Sonun başlangıcı…

Haklı çıkmaktan nefret ettiğiniz, kendinize kızdığınız anlar oldu mu?

Bu tür bir durumu yaşadığımda tedavilik oluyorum!

Hele sorun meslek alanımla ilgiliyse çıldırıyorum.

En az on yazı ile gündeme taşımak istediğim, canlı yayınlarda, panellerde, tiyatro festivallerindeki söyleşilerde, tiyatro öğrencileriyle, meslektaşlarımla sohbetlerde tartışmaya açtığım AKP’nin sanat alanlarını yok etme operasyonu tüm verileriyle ortaya çıktı.

Ama heyhat yine tısss yok.

Sanki üstümüze ölü toprağı atılmış.

Örgütler suskun, sanatçı kardeşlerimin ağızları mühürlü.

‘Bekleyelim görelim ne olacak’ diyenler, bekliyorlar!

Bazı aymazlar ise ellerinde tuttukları yapıları kendi politik ve sanatsal kariyerleri için bir mekanizma haline dönüştürmüş durumdalar.

Bakanlığın kapısında adeta yalvar-yakar durumdalar.

“Gelin ortak çözüm yaratalım” gibi sığınmanın, teslim olup biat etmenin zavallılığını kusuyorlar.

Onlarca kez söyledik.

“AKP aklı bizleri muhatap almıyor, almayacak ve eğer olup bitenlere karşı bir direnme hattı örmezsek yok edileceğiz.”

“Salonlarımızın yıkımlarına-satışlarına, hak gasplarına, yasaklara, sansürlere, baskılara, keyfi uygulamalara karşı işçi sınıfından öğreneceğimiz onlarca direniş yöntemi var, gelin bu hattı örelim” dedik.

40 yıldır alanlarımızın başına bela kesilen kımıl zararlıları bu çağrıyı duymazdan geldiler.

Kurumların içinden yükselen genç kardeşlerimin ve bazı usta yaratıcı dostlarımın, Tiyatro Platformu’nun, Özerk Sanat Konseyi’nin devrimci önermelerinin de önünü kestiler.

Bu ta ilk günden başladı.

AKM önündeki ilk eylemde, “AKM değil AKP yıkılacak” dendiğinde kaçıp, sisteme yamanma hesapları yaptılar.

Yarısı ırkçılığın kapısında, yarısı liberalizmin koynunda bir diğer bölümü de ‘bize ne’ diyerek sustular.

Hep bir orta yol bulmanın zavallılığıyla, örgütlerini pasifleştirip, gericiliğin kuyruğuna bağlanarak dedikodu yaparcasına lafazanlık ettiler.

Ne oldu şimdi?

Deniz bitti.

Bakanlığın yasa teklifi yayımlandı.

Hiç kimse aldanmasın, eğer susarsak ne öneriliyorsa hepsi birebir onaylanacak ve hayata geçecek.

Karşımızdaki düşmanlık işini biliyor!

Kurumlardaki sanatçıların kapı dışarı edilmesi için her tür gerekçe hazır.

*Bunların içinde emeklilik, erken emeklilik, kıyak emeklilik birer yemlik!

*Emekli olmayanlar, bulundukları illerin İl Kültür Müdürlüğü’nün memuru olacaklar.

*Var olan tüm özlük hakları çöpe atılıyor.

*Salonlar ve her tür taşınmazlar kurulacak olan Türkiye Sanat Kurumu’na devredilecek.

*5441 sayılı Devlet Tiyatrosu Kanunu ve 1309 sayılı Devlet Opera ve Balesi Kanunu yürürlükten kalkacak.

*Tüm ülkenin opera-bale ve tiyatrosunu 11 kişilik söz konusu kurul yönetecek.

*Projeler buraya sunulacak ve bu akil hanımlar-beyler ne oynanacağına, nasıl oynanacağına, nerede ve kimlerle sanat yapılacağına karar verecekler.

*Parasal destek, söz konusu proje maliyetlerinin %50’sini geçmeyecek.

*11 kişilik kurul da kimlerin olacağına ise bakan efendi karar verecek.

Özlük hakları başlığındaki önermeler ise, sanatçıları hiçleştiren gayri insani ve aşağılayıcı tanımlarla dolu.

Hanımlar beyler,

Değerli meslektaşlarım, sanat emekçisi arkadaşlarım, dostlarım gelin bu yasa tasarısı metnini yırtıp çöpe atalım.

Hayatımızın her alanında kirlenmenin tüm boyutlarını, gericileştirmenin ve iç edilmenin tüm ahlaksızlıklarını yaşarken sustunuz, savaş tamtamlarına ıslık çaldınız ama şimdi son duvar olan sanat kurumlarımızı yok etme operasyonunu seyrederseniz insanlığa da kendi vicdanlarınıza da hesap veremezsiniz!

Açık açık söylüyorum gelin, İSYAN HAKKIMIZI KULLANALIM.

Meydanlara çıkalım yurttaşlarımıza, tüm dünyaya bu saldırı ve yok etme operasyonunu anlatalım ve bu faşist dayatmayı durduralım.

Yoksa yıkılan duvarın altında önce bizler kalacağız.

[email protected]