Rektör dediğin

Bir rektör, demokratik haklarını kullanıp AKP’nin icraatlarına karşı tepkilerini göstermek isteyen öğrencilerini tehdit ediyor. Onu atayanların, “Rektör dediğin böyle olur” diyeceği bir olay değil mi?

Ne diyor rektör?

“Cumhuriyeti savunacaksam ben savunurum. Ben burada rektörüm. Size kalmaz bunu savunmak. Ben, size cumhuriyeti savunma görevi vermedim. Net bir şey söylüyorum size. Siyasi slogan atarsanız, kimliklerinizi toplarım. Üniversiteden atarım hepinizi” diyor!

Tabii ki, “Rektör dediğin böyle olmaz?” olmasına da, kimler böylesi bir rektör olur?

Kişi, rektörlüğü hak etmeden rektör olmuşsa, böyle rektör olur herhalde. Seçim yapılan bir süreçte, “hak etme” bağlamında belirleyici olan tek ölçüt, kişilerin aldığı oy sayısıdır daha çok oyu alan daha çok hak ediyor demektir. Seçim süreci sonunda devreye giren YÖK ve Cumhurbaşkanı için bu somut “hak” ölçüsü çoktan değerini yitirdi. Bu makamlar, adayların akademik çalışmalarına da bakmıyorlar, onların yöneticilik yetkinliğine de. Zaten bu makamların, adayların akademik ve yöneticilik yetkinliklerine bakacak zamanı da yok, gücü de. Oy gibi somut bir ölçüt kullanılmadığında, genelde yaren-siyasal yakınlık-aynı görüşte olmak gibi öznel ölçütler devreye giriyor.

Hak etmediği halde rektör olmak kolay mı? Kişi hak etmediği halde rektör atandığında istifa etse, ömür boyu iç huzuru içinde yaşayacak diğer adaylara, üniversiter yaşama ve topluma örnek olacak. Bunu yapamayan ne yapacak, en azından rektörlük yaptığı sürece, rektörlüğü hazmetmenin iç sıkıntısını yaşayacak ve çeşitli korkuları olacak. Gücünü kendisini atayanlardan alacağı gibi, korkularının kaynağı da hem kendisini atayanlar hem de kendisinin yönetecekleri olacak. Üniversite anlayışı bu korkularla şekillenecek. Kendisini atayanlara karşı hissettiği korku ölçüsünde, yönetimi altında olanları korkutacak. Bir taşla iki kuş vuracak: Yönettiklerini korkuttukça kendi korkularını bastırmış olacak Yönettiklerini korkuttukça, kendisini atayanlar, “Rektör dediğin böyle olur” diyecek ikinci kez rektör olması ve rektörlüğünden sonra da uygun bir yere “kapağı atma” olasılığı yükselecek.

“Hak” etmediği halde rektör olanlar, yönettiklerini korkuttukça rahatlayacaklar rahatlamasına da, “Ah! Bu gençler olmasa.”

Hak etsin etmesin, rektörlük görevine getirilmiş biri, ilgisiz biri değil ki, en azından profesör, ilgili yasaya göre en az beş yıl doçent olarak üniversitede çalışmış olması gereken kişi. Rektörler, ne gibi yetkilere sahip olduklarını da biliyorlar, okuldan atmanın koşullarını da. Rektörler, öğrenci disiplin yönetmeliğine göre, öğrencinin sudan nedenlerle üniversiteden atıldığını bildikleri gibi, bunun bir süreç sonunda olduğunu da biliyorlar. Önce birileri başkaları hakkında suç duyurusunda bulunuyor. Sonra disiplin soruşturması başlatılıyor. Duruma göre ya bir soruşturmacı görevlendiriliyor ya da soruşturma komisyonu oluşturuluyor. Soruşturmacılar, suçlananlara neyle ve disiplin yönetmeliğinin hangi maddesine göre suçlandıklarını bildiren bir yazı gönderip onların savunmalarını alıyor. Soruşturma sonunda, durumu özetleyen ve bir ceza verilip verilmeyeceğinin nedenleri ile ceza verilecekse ne cezası verilmesi gerektiğini belirten bir rapor hazırlanıp disiplin amirine veriliyor. O da raporu disiplin komisyonuna getiriyor. Disiplin amiri, fakültelerde dekan ve üniversitede de rektör oluyor. Disiplin komisyonu ise, fakülte içi konularda fakülte yönetim kurulu ve tüm üniversiteyi ilgilendiren konularda da üniversitenin yönetim kurulu oluyor. Yönetim kurulu ya soruşturma komisyonunun önerisini karara bağlıyor ya da yeni bir soruşturma komisyonu kuruyor.

Bir rektörün, “Üniversiteden atarım hepinizi” demesi, doğal koşullarda bir dil sürçmesi olabilse de, “hak” edilmemiş rektörlüklerde bir güç gösterisi oluyor ve şu anlamlara geliyor: “Suçlu olup olmadığınız ya da suçun okuldan atılmayı gerektirecek nitelikte bir suç olup olmadığı beni ilgilendirmez. Her halükarda, soruşturma komisyonu da, üniversitenin yönetim kurulu da benim istediğimi yerine getirir” demeye getiriyor. Öğrencileri tehdit eden rektörün üniversitesinden bir Allahın kulunun bu duruma karşı çıkmaması, rektörün tehdidini gerçekleştirebileceğini gösteriyor. Zaten üniversite, oy vermediği kişinin rektörlüğünü kabul ettiği an, bir bakıma biat kültürünü kabullendiğini de ilan etmiş oluyor.

Hak etmeden rektör olanların gücü, kendilerine kefil olacak kaynaktan geliyor. Bu güç nedeniyle rahatlıkla, başbakana fahri doktora verebiliyorlar, polisi istedikleri gibi kullanabiliyorlar, Marmara Üniversitesi rektörünün atandığı ilk günlerde yaptığı gibi, "Dünyayı görmeyen, vizyonsuz, lokal düşünen zihniyetin artık tasfiye olacağı” tehdidini savurabiliyorlar.

Başbakan, “Yükseköğretim yasasını, YÖK üyeleri ile rektörlerle birlikte değiştireceğiz” diyor! Bu durumda hak etmeden rektör olanların çoğunluğu, “üniversite” gibi üniversite isteyenler için büyük bir tehdit oluşturuyor.

Yeni yılın ve geleceğin mutluluğu, üniversite bağlamında, rektörlüğü hak edenlerin rektör olmasıyla başlıyor.

Mutlu yıllar dileğiyle!

[email protected]