Çözüm Avrupa’dan gelir mi?

Avrupa’da işler yolunda gitmiyor, yaşlı kıtadaki kriz bir türlü sona ermiyor.

Nasıl ersin? Bu krizin yalnızca ekonomik bir boyutu yok. Ekonomik olarak yaralarını sarmaya çalışan Avrupa’nın derdi daha büyük. Tüm tarihi boyunca ideolojiler savaşının merkezi olan kıtanın oldukça derin ideolojik problemleri var. Tüm geçmişi boyunca yalnızca kendi halklarına değil tüm dünya halklarına olumlu veya olumsuz bir yol göstermeyi başaran Avrupa’nın bugün en temel problemi bu yolu gösteremiyor oluşu.

Bugün Avrupa neyin sembolü sorusunu yanıtlayabilecek olan var mı?

Kimse entegrasyon demeyecek herhalde. Kıtanın pek çok ülkesinde bağımsızlık taleplerinin masada olduğu, İskoçya’da bu konuda referandum yapıldığı, İspanya’da, İtalya’da benzer konularda bitmek bilmez tartışmaların yaşandığı, Balkanların bu anlamda hiçbir zaman bir dengeye kavuşmadığı bir kıtadan söz ediyoruz.

Demokrasi mi? Avrupa’da insanların seçimlerden ve seçim mekanizmalarından memnun olmamaları eski bir sorundu. Ancak AB kurumlarının yaptığı son araştırmalarda, insanların iktidardaki hükümetlere karşı fikirlerini özgürce ifade etmekte zorluk çektiklerini düşünmeleri sizi şaşırtabilir. En gelişmiş Avrupa demokrasilerinde bile artık böyle problemlerden bahsediliyor olması, burjuva demokrasilerinin yalnızca Türkiye’de değil, Avrupa’da da ciddi sorunlarla boğuştuğunun göstergesi. Üstelik, buna yine Avrupa demokrasilerinin temel değerleri olarak sayılabilecek yasalar önünde eşitlik veya basın özgürlüğü gibi konular eklendiğinde tablo biraz daha sahicileşiyor. Demek ki, medyaya yönelik baskılar, yargı sistemindeki skandallar belki buradaki kadar açıktan ve dramatik olmasa dahi Avrupa’da da görülüyor.

Bu veriler Türkiye’deki baskıcı ve otoriter rejimin günahlarını azaltmıyor. Tam tersine, sorunun Türkiye ve benzeri ülkelerle sınırlı olmaması, içinde soluk alıp verdiğimiz tablonun vahametini gösteriyor.

Sosyal devlet uygulamalarının ise büyük bir çöküş yaşadığını belki söylemeye bile gerek yok. Avrupa’da sınıfsal olarak nerede durduğu bariz küçük bir azınlık dışında herkes, yoksulluğun yayıldığını, devletin buna karşı bir önlem almadığını, gelir dağılımındaki eşitsizliğin gittikçe arttığını düşünüyor.

Demek ki Avrupa, müreffeh bir diyarı da temsil etmiyor artık…

Çöken bir birlik projesi, büyüyen entegrasyon problemleri, siyasal sistemde yaşanan tıkanıklıklar, geçmişten bu yana hep övünülen burjuva demokrat değerlerde dahi aşınma ve sistemin en temel mekanizmalarında görülen sorunlar, hızlanan ve yayılan yoksullaşma… Böylesi bir tabloya doğal olarak eşlik eden derin toplumsal ve kültürel yozlaşma… Bu sayılanların hepsini tamamlayan bir unsur ise artık kimseyi şaşırtmaması gereken faşist ve ırkçı yükseliş.

Bize ne Avrupa’dan diyenler çıkabilir. Beter olsunlar diye söylenenler de vardır mutlaka. Ama meselemiz bununla ilişkili değil. Meselemiz tam da Avrupa’nın herkesin kabul ettiği sorunlarına Avrupa’yı yönetenlerin bir çözüm önerisinin olmaması…

Emperyalizmin bugün geldiği nokta tam burasıdır. Uluslararası kapitalist sistemin Avrupa için dahi bir çıkış önerisi yoktur.

Kapitalizmin bu sorunları zaten çözemeyecek oluşu ile bu sorunların çözümü varmış gibi yapması arasındaki fark, kapitalizmin bugün yaşadığı ideolojik krizin somut kanıtıdır.

Emperyalizmin bu sorunların çözümü var demesi için insanların önüne bir gelecek tahayyülü, bir çıkış projesi koyması gerekir. Kapitalizmin İkinci Savaş sonrası düşünsel macerası başarılı ya da başarısız bunun örnekleri ile doludur. Bugün eksik olan budur işte…

Kapitalizmin eksiği sosyalizmin artısıdır. Sosyalizmin tüm dünya halklarına sunacağı bir gelecek tahayyülü, somut bir çıkış projesi vardır. Üstelik yıllar sonra bu tahayyül, sosyalist bir alternatif, kapitalizmin yaşadığı kriz nedeniyle yeni ve heyecan verici olduğu kadar, somut ve sahicidir de.

Türkiye siyasetinde, arayış içinde olan kitlelerin yarattığı bir boşluk var. Bu boşluğun Avrupa menşeili ideolojik bir çıkışla doldurulmasının önünde büyük engeller olduğu muhakkak. Ancak Türkiye kapitalizminin de kendi içinde fazla alternatif üretemediği düşünülürse, Avrupa hayalini canlandırmak, siyasetin soluna ve sağına Avrupai aşılar yapmak neden tekrar gündeme gelmesin…

İki ayrı Avrupa yok yalnız. Türkiye’nin gündemine girecek Avrupa kendi çaresizliği ve çıkışsızlığı içinde çırpınan Avrupa’dan başkası değil.

Hiç korkmaya, çekinmeye gerek yok ideolojik açıdan cesur hamlelerin, kapitalizmin menşei ne olursa olsun tüm projelerinin üzerine gitmenin tam vaktidir.