Liberal müslüman olur mu?

İlkin Yeni Şafak’ta sordu, Özlem Albayrak “olmaz” dedi (29/7). Star’dan Mustafa Akyol “olur” dedi ((3/8). Peşpeşe iki yazı daha yazdı Özlem Albayrak “olmaz”da direndi.

Bence de arada virgül varsa olur. Çünkü liberal dediğinin özelliklerinden biri, her ne kadar tanımın yapıldığı metinlerde ihmal ediliyorsa da onun her an her kılığa girebilme maharetidir. Liberal dediğin aynı anda her şey olabilir.

Arada virgül yoksa, bazı çekincelerimi belirtmek koşuluyla yazıyorum, her müslüman potansiyel olarak şık, güzel, uyumlu bir liberal olabilir. Nitekim çevremiz müslüman liberallerle doludur.

Bu noktada beni çekinikliğe zorlayıp, genelleme yapmaktan alıkoyan, dünyada halihazırda, hakiki müslüman denilebilecek bir kesimin Afrka’da bir yerlerde çok az sayıda da olsa varlıklarını sürdürüyor olmalarındandır.

Bunlara “Hariciler” adı veriliyor. Hariciler liberalizmi tarifleyen bir, bireyin kendini özgürce ifade etmesi iki, dinin yaşam alanının daraltılması üç, düşüncelerin serbestçe örgütlenebilmesi ve benim ilave etmiş olduğum her an her kılığa girebilme maharetleri, bu dört olsun, sair kriterlerin yanısıra ticarete de surat asıp geçit vermedikleri için liberallerle asla yanyana düşünülemeyecek ölçüde Kur’an’ı yaşıyorlar.

Bunların hakiki müslümanlar olarak adlandırılması yönünde de oyumu kullanıyorum.

İslamın proleterleri... Bir ucunu kendi ayaklarına kendi eleriyle bağlayıp öbür ucunu da Allah’a teslim etmiş oldukları zincirleri sürüyerek yaşayan, tamamen teslim olmuş yoksullar..

İslam dışında her düşünceye, düşüncenin örgütlenmesine başkaca bir dini inanca, o inancın ritüellerine başkasının malına, namusuna kem gözle bakmaya müslüman olmayanlarla ticaret yapmaya, hüküm sürdükleri coğrafyalarda kilisiye, havraya başka dinlerin mensuplarına selam verip gülümsemeye iyi akşamlar, günaydın demeye bunlardan kız alıp vermeye lükse, israfa, sakal kesip, pos bıyık bırakmaya kadının burka giymemesine, sıkı sıkıya örtündükten sonra gözlerine de siyah gözlük takmamasına şiddetle karşıdırlar. Bunları İslam dışı görürler. İslam dışı gördüklerini de Kur’an’ın hükümlerine göre cezalandırırlar. Bunları, yani hakiki müslümanları müstesna tutarsak geri kalan bütün dünya müslümanlarından, Türkiye dahil, çok güzel, gayet şık milyonlarca liberal çıkar. Nesi tartışılıyor anlayamadım.

***

Liberalizmin motoru serbest ticarettir. Biliniyor, bütün peygamberlerin meslekleri var. Temsil İdris usta terzi, Nuh tek başına gemi inşaa edecek ölçüde iyi bir marangoz, Şid fevkalade bir dokumacıdır, hallaç.. İlgisiz olacak ve ben bu bilginin ne işe yarayacağını da bilemiyorum ama araya sıkıştırıvereyim dedim, peygamberler arasında en entellektüel olanı Lud olmalı, kendilerinin tarihçi olduğunu okudum da..

Her neyse Hz. Muhammed tacirdir. Sadece karizması nedeniyle değil, iyi bir tacirde olması gereken hususları taşıdığı için zengin ve dul Hatice Hanım’ın dikkatini çekmiş, onu mallarının başına, bir nevi “ceo” olarak getirmiştir. Evlenmişler, sonrasında Peygamberlik mesleğine geçip Medine’ye göçünceye kadar Hz. Muhammed karısının sermayesi üstünden ticaretle uğraşmıştır.

“Rızkın onda dokuzu ticarettedir. Ticarette şecaat, cesaret ve basiret vardır” sözünün Peygambere ait olduğunu büyük hadisçilerden Buhari’nin naklettiğini biliyoruz. Liberalizmle müslümanlık nasıl uyum içinde olmaz?

“Rızkın onda dokuzu ticarettir” diyen bir dinin liberalizmle nasıl bir kavgası olabilir?

***

Müslümanların tek kaygısı ve kavgası liberal kesimin yaşam biçimine dair olabilir ki onun da çetrefil olmaktan çıkıp selamete çıkması sanıldığından çok daha kolaydır..

Önerim şudur:

“Allah’tan başka kimsenin hüküm verme yetkisi yoktur” inancında ve saflığında hakiki müslüman kalmışsa, az da olsa olabilir bunlar Afrika’ya günümüzde çok az miktarda yaşadıkları Tanzanya’ya, Umman da olabilir, gönderilmelidir. Bunun dışarıya karşı yanlış bir izlenim bırakacağı, dolayısıyla sakıncalı olacağı düşünülüyorsa, ki olabilir, sadece Hariciler için, müslümanlardan ve liberallerden uzak yerleşim alanları kurulmalı onlarla tüm irtibat kesilmeli, özel dini günlerde Hayrettin Karaman vaaz için buralara gönderilmelidir. Ancak uyarılmalı giderken basit bir külah, kaba yünden yapılmış aba giymesi ve kendisi gibi olmayanlardan esirgenmesini önerdiği “tebessümü” ağzının kenarına ilave etmesi sağlanmalıdır. Bu bir.

Haricilerin dışında kalan en az onlar kadar fukara müslümanlar için bolca cami, mescit olan köyler, kasabalar, mahalleler kurulmalı çok gerekmedikçe bunlarla karşılaşmaktan kaçınılmalı, buralarda da özel dini günlerde teve kanaları üzerinden Cübbeli Ahmet vasıtasıyla dini içerikli sohbetler yapılmalıdır. Bu iki.

Zenginleşmiş, cipli, villalı müslümanlara gelince bunlar en az çetrefil olanlardır. Müslümanlık ve liberalizmi harmanlayıp yepyeni bir yaşam biçimi kurmaları çok eskiye dayanıyorsa da çoğalıp alenileşmelerinin tarihi o kadar geriye gitmez. Bu durum yeni iktidarın marifetidir. Özel havuzlu villarda oturuyor olmalarına rağmen haşemayla havuza girmekteki ısrarlarını liberalizm ve müslümanlığın utangaç sarmalaşmasına bağlayanlar varsa da, bünyelerinde az da olsa kalmış “Allah korkusuna” yoranlar da yok değil. Bunlar için özel alanlar oluşturmaya gerek yok çünkü evvelce bunlar gibi olmayanlar da şimdi bunlar gibi olduklarından birlikte yaşıyorlar. Bu alanlarda liberal - müslüman ayrımı iyiden iyiye incelmiş durumda. Ancak hac ve umre ziyaretlerinde hava limanlarında, elbette basına yansıdığı kadarıyla, ciddi bir lavabo sorunu yaşandığını zaman zaman okuyorum. “Tek sorun bu olsun aman sen de canım” demeyin, aptest alırken sorun oluyormuş işte. Bunu sorun olmaktan çıkartmanın yolunun, lavaboların biraz daha alçak yapmaktan geçtiğini akıl edemeyenlere de şaşıp kalıyorum. Lavabo şikayetini müslümanlar adına basına taşıyan eski manken, yeni müslüman Yaşar Alptekin’in bu paragrafın başında değindiğim yeni yaşam alanlarında “müslümanca yaşam koçu” olarak görev alması yerinde olacaktır, bu da üç.

***

Özlem Albayrak yazısını şöyle bitiriyor:

“ Aslında, uzatmaya, dolandırıp budaklandırmaya gerek yok(...) Dinin diline tercüme edilmemiş hiçbir Batılı/seküler değerler sisteminin yeri olmamıştır çünkü bu coğrafyada... Dolayısıyla sağlanır elbet bir ünsiyet (Liberalizmle müslümanlık arasında,m.b),

bir tercüme biçimi bulunur mutlaka. Da, ortaya çıkan şey sahih midir? Mühim olan budur.”

***

Şu da dört: Liberalizm gelmiş geçmiş bütün dinleri “ıslah” edip, uyumsuzluklarını rendelemiş ve kendisi hizasına getirmiştir. Müslümanlık hariç değildir. Uyuşurlar... Hariç olanlar Haricilerdir. Yani tam anlamıyla Kur’a’ni yaşayanlar. Yani tartışma boşunadır. Müslümanlık ve liberalizm pek şık uyuşur. Kazanca hile karışacağı korkusu da gereksizdir. Koskoca Ebu Davud mesleği tacirlik olan Peygamberin şu sözünü aktarıyor, şaka değil peygamber sözüdür, hadis anlamına geliyor: “Ey tacirler topluluğu, ticarete yalan ve yemin karışır, siz de ona sadakayı karıştırınız...”

Ticarete yalan, yalan yere yemin karışabilir.. Kazancınızdan bir miktar sadaka vererek hem bu dünyada hem de ötekinde yeriniz garanti. Peygamber sözü..

Not : 19 Ağustos gününün gecesinde saat tam 23,15’te Beyaz Teve’de Cübbeli ve Rasim Ozan Kütahyalı’nın, Latif Şimşek yönetiminde yapmış oldukları programın tekrarı mutlaka Ramazan ayı boyunca yayınlanmalıdır. Son derece eğlenceli ve öğreticiydi. Tartışmanın “müslümanlık ve kader” başlıklı bölümünde kendimi bir an Hacıvat - Karagöz skeçinin ortasında bulduğumu söylemeliyim. Ancak, Rasim Ozan’ın “hıyarlık da kaderdir” önermesine karşılık Cübbeli’nin üzerinden samimiyet akan sakalını sıvazlıyarak, sarfettiği “ne kadar doğru söyledin” yanıtının geçtiği bölüm, Ritük tarafından “bip”lenmelidir.