Kırmızı kar…

Umutsuzluk öylesine derin bir hüzne boğulmuş ki yaşananlara ‘bu memleket adam olmaz, bu insanlardan bir halt olmaz, benim inancım kalmadı, nerde o günler’ gibi yanıtlar üretilerek kendiliğinden yılgınlık çoğaltılıyor.

Doğalgaz ve Elektrik faturalarının canımızı yakacağı yaz ortasında belliydi, şimdi faturalar kapıya dayanınca ‘biz hak ettik bunu’ deyip susuluyor.
İşsizlikten kavuruluyor ülke ama kendi canına kast ya da bireysel iniltilerin dışında ses yok.

Adaletsizlik zaten yaşanan saltanatın asıl nedeni diye biliniyor, bir değil bin değil milyonlarca mağduriyet ötesi karar, işkence boyutuna varmış uygulamalar bayrak edinilmiş ama susuluyor. Talan için satırlar, sayfalar dolusu belgeli örnekler yazabiliriz, görülüyor, yaşanıyor ama susuluyor.

Eğitim için sağlık için, diyanetten başlayarak din simsarlığı için aynı şey.

Hepsi bir yana milyonlarca çalışanı ilgilendiren asgari ücreti belirleme sürecinde birkaç sendikanın fısıltısı dışında ses eden olmadı.

Üniversitelerde öğrencileri sürü yerine koyan uygulamalar için, kendi çocuklarının seslerine bile kulak vermeyen ülke haline dönüştük.

Çevre ve doğa katliamları için aynı şey.

12 bin yıllık Hasankeyf, ömrü 50 yıl ile sınırlı Ilısu Barajı için yok edildi, Dicle Vadisi katledildi ama susuluyor.

Kanal İstanbul adlı talan için ülkenin ayağa kalkması beklenirken bir tek miting bile yapılmadı.

Kadın cinayetleri gündelik cinayet haberleri gibi satır aralarında yok olup gidiyor.

Çocuk tecavüzleri, tacizleri de öyle.

Ülke dünyanın dört bir yanında barışın, kardeşliğin değil savaşın kanın, kinin peşine düşmüş bir anlayışa esir ama susuluyor.

Saltanat daha çok kazanma hırsıyla azgınlaştıkça umut erteleniyor.

Bazı sesler var ‘sandıkta görürsün sen’ diye fısıldanan.

Oysa orası umudun eşiği bile değil.

Örgütlenip demokratik bir biçimde itiraz hakkını kullanmayan insan sandıktan çok daha önce yenik insandır.

Bunun yalnız bu coğrafya da yüzlerce örneği var.

Umudun kış ortasında çiçeğe durduğu gün 19 Ocak günüydü.

Gebze ve Bursa’da Metal İşçisi haklarını talep için şarkılarla, marşlarla meydanlara çıktı.

Eğer istediklerini alamazlarsa 5 Şubat günü Greve çıkacaklarını ilan ettiler.

Bu mitinglere de seyirci kalındı.

Oysa barışın, kardeşliğin ayaklar altına alındığı eşitsizliğin geçerli tek kural olduğu şu kahrolası zamanda hakları için birleşen işçiler geleceğin ayak sesleridirler.

Umutsa umut onların yüreklerindeki inadına yeşeren tohumdur.

Ülkeyi kurtaracak olanda o yeşeren tohumdan doğacak çiçekli ormandan başkası değildir.

Ne bekliyoruz acaba kırmızı kar yağmasını mı?

Unutun o rüyayı.

Hayata yeniden merhaba deyip umudu çoğaltıp örgütleyenlerle kucaklaşmadıkça kış ortasında dona kalırız.

[email protected]