinde,  (fırsatını bulduğunda ayrılacak olan) sözleşmeli öğretmen istihdamına ağırlık veriyorlar. Eş durumu göz ardı edilerek, sözleşmeli öğretmenin meslekten daha çabuk ayrılması kolaylaştırılıyor.  

Belgede, hedeflere ulaşmak üzere yer verilen eylemlerde de, örneğin ilk hedefin ilk eylemi, “Öğretmen Yetiştirme Çalışma Grubunun işlevsel hale getirilmesi” eyleminde olduğu gibi kandırmaca devam ediyor. Bakanlık ve YÖK’ün belirlediği (yandaş) kişilerden oluşan bu çalışma grubu 8-9 yıldır hiçbir şey yapmamış, belgeye göre, 2017 sonuna kadar işlevsel olacak!

2011 belgesinde var olan “öğretmen adayı havuzundan en nitelikli adayları seçmek” hedefine, bu konuda hiçbir yenileşme yapılmadığı halde, 2017 belgesinde yer verilmemesinin nedeni, “imam hatip lisesi mezunlarına eğitim fakültesine geçişte ayrıcalık getirilecek”  haberiyle açıklanmış oluyor!

Belgedeki eylem açıklamaları, kandırmacanın ve aymazlığın ötesinde, eğitim ve öğretmen yetiştirme açısından stratejik tehlikelere dönüşüyor. Örneğin, eğitim fakültesi denmeyip “öğretmen yetiştirmeye yönelik programlara sahip olan kurumlar” deniyor! AKP yandaşı öğretmen istihdamıyla yetinilmeyip şu anda kadrolu olan öğretmenlerin de AKP’liliğini denetleyecek ve istenmeyen öğretmenlerin işine son vermeyi kolaylaştıracak, “Bütün öğretmenler için zorunlu bir performans değerlendirme sistemi”nin getirilmesinden söz ediliyor. 92 eğitim fakültesi varken “Öğretmen Akademilerinin kurulması” amaçlanıyor! Daha da önemlisi, ilk hedefin şu ikinci eyleme ait “öğretmen yetiştirmeye yönelik programlara sahip olan kurumların örgütsel olarak yeniden yapılandırılması” cümlesi ve yapılandırmanın “mevcut milli eğitim sistemi ile ulusal ihtiyaçlar doğrultusunda yapılacağı” açıklaması oluyor. Mevcut eğitim sisteminin piyasacı, gerici ve erkek egemen bir sistem niteliği ile AKP’nin ulusal ihtiyacının “dinin ve kinin davacısı olacak gençler” olması göz önüne alındığında, öğretmen yetiştiren programlarda yapılacak değişikliğin ortalama insanın uykularını kaçıracak nitelikte olacağını söylemek bir kehanet olmuyor.  

Bu öğretmen strateji belgesinde, OHAL sonucu haksız ve suçsuz yere, tutuklanmış, meslekten uzaklaştırılmış ya da atılmış on binlerce öğretmenle ilgili olarak bir tek sözcüğe bile yer verilmemesi, belgenin ne denli “stratejik” olduğunun bir başka göstergesi oluyor.

Geçmiş uygulamalara ve bu belge göz önüne alındığında, bir zamanlar Cumhuriyet gazetesinin kullandığı, “TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ” uyarısını, eğitim ve öğretmen yetiştirme konusunda da yinelemek gerekiyor.

[email protected]