Çölün gelini…

Suriye’den gelmiş iki meslektaşımla sohbet edince, savaşın acımasızlığının insan yüreğinin kaldıramayacağı bir boyutta olduğunu bir kez daha yaşadım.

İnsanlar toplu mezarlara kesik başlarıyla, omuzlarından koparılmış kollarıyla gömülüyorlar!

Halklar umarsız, savunmasız, 2-3 yaşındaki çocuklar çöllerdeki milyonlarca kum tanesi gibi çaresiz.

Gıda yok, ilaç yok, su yok, doktor yok, eğitim yok.

Çok kötü yazılmış bir film senaryosu gibi, renkler birbirlerine karışmış ama kan en üstte kararmış sırıtıyor.

Sanat ve Edebiyat ağrılar içinde inliyor, duyan yok. 

Şarkılar, danslar susmuş, yer-gök ağıt. 

Şiir kendini sürgüne yollamış.

Sinema simsiyah bir perde.

Oyunlar yalnızca 5 kentte haftada bir oynanabiliyor. 

Savaş bölgelerindeki tiyatro binaları revir olarak hizmet veriyor.

Senfoniler paramparça.

Müzelerin, kütüphanelerin kapıları kilit.

Tuhaftır bunca acının, kahrın, hüznün içinde bazen küçük gülümseyişler yaşayabiliyoruz!
1980 yılında Unesco tarafından Dünya Mirası ilan edilen Palmira Antik Kenti, IŞİD canilerinin elinden kurtuldu diye sevinçlenmiştim.

Ne zamanki kentten geriye kalanları gördüm, öfkem köpürdü.

Baal tapınağının balyozlar ve top atışlarıyla yıkım görüntülerini izlediğimde kahrolmuştum. 

Palmira, Ortadoğu kan gölüne boğulurken, talan edilen binlerce kültürel dokudan biridir belki ama çölün ortasında açan bir çiçek olması, tarihsel ve kültürel kalıtsal değerleriyle eşsizdir.

Yüreğinde aşk var, umut var, sevinç var, çocuk sesleri var, binlerce oyunun replikleri, milyonlarca şarkının notaları var.

Taşlarında sarı saman sarısı bir sevda, ellerinde çölün bağrında yanan güneş var.

Şimdi insanlığın gözyaşları olmuş ağlıyor.

Hazin.

Geçtiğimiz hafta, BM güvenlik Konseyi’nde Palmira'nın Unesco tarafından restorasyonu için yapılan önermeye tüm batılı ülkeler karşı çıktılar.

Nedeni açık.

IŞİD katilleri, kentin dokusunu bombalarken, pahada değerli tüm eserleri paketleyip, Avrupalı Eser Kaçakçısı kan emicilere sattılar.

Petrol dışında edindikleri en büyük mali kaynağı buradan oluşturdular demek eksik bilgi sayılmaz.

Bugün Almanya, Fransa, İngiltere gibi ülkelerin resmi-özel onlarca müzesinin depolarında ve tacirlerin ellerinde Palmira’dan aparılmış kalıtlar var.

Utanmıyorlar.

Halkların dününü ve yarınını talan eden iğrenç akıllar, bu hazinenin sahibi olmak için adeta yarış içindeler.

Londra’da yapılan iki önemli müzayede de küçücük heykel parçaları için ortaya saçılan rakamlar açgözlü hırsızlığın belgesidir.

Tüm paylaşım savaşlarında bu kan emici damar aynı görevi üstlenmiştir.

Talanı para ile taçlandırmışlar, halkların ortak akıl belliği olan kültürel kalıtları edinmek için içinden çıkılmaz entrikalar kurgulamışlardır.

Bugün, AB ülkeleri ve ABD müzeleri bu tür talan ve hırsızlamanın sayesinde varlar dersek abartılı olmaz.

Kirli savaşlar, yalnızca insanlığın boğazlanıp toprağa düşmesini değil dününü de yok ediyor dendiğinde, 21. yüzyıl için bir örnek görmek isteyenler; Çölün Gelini’ne bakıp, İslamcı katillere, emperyalist talancılara ve bunlarla işbirliği yapan soysuzlara ağız dolusu küfür savurma haklarını sonsuza kadar kullanabilirler.

[email protected]