Savrulmak ve…

Gece gündüz aynı şeyleri söylüyor aynı şeyleri yazıyor, aynı şeyleri bağırıyoruz.

Bir yakınma değil aktaracaklarım, daha dün dertleştiğim bir oyuncu-yazar arkadaşımın ruh halidir.

Aynı dili konuşuyor, okuyor ama kendimizi kimselere anlatamıyoruz.

‘Durun, öldürülmesin çocuklar’ diyoruz, ‘terörist’ ilan ediliyoruz.

Bu hırsızlık, bu talan bu yalan, bu katliam bitsin diyoruz ‘vatan haini’ diye bağırıyorlar.

Barış için, silahlar sussun diyoruz, ‘düşman’ ilan ediliyoruz.

Bunu tek kişi beceriyor.

Koskoca ülkede, tek kişilik bir üst akıl adeta tüm yandaşlarına fetva veriyor ve sonra koro halinde kin ve nefret daha da büyütülerek küfürler yağdırılıyor.

Nedir bu din kardeşliği mi, menfaat birliği mi yoksa örgütlenmiş bir yapının kendinden olmayan herkese karşı yürüttüğü bir karalama, yok etme kampanyası mı?

Dahası mı var, karşımızda büyük bir suç çetesi ve bu ortaklıktan nemalanan bir yancılık mı var?

Kim bunlar, hangi sosyolojik yapının, hangi ideolojik birlikteliğin, hangi siyasal geleneğin temsilcileri olarak tanımlıyorlar kendilerini?

İslam olduklarını söylüyorlar.

Kardeşlerim diye söze başlayıp, içeride-dışarıda cinayet övücülüğü yapıyorlar.

Talanı, yalanı savunup, soygunları ve hırsızlıkları örtüyorlar.

Adaletsizlik ve hukuksuzluk devlet politikası yapıldı.

Canlı yayınlarda verilen emirlerle davalar açılıp, insanlar cezaevlerine atılıyor.

Düşüncelerini açıklayanlar sorgulanıyor, işlerinden atılıyor, tehditlerle yaşamları zehir ediliyor.

Doğruyu haykıran sanatçılara, aydınlara, yazarlara, gazetecilere karşı linç çağrıları yapılıyor.

Doğal hayata sahip çıkanlar yargının sopasıyla hizaya getiriliyor, olmadı polisle-askerle susturuluyor.

Cumhuriyet tarihi böyle bir gerilik yaşamadı.

Hiçbir darbe döneminde bunca kötülük, bunca hak, hukuk, halk düşmanlığı görülmedi.

12 Mart ve 12 Eylül faşist darbeleri topladı insanları işkence etti, katletti, astı, yargıladı hapis cezaları kesti.

Şimdi tüm ülke cezaevi.

Darbe dönemlerinde generaller ve artıkları konuşur düşmanlık saçarlardı, şimdi hükümet üyeleri, yedek lastiği durumundaki partiler, medya ve yancı milyonlarla insan aynı düşmanlık diliyle konuşuyorlar.

Ne ile karşı karşıyayız?

Yukarıdaki sorumu yinelersem; kim bunlar, hangi sosyolojik yapının, hangi ideolojik birlikteliğin, hangi siyasal geleneğin temsilcileri olarak tanımlıyorlar kendilerini?

Nasıl çözülecek bu kör düğüm.

Nasıl çıkılacak karanlıktan güneşli günlere, yeni bir seçim mi çözecek her şeyi, yoksa sokakta şarkılarla, türkülerle dans etmek, halaya durmak mı?

Nasıl kurtulacak bu ülkenin geleceği ve biz daha ne kadar barış diye, eşitlik diye, sanat ve hayat diye bağıracak ve ülkeden yanıt alamayacağız?

Bir tutam mutluluk isteği yok mu bu ülkenin?

…..

Dertleşmek bazen ortaklaşmaktır, çizgileri çekip tartışmak ise ayrıştırıcı.

Biz dostluğumuza şarap çaldık ve ortaklaştığımız ne varsa onları bayrak edinmeye karar verip ‘örgütlenmeden yenilmez düşman’ sözleriyle kucakladık birbirimizi.

Örgütlenmeden yenilmez düşman.

[email protected]