Güç birikimi?

Dışişleri Bakanı “Türkiye 11 yıldır büyük bir güç birikimi yaptı. Bu birikim İngiltere ve Fransa başta olmak üzere bazı ülkeleri rahatsız etti. Son olaylarda (17 Aralık) dış güçlerin de etkisi var. ... Sağımıza solumuza şüphe ile bakmaya başladık” diyor. Güç birikimi olduğu doğrudur, fakat güç nerede birikiyor, buna bakmakta yarar var.

Gücün nerede biriktiğine bakmadan önce, gücün ne olduğunu tanımlamak gerek. Liberal, muhafazakar, yaklaşımların güç tanımı şudur: Güç, A aktörünün B aktörünü, B aktörünün çıkarına ters düşse dahi, A aktörünün isteği doğrultusunda hareket etmesini sağlayabilme imkan ve kabiliyetidir. Askeri, siyasi, iktisadi, yumuşak vb faktörler ayrıntıdır. Bunların hiç birisi tek başına bir anlam ifade etmez genellikle bu faktörler birleşik çalışırlar. Güç, yalnızca sahip olma ile de sınırlı değildir aynı zamanda ilişkiseldir ve diplomasi bu ilişkiselliğin görüntüsüdür.

Davutoğlu’nun İslamcı-muhafazakar bakış açısının gücü bu şekilde kavradığı açık ancak nasıl ABD’de yeni muhafazakarlar 11 Eylül sonrasında kendi politikasını sorgulamak yerine hem kendisini hem Amerikan toplumunu her şeyden şüphe eder, başkalarını suçlayıcı paranoyak bir duruma soktularsa, AKP yönetimi de bu sıralar benzer durumda. Gölgesinden şüphe etmekte ve ortaya çıkan krizler nedeniyle başkalarını suçlamaktadır. Örneğin, Davutoğlu’nun “Türkiye’nin güç birikiminden rahatsız olduğu” iddiasını ortaya attığı İngiltere için durum nedir, yakından bakalım. 2002-2006 yılları arasında İngiltere’nin Ankara büyükelçisi Peter Westmacott’ın Kıbrıs meselesinde ve AB-Türkiye müzakere çerçeve antlaşması sürecinde oynadığı roller aydınlatıcıdır.

Kıbrıs’a II. Abdülhamid döneminde yerleşen İngiltere 1959-60 antlaşmaları ile elde ettiği iki askeri üssü AB’nin müktesebatına kaydettirmek üzere Nisan 2004’de gerçekleşen Annan Planı referandumuna kadar suret-i haktan gözüktü, ardından Mayıs 2004’de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB ile üyelik katılım antlaşması sürecindeİngiltere’ye ait Bağımsız Egemen Üsler olarak Avrupa Birliği müktesebatına kaydettirmeyi hedefledi ve AKP yönetimi buna karşı koymadı. Diğer bir taraftan, Türkiye-AB arasında müzakere çerçeve antlaşması imzalanırken de İngiliz büyükelçisi Westmacott bu antlaşmanın biçimlendirilmesinde aktif rol üstlendi. Westmacott’un Türkiye Dışişleri bakanlığında değil de AKP genel merkezinde bu temasları yürütmesi kaydedilmeli. Westmacott müzakere çerçeve antlaşmasına “katkı”da bulundu. Bu, AKP’nin İngiltere’ye sunduğu imkan dahilinde gerçekleşti. İki örnekte görüldüğü üzere AKP’nin izlediği politika, son tahlilde, İngiltere’nin çıkarına hizmet etti. Kıbrıs Türkleri ve Rumları ile Türkiye ve Yunanistan için İngiliz üslerinin Kıbrıs adasının dışına çıkarılması talebi hukuki yollarla mümkün olmayacak. Öte yandan, AKP yönetimi AB ile imzaladığı müzakere çerçeve antlaşması sonucu, Türkiye’nin AB’ye kol mesafesinde tutulmasına hizmet etti, çünkü o antlaşma metninde Türkiye’nin üyelik müzakere sürecinin ucu açık olduğu açıkça ifade edilmektedir. Türkiye’nin güç biriktirdiği tezi liberal-muhafazakar bakış açısı dâhilinde bile bir anlam ifade etmemektedir, A aktörü İngiltere’nin izlediği politikaya uygun davranan B aktörü AKP yönetiminin güç biriktirdiği söylenemez. İnandırıcı değildir. Daha da vahimi, AKP döneminde izlenen dış politikanın hepsinde benzer yanlışları çok sayıda bulmak mümkün, hepsinde de ortak nokta AKP yönetimi ve özellikle Davutoğlu faktörü. Ne yapmak gerektiğini arif olan anlasın.