Liberallik zor zanaat II

Liberallerin lafazanlık ettikleri bir başka alan din öğretimi konusu oluyor.

Dinamik dergisinde (2009 Kış: 54-57) söyleşi yapılan liberal bir ara, “İmam hatipler meslek liseleri falan değildir … üçkağıtçı liselerdir” deyip, sözde ne kadar gerçekçi olduğunu gösteriyor. Hemen ardından da, yıllar önce Hürriyet Gazetesi’ndeki (13 Ekim 2003) köşesinde yazdıklarını yineliyor: “Nasıl ki İngilizce ağırlıklı liseler, okullar kurulabiliyor bunun gibi din eğitimi ağırlıklı okullar kurulabilsin veya bildiğimiz klasik liselerde, fen liselerinde, seçmeli ders olarak din dersinin sayısını arttırabilirsin” diyor! İmam hatipleri eleştirirken esas niyetinin tüm liselerin imam-hatipleşmesi olduğunu gösteriyor. Bu düşüncenin anlık bir söylem olmayıp tasarlanmış ve kararlı bir düşünce olduğu anlaşılıyor.

Dünya nüfusunun büyük çoğunluğu, yaşamını ailesinden aldığı dini öğretilerle sürdürüyor ek bir dini öğretimden geçmiyor. Cami, kilise, havra, cem evi vb. yerlere gidenler oradaki dini sohbetlerden de inançlarıyla ilgili bir şeyler öğreniyorlar. Türkiye’de Sünni-Hanefi ailelerin çocukları, ek olarak Kuran kurslarına da gidiyorlar. Yine Türkiye’de, çocuklar, din kültürü ve ahlak bilgisi dersini ilköğretimde de, ortaöğretimde de, hem de zorunlu olarak alıyorlar. Anlaşılan tüm bu dini öğrenimler liberalleri kesmiyor. Bunlar, dini öğretimin artıp yaygınlaşması uğruna gerçekleri saptırmada da becerikliler. Örneğin söyleşide, “Yurt dışında imam hatiplere benzer uygulamanın olup olmadığı” sorusuna, “Tabii var, tabii. Hem papaz okulları dediğimiz bizim… Bırakalım yurtdışını, Türkiye’deki Fransız okullarının bir kısmı papazlar tarafından kurulmuş okullardır” yanıtı veriliyor.

Bu sözlere dikkat edildiğinde, laik ülkelerde imam hatip benzeri okullar olmadığı anlaşılıyor anlaşılmasına da, dikkatsiz okuyucunun aklında kalan “Tabii var, tabii” sözleri oluyor.

Söyleşiden Robert Kolej mezunu olduğu anlaşılan liberal, mezun olduğu okulun da papazlar tarafından kurulduğunu nedense söylemiyor. Esasında söylese de söylemese de bir şey fark etmiyor. Çünkü papazların kurmuş olduğu okulların çoğu, papaz yetiştirmiyor, Türkiye’dekiler de papaz yetiştirmiyor. Özel öğretimin yaygın olduğu ülkelerde, yüzyıllar öncesinde eğitimin öncülüğünü yapanlar dini topluluklar. Amerika’da Harvard gibi pek çok üniversiteyi açanlar, Avrupa’dan göçen cemaatler. Hatta yıllarca o okullarda din adamları rektörlük yapmış. Ne zaman, 100-150 yıl öncesine kadar. Belirli ölçülerde dini öğretime yer veren cemaatlere ait özel okullar da var var olmasına da, bu okullar imam hatip benzeri okullar değil. Ayrıca cemaat okullarındaki dini öğretim, bizim imam hatiplerle karşılaştırıldığında dini öğretim bile sayılmayacak nitelikte oluyor. En önemlisi, bu okullardaki dini öğretimin ne laiklikle, ne bilimle ne de ülkelerindeki siyasal rejim ile sorunları var.

ABD’de üst mahkemelerinin kamu okullarında dua okunmasını da öğrencilerin boyunlarına hac takmasını da, “laikliğe aykırı olduğu için” yasaklaması ya da Fransa’nın dini sembollerle okula gitmeyi yasaklaması gibi haberleri zaman zaman gazete sayfalarında okuyoruz. Dini sembollerin bile yasaklandığı okullarda dini öğretim yaparlar mı? Bu durumu liberallerin hepsi biliyor ancak bunu dile getirmiyorlar.
Liberalimiz, dünyadaki ve Türkiye’deki pek çok insanın “benim evladım, kızım, klasik eğitimin yanı sıra din eğitimini de düzgün alsın ama hukukçu, doktor, mühendis vs. olsun” dediğini söylüyor dünya ve Türkiye geçeklerinden habersizmiş gibi davranıyor. 1972 yılında mesleki ortaokullar kapatıldıktan sonra, imam hatip lisesine gidenlerin sayısının iki yılda yüzde 72 azaldığını, benzer azalmanın sekiz yıllık zorunlu eğitime geçişte yaşandığını yok farz ediyor. Mahalle baskısı olmasa, çocuğu kendi doğal gelişimi içine bıraksanız neredeyse hiçbir çocuğun böyle bir istekte bulunmayacağını düşünmek istemiyor.

Bizim liberal, “Ama özgürlükler açısından bakacak olursak madem toplumda böyle bir din öğretisi talebi var, … zorunlu ve seçmeli din dersleri çözümdür” diyor! Geçmişte seçmeli din dersinin özellikle Aleviler için nasıl zorunlu hale dönüşmüş olduğunu bilmezden geliyor. Günümüzde artan mahalle baskısıyla bu seçmelinin zorunludan farkı kalmayacağını bile bile, hem de özgürlük adına böylesi bir durumu düşünüp önerebiliyor!

İlköğretime ve liselere de Kuran ve namaz dersi konmasını öneren çok liberal var!

Peki! Liberaller neden “bile bile lades” diyorlar?

Yakın geçmişimize baktığımızda bir yanda, Refah Partisi’nin 13 Ekim 1996 tarihli kongresinde, zamanın başbakanı Necmetin Erbakan, “Bugünkü neslin İmam-Hatiplere ve Kur’an kurslarına yapılan yatırım sonucu” olduğunu övüne övüne söylediğini anımsıyoruz.

Öte yanda, Amerikan Ulusal İstihbarat Konseyi Başkan Yardımcısı Graham Fuller’in, 20 yıl öncesinden “Türkiye, İslam’ın günlük yaşamdaki yerini yeniden düşünmelidir. İslam’a dayalı partileri daha fazla siyasetleştirmeye, parlamentoya katılmaya çekerseniz bu çok değerli olur” (Cumhuriyet, 26 Şubat 1990) dediğini! “Uygarlıklar çatışması mı?” adlı makalesiyle kimilerinin gözdesi olan Samuel P. Huntington’ın da, “Eğer Türkiye bir Batılı ülke olma ısrarından vazgeçer modernleşme ve demokrasinin bir İslam ülkesinde de mümkün olduğunu göstermeye daha çok ağırlık verirse, bütün dünyaya ve İslam’a büyük bir model” (Ş. Alpay, Milliyet, 9 Eylül, 1996) olacağını buyurduğunu!

Yoksa bizim liberaller Erbakan’dan mı esinleniyor, Fuller ve Huntington’dan mı?