Önümüzdeki günler, &ldquoKentsel Dönüşüm&rdquo adı altında yaşanacak talanın hız kazanacağı bir süreç olarak yaşanacak.
İstanbul kenti, birkaç şirketin ve bu şirketlere bağlı olarak çalışan irili ufaklı grup ve işletmelerin, yemek masalarına servis edilmeye hazırlanıyor.
Tarihi Yarımada&rsquonın da içinde olduğu toplam yirmi bölge yeni bir çehreye kavuşturulacak!
Bugünlerde gördüğünüz İstanbul resimleri bir çoğumuz için, son resimler olabilir.
Bir gün gördüğünüz bir yapı, bir ağaç, bir sokak, bir cadde, giderek bir mahalle yarın yerinde olmayabilir.
Çok katlı gökdelenlere, otoparklara, alışveriş merkezlerine ve daraltılmış yaşam alanlarına evirilmiş yeni bir İstanbul yaratılıyor.
Fotoğraf albümlerindeki sepya resimler ve eski şarkılarda saklı kalmış büyülü İstanbul, ranta kurban ediliyor.
Kriz derinleşirken yedi tepeli şehir, uluslararası sermaye grupları ve yerli işbirlikçileri tarafından tepeleniyor.
Yeşil alanlar katlediliyor. İstanbul&rsquou çepeçevre kuşatan tüm ormanlık alanlar, 2-B yasasından alınan açık destek sayesinde zaten tepelenmiş durumda.
Tüm su havzaları yok edildi.
Sahiller doldurularak, yeni rant alanları yaratılma planları yapılıyor.
Önümüzdeki yıl, Kazlıçeşme olarak bildiğimiz alanın sahil bölümü, yeni bir dolgu alanı olarak inşaatlara, çok katlı gökdelenlere, otel ve alışveriş merkezlerine ev sahipliği yapacak.
Haliç&rsquoin her iki yakasındaki &ldquoseviyesiz ve kalitesiz&rdquo yaşam &ldquoasilleştirilecek&rdquo!
Havralar, kiliseler, camiler, ören yerleri, mezarlıklar, tarihi tüm kalıtlar özel projelerle özel mekanlar haline getirilecek.
Bütün bunlar, bu alanlarda yaşayan halk yerinden, evlerinden sürülerek gerçekleştirilecek.
Bugün, Sulukule Mahallesi'nde Romanlar&rsquoın başındaki kara bela, Haliç'te de, Sütlüce ve Fener'de halkın başına bela ediliyor.
Kentin yüzlerce kilometre dışında toplu konutlar yapılacak ve nasıl olacaksa olacak, yine bu halka pazarlanacak.
Birlikte yaşama ve dayanışma kültürü yok edilecek.
Fazla değil, dört yıllık zaman dilimi içinde, Dünya Bankası ve AB'den fonlandırılan Balat, şimdilerde görücüye çıkmış durumda.
Balat boylarındaki o eşsiz tarihsel dokunun yeni sahipleri, medya ve bankacılık sektörünün ve de inşaat sektörünün yöneticilerinden oluşuyor.
Balat, tarihin gözyaşlarıdır.
İçinde barındırdığı tüm izler, ağlayan yalnızlıkların izleridir.
Aynı talihsiz durum başka mahallelerde de karşımıza çıkacak.
Hem de çok yakın zamanlarda.
Bugünlerde, Tarlabaşı ve çevresinde eli çantalı, siyah takım elbiseli ve son model araçlarla cirit atan, çeteci kılıklı bir sürü insan ne yapıyorlar sanıyorsunuz?
Söyleyelim. Kapımıza dayanıyorlar.
Taksim'den Tepebaşı&rsquona uzanan o tarihsel dokunun içindeki emekçi halkı ve Güneydoğudaki akan kandan kaçmak zorunda bırakılmış yoksul Kürt vatandaşlarımızı, evlerinden söküp atmak için cambazlık yapıyorlar.
İşin yürütücüsü inşaat firması, bu ülke için artık bildik bir inşaat firmasıdır.
ÇALIK Grubu, Başbakan&rsquoın elinin, ayağının da içinde olduğunu bildiğimiz şirketler grubu değil midir?
Sistemin kara baskısı artıkça, mahallelerdeki yoksul halk, direnme gücünü yitiriyor.
Mal sahipleri de kısa süren pazarlıklarla anahtarlarını teslim etmeye zorlanıyor.
Vakıflara ait &lsquoişgal altındaki konutlar zorla boşaltılacak&rsquo biliniyor.
Sistem acımasız, kimsenin gözünün yaşına bakmıyor, bakmayacak.
&ldquoKentsel Dönüşüm&rdquo adı altında geleceğimizin sistemli bir biçimde karartıldığı gerçeği, halkın gündeminden uzak tutuluyor.
Bütün bir ülkenin geleceğinin ekonomik, siyasal ve kültürel uçuruma doğru itildiği gerçeği, tartışılmıyor.
Ülke yoksulluğun, işsizliğin, adaletsizliğin ve eşitsizliğin en uç sınırlarında dolaşıyor.
Tüm demokratik kazanımlar, haklar tek tek budanıyor.
Tarihimizde hiç olmadığımız kadar, dinci bağnazlığa yol veriliyor.
İç barış parçalanmış. Irkçılık açlığını doyuruyor.
Ortak olan tüm yaşam alanlarımız ve ortak kültürel değerlerimiz yok ediliyor.
Atı alan Üsküdar&rsquoı geçme hazırlığında. Elbet bir durduran bulunur.