Mart ayı dert ayı!

Halk arasında, “Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır, Mart ayı dert ayı” söylemleri oldukça yaygındır.  Bu yıl kapıdan baktırıp baktırmayacağını şimdilik pek bilemesek de, Mart, geçmişte çok kazma kürek yaktırmış ve halkı büyük dertlere sokmuştur. Öte yandan, Mart, doğal yaşam için verimli bir aydır: Bahar dönemi başlamakta, doğa canlanıp renklenmektedir. (Farslara göre, tanrının evreni ve insanı yarattığı gün olarak; Alevi ve Bektaşilere göre Hz. Ali’nin doğum günü olarak; Anadolu, Orta Doğu ve Asya halkları tarafında da baharın başlangıcı olarak) Nevruz Bayramı da bu ay kutlanmaktadır. 

Bu ay içinde, kutlanan başka günler ve haftalar da vardır. Bu gün ve haftaların bir bölümlü şunlardır: Dünya Emekçi Kadınlar Günü (8 Mart); Tıp Bayramı (13); Irk Ayrımı ile Savaş Günü (21);  Dünya Tiyatrolar Günü (27); Yeşilay Haftası (1-7 Mart); Bilim ve Teknoloji Haftası (8-14); Yaşlılara Saygı Haftası (18-24); Vergi Haftası (20-25); Orman Haftası (21-26) ve (Mart’ın son pazartesi günü başlayan) Kütüphaneler Haftası. 

Mart ayında, iyi ve kötü olaylar da yaşanmıştır. 1 Mart 1921’de, İstiklal Marşı’nın güftesi mecliste kabul edilmiştir. 3 Mart 1924’te, Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı kapatılmış, Öğretim Birliği Yasası kabul edilmiş ve Hilafet kaldırılmıştır. 6 Mart 1927’de, İstanbul Radyosu deneme yayınlarına başlamıştır. 11 Mart 1947’de, Türkiye IMF’ye üye olmuştur. 12 Mart 1971’de, komutanlar muhtıra vermiş, sözde “reform hükümeti” kurulmuş, işkenceler ve yargısız infazlar yapılmıştır. 16 Mart 1919’da, İstanbul işgal edilmiştir. 16 Mart 1978’de, İstanbul Üniversitesi’nden çıkan sol görüşlü öğrencilere ateş açılmış ve yedi öğrenci katledilmiştir. 18 Mart 1915, saldırgan dünyanın Çanakkale’de durdurulduğu tarihtir. 18 Mart 1920’de, 19 Mart 1877’de açılan, üç ay sonra kapatılan ve 1908’de yeniden açılan Osmanlı Meclisi Mebusanı son kez toplanmıştır. 22 Mart 1926’da, Maarif Teşkilatı Yasası çıkarılmıştır. 23 Mart 1921’de, II. İnönü Savaşı başlamıştır. 26 Mart 1931’de de Uluslararası Ağırlık ve Uzunluk Ölçüleri Yasası kabul edilmiştir. 

Bu haftaları ve günleri anarken, ister istemez, geçmişi düşünürüz. Geçmişle bu günü, bazı konularda da bugünümüzü diğer ülkelerle karşılaştırırız. Eğitimin dincileşip özelleştiğini ve ABD’nin-sermayenin-anamalcı düzenin dümen suyuna girmeye can atanların çoğaldığını görenleri afakanlar basar. 

Mart, öğretmen yetiştirme konusunda da ilginç bir aydır. Matbaayı 300 yıl kadar sonra kullanmaya başlayan ve aydınlanma ve sanayileşme sürecini hiç yaşamamış Osmanlı, öğretmen yetiştirme konusunda pek geç kalmamış ve 16 Mart 1848’de, yani tam 159 yıl önce (eksiklikleri de olsa) Erkek Orta Öğretmen Okulunu açmıştır. Bu okulu, daha sonra açılan, ilköğretmen, kız öğretmen ve yüksek öğretmen okulları izlemiştir. 1926’da Konya’da açılan Orta Öğretmen Okulu’nun, Ankara’ya taşınıp 1929-1930’da Gazi Terbiye Enstitüsüne dönüşmesi, öğretmen yetiştirmede niteliksel bir sıçramanın başlangıcıdır. Bu enstitüyle başlayan nitelik gelişimi, ilköğretmen okullarına da köy enstitülerine de yansımıştır. Niteliksel gelişimin 1960’ların sonlarına kadar sürdüğü söylenebilir. İlk Demirel hükümetinin, öğretmen yetiştiren okullara ağırlıklı olarak lise mezunlarını almaya ve siyasal kaygılarla yönetici atamaya başlamasıyla, bu okullardaki nitelik gelişimi duraklama dönemine girmiştir. 20 Temmuz 1982 tarih ve 41 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile öğretmen yetiştirme işinin üniversitelere devri, kâğıt üzerinde ve kuramsal olarak olumlu bir aşamadır. Ancak, o yıllarda eğitim ve kültür yaşamımızın Türk-İslam sentezi anlayışı doğrultusunda yapılandırılması, siyasetçilerin ve üniversitenin tutumu, bu değişikliğin olumlu sonuçlar vermesini engellemiştir.  

20 Mart 1997 ise, öğretmen yetiştirmede yeni bir dert kapısı açan tarihtir. Bu tarihte, eğitim fakültesi dekanları, Dünya Bankası’nın (DB) kredisiyle ve uzmanlarının öncülüğünde yürütülen MEB-DB-YÖK projesi sonunda üretilen öğretmen yetiştirme modelini kabul etmişlerdir. Bu model, Carnegie Vakfının 1986 yılında hazırlattığı bir raporda ABD’ye önerdiği modele benzer bir modeldir. 

Bu model, öğretmen yetiştirmede var olan tarihsel birikimi yok saydığı gibi ülke gerçeklerini de görmezden gelen, temel özelliğiyle küreselleşmeye ayak uyduracak ve hiçbir şeyi sorgulamayacak, öğretmen değil de öğretme teknisyeni yetiştirecek bir modeldir. Açıköğretim fakültesi ile ilahiyat fakültelerinde öğretmen yetiştirilmesi de; öğretmenlerin rütbelenerek bölünmesi ve sözleşmeli öğretmen istihdamı düşüncesi de bu tarihten sonra gelişmiş ve uygulanmıştır.  Yine bu tarihten sonra, ilköğretim programlarında olduğu gibi, eğitimin her alanındaki değişiklikler, AB/DB isteği ve dayatmaları doğrultusunda kolayca kotarılmaktadır. Şu anda uygulanan öğretmen yetiştirme modelinden geri dönülüp, bizim insanımızla ve bizim gerçeklerimize uygun yeni bir öğretmen yetiştirme sistemi oluşturana kadar, mart ayı, dert ayı olmaya devam edecektir. 

Şimdilik, mart ayının son olayı, 9 Mart’ta bakanın OKS’yi kaldırıp bu tek sınav yerine (6., 7. ve 8. sınıflarda) üç sınav yapılacağını açıklamasıdır! Gel de, dertlenme.