Kuvayı Milliye'de Zorun Rolü: Miralay Bekir Sami

Kurtuluş Savaşı’nın birinci evresi, 1918-1921 dönemini kapsayan Kuvayı Milliye’nin kadrolarına bakarak bütün bir süreci yere batırmak, hatta Kuvayı Milliye’nin varoluş nedeninin haklılığını sorgulamak gibi saçmalıklarla sıkça karşılaşıyoruz.

Trablusgarp, Balkan, Birinci Paylaşım Savaşlarından siz deyin dizlerinin, ben diyeyim dirseklerinin üstünde sürünerek kan revan içinde çıkan emperyalist odakların “buraya kadar” deyip “ ölümüne karar verdikleri bir coğrafyada geçer Kuvayı Milliye'nin hikayesi...

Tarih Baba “Birinci Dünya Savaşı” dedikten sonra parantez açar, başlangıç ve bitiş tarihini yazdıktan sonra da parantezi kapatır: (1914-1918)
Kuvayı Milliye parantezi kapatmayıp savaşı sürdüren gerilla birliklerinin adıdır.

***

“Kuvayı Milliye birliklerinin önemli bir kısmı Emeni katliamlarını düzenleyen kişilerce kurulmuştur. Kırımı düzenleyen Teşkilat-ı Mahsusa üyeleri Kuvayı Milliye birliklerinin çekirdeğini oluşturmuştur...” (Taner Akçam,Türk Ulusal Kimliği ve Ermeni Sorunu s.107)

Dayı Mesut’tan Serzli Parti Pehlivan’a oradan da Sarı Edip Efe’den Köprülü Hamdi Bey’e kadar uzanan birçok isim sayarak şöyle sürdürüyor Akçam: “Bu çetelerin, milislerin ilk liderlerinden bazıları kan dökücülükleri, gaddarlıklarıyla ün salmışlardır...”

Ne şimdi bu?

Yerli yersiz bir yığın isim saydıktan sonra aklına gelen en “olumsuz” sıfatları da ekleyivermiş Akçam: “Kan dökücü, gaddar, cani..”

Bu Kuvayı Milliye oluyor... Akçam’a kalsa her türlü melanet onlarda! Üstelik “Ermeni zulmünden” sabıkalılar ki, öte tarafta da iflah olmazlar!

***

Bekir Sami Bey’i tanırsınız. Sonradan “Günsav” soyadını alan ünlü albay. Batı Cephesi’nde Kuvayı Milliye’nin ilk örgütleyicisi olan üç albaydan biri... Şimdi soruyorum Allah lillah aşkına cevap verin, işgalcilerle işbirliği yapan, tüfeğini sırtlayıp birliğinden firar eden, direniş için parmağını kımıldatmayan, kımıldatmadığı gibi kımıldatanları da kovalamaya kalkan, işgalci Yunan birliklerini Yunan bayrağı ile karşılayan bu “malzemeyle” ne yapmalıydı Bekir Sami?

Gittiği şehir, kasaba ve köylerde meydanlara sandık koyup “direnişi oylayalım reylerinizi sandığa atın” deyip demokratik katılım peşine mi düşseydi? Ya da tellal salıp, ahaliyi meydana topladıktan sonra parmak kaldırmacaya mı başvursaydı "ne dersiniz ey millet!" diye.

Böyle yapsaydı, adım gibi eminim, 1920 Haziranında Akhisar ’da meydana konulacak sandıktan çıkacak olan işgale “hayır” oyu en fazla “dört” olacaktı. Bunlardan biri Bekir Sami, diğeri Bekir Sami’nin yaveri Yüzbaş Selahattin öbürsü “Mualim” Vasıf Bey daha öbürsü emireri Aksak Recep ki o da kuşkulu! Az mı? Hadi sizin güzel hatırınıza yedi ya da sekiz olsun... Başkaca yukarı çıkmam!

Vasıf Bey’in Akhisar meydanında ahaliyi topladıktan sonra bir konuşması var ki, ne diyebilirim “gavur” olsan dakika dolmadan imana gelirsin.

Bekir Sami’nin hatıralarına göre pek etkili konuşuyor Vasıf Bey: “Ey ileri gelenler, ey memurlar, ey köylüler ve ey Müslümanlar, hepinizi din uğruna, vatan uğruna silahlı savaşa davet ediyorum...”

Ahaliden sarık ve cübbeli bir zatın kalkıp cevaben şunları söylediğini yazıyor Bekir Sami: “Namus, din, vatan ve ırzı hükümet düşünsün. Bizim alnımıza ne yazıldı ise biz ona razıyız. Efendim bizler aciziz, karıyız, hükümet bir şey yaparsa ne iyi, yapmazsa sizin dediklerinizi yapmayız. Hatta Yunanlılar buraya geldikleri zaman bugünkü görüşmemiz bile felaketimize sebep olacaktır...”

Ne desin iki gözüm Bekir Sami : “Kalkın defolun. Ben sizi insan ve erkek sanmıştım. Siz bir sürü pezevenkmişsiniz...”

Bekir Sami Bey 17. Kolordu’nun başında Akhisar’dan sonra Alaşehir’e girdiğinde, hele durun Kolordu deyince tabur tabur asker aklınıza gelmesin sadece üç kişiden oluşuyor bu kolordu: Bekir Sami, Yüzbaşı Selahattin, Aksak Recep...

Bundan sonrasını İlhan Selçuk “Yüzbaşı Selahattin’in Romanı”nda Selahattin’in ağzından kuvvacıların aleyhinde şurada burada propaganda yapan 4 adet cami hocasına Bekir Sami’nin yaptıklarını anlatıyor. Tam olarak şöyle: “Bekir Sami bey hocaların Kaymakamlık binasının önüne getirilmesini istemişti. Biz atlara binip Alaşehir Hükümet Konağının önüne geldiğimiz zaman, Kaymakam, Jandarma Komutanı ve dört hoca oradaydı (...) Ani bir hareketle belinden çektiği tabanca ile 4 hocayı da yer serdi...”

Albay Bekir Sami Bey asker kaçakları için “üç ayakları” kurarken, benim bir çalım Taner Akçam’a benzettiğim, yanlış anlaşılmasın sadece İttihatçı düşmanlığının şiddeti anlamında kullanıyorum, İstanbul matbuatından Refi Cevat’la (Ulunay) hani kazara diyorum, karşılaşsaydı memnuniyetini saklamak gereğini duymaz, sevinçten kulaklarına kadar varan ağzını toparlamakta güçlük çekerdi herhalde... Maazallah... Hocalara bunu yapan Akçam’a, nereden çıktı Akçam, Refi Cevat’a neler yapmazdı kim bilir?

Çünkü o günlerde Refi Cevat peşpeşe yazdıklarıyla İttihatçılara ağır saldırılarda bulunuyordu.Bunlardan sadece bir örneği Tevfik Çavdar’ın “Türkiye’nin Demokrasi Tarihi”nden aktarıyorum: “Sehpalar bu adamlara layık değildir. Koparılması gereken bu kafalar kütükler üzerinde kesilip günlerce seng-i ibretle (ibret taşı) kalmalıdır...”

***

Şimdi, Kuvvacı Bekir Sami’nin karnesindeki “hal ve gidiş” ile “Büyüklerine saygı küçüklerine sevgi” dersine o günün koşullarını kenara itip, bugün durduğumuz yerden bir not vermeye kalkarsak, fikrimce on üzerinden (5), yazıyla “Beş” evladır. Ancak dizlerinin üstüne çökmüş Saray, yerlerde sürünen teslimiyetçi İstanbul Hükümeti ve matbuatı, dağın taşın asker kaçaklarıyla dolduğu Anadolu, istilaya karşı parmağını oynatmayan “millet” ve işbirlikçi eşraf ile Yunandan yana fetvacı sarıklılar...

Kuvvacı Bekir Sami böyle bir iklimde direnişi örgütlemek için yollarda ve tam burada Attila İlhan’ın müdahalesi olmazsa olmaz:

“Her gün biraz daha yalnız Robespiyer /ve Fransa biraz uğultulu/ Yalnızdır akşam yokedilen bir subay/ Bilinmez ürkütülmüş atları ne çok sevdiği/ Her yalnızlık biraz ihtilal...”

Kısaca ve özetle not olarak on üzerinden (9), yazıyla “Dokuz” veriyorum iki gözüm Bekir Sami’ye. O bir notu da gaddarlığı vs. için değil “pezevenk” dediği için kırıyorum... Daha kibar olabilirdi!

Meraklısına:

Bekir Sami’nin anıları Mühittin Ünal tarafından yayımlandı. Cem Yayınevi, 1994 Yüzbaşı Selahattin’nin Romanı İlhan Selçuk tarafından yayımlandı, Çağdaş Yayınları, 1973.