Gel de isyan etme…

Ben biliyorum kabahat bizde.

Bu ülkenin aydınları, yazarları, sanatçıları, bilim insanları filan diye bilinenler ülkeye karşı sorumluluklarımızı gerektiğince yerine getiremiyoruz.

Ne yapsın vatandaş bizi?

Ne oynadığımız oyunlar-filmler ne yaptığımız besteler, ne yonttuğumuz heykeller, ne boyadığımız tuvaller, ne yazdığımız romanlar-öyküler ne şiirler-şarkılar hiç biri onları ilgilendirmiyor.

Tanımladığımız haksızlıklar, hukuksuzluklar, adalet gaspları, hırsızlıklar, talanlar, yalanlar, katliamlar, sansür, yasaklar, sanat-sanatçı düşmanlıkları, eşitlik, özgürlük, barış filan onlar için hiçbir şey ifade etmiyor.

Yok, efendim insanlık öldürüyormuş, kardeşkanı dökülüyormuş, komşuların topraklarında işlenen cinayetlerde birilerinin aklı-eli-ayağı varmış bunlar hep yalan dolan.

İşe yaramıyoruz!

Bizden önceki kuşaklarda da aynı sorun vardı, kimseleri kendilerine inandıramadılar.

Baskıları, zulmü, yıkımları, zindanları, işkenceleri, kurşunlara hedef olan canları, yasakları, yargının iç edilmesini, memleketin üç-beş soysuza peşkeş çekilmesini anlatamadılar.

Yırtındılar, kendilerini paraladılar, öldürüldüler yine olmadı.

Darbe üstüne darbe yediler, tutuklandılar, tabutluklara kondular, acılarlarla yıkandılar, inlediler, yetmedi yandılar yine olmadı.

Bu ülkenin yurttaşları topluca darbeleri alkışladı, darbecileri kutsadı, başlarına taç ettiler.

Memleketin tarihinde adı katil diye anılan onlarca insana,  eli kanlı soysuzlara, çetelere adeta tapındılar.

İnanın suç bizde.

Biz bu ülkede yaşadığımızı sanıp, Kaf dağının ardından bu ülke için olmadık hikâyeler uyduran birer masalcıdan öte değiliz!

İnandıramıyoruz çünkü sözümüzün gücü, yurttaşlarımızın çoğunluğu için değersiz.

Tapınmayı önermiyor, kul-köle olmayı içermiyor, haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe boyun eğmeyi öğütlemiyor, oldum olası kral çıplak deyip, laiklik deyip, bağımsızlık deyip, oldum olası her şeye diklenmeyi, ayağa kalkmayı içeriyor.

Sen susturulmuş, lal edilmiş bir yurttaşa istediğin kadar susma de, istediğin kadar bak sıra sana geldi de, ölüyorsun de umuru değil.

Ekmeğinin kanlı olduğunu, emeğinin çalındığını, geleceğinin talan edildiğini bunun için örgütlenmesi gerektiğini söylememizi kendine hakaret kabul ediyor.

Olup bitenden, yaşadığı hayattan memnun, şen şakrak, bolluk ve bereket içinde!

Ona nasıl yaşamasını, ne yemesini ne içmesini, ne okumasını, ne izlemesini, ne dinlemesini, neye inanmasını hatta kaç çocuk yapmasını bile söyleyenler var.

Hem cami avlusundan, hem memleketin ta tepesinden aynı şeyler söyleniyor, bir kez değil bin kez değil milyonlarca kez aynı şeyler söyleniyor.

Bizim çığlıklarımız daha ilk yalanla yere çalınıyor.

Düşman ilan ediliyoruz.

Vuruluyoruz, kelepçeleniyoruz, sansürleniyoruz, yasaklanıyoruz, içeri atılıp susturuluyoruz.

Kazanan ‘mutlu çoğunluk’ ve onları hizaya sokan ‘mutlu azınlık’ oluyor.

Olacak şey değil, hadi gel de isyan etme!

[email protected]