İnşallah Yavuz'a vezir-i azam olursun!

Geldik mi vezir-i azam arayışına…

Geldik.

Bazen tam da böyle olur. Tarih Baba’nın muzurluk yapacağı tutar. Üst üste bindirirken olayları, kimi zalimleri de zaman içerisinde komiğe dönüştüreceği tutar. Bu da bunlardan biri olmalı. Ne güzel, hem Ahmetli hem Davutlu, hem zalimli…

Hay sen çok yaşa Tarih Baba:

Yavuz Selim, Beyazıt’ın oğlu. Söz aramızda kalsın pek zalimdi. Bu yanıyla babasından çok dedesine çektiğini yazar tarihçiler.Zira babası Beyazıt şaraba meyilli,iki kadeh çekti mi sırtını şiire yaslayan yumuşak başlı bir adamdı. Babasının boğdurduğu vezir-azam sayısı topu topu bir adet, o da Gedik Ahmet Paşa…Dedesi Fatih Mehmet’e gelince , ya Allah deyip ilkin Çandarlı Halil, etti mi bir; ardından Rum Mehmet Paşa,etti mi iki; sonrasında Mahmut Paşa,etti üç… Yavuz Selim de üçlemiş. Ne ki Fatih bu işi otuz yıl gibi uzun denebilecek bir zamana yayarken, Selim sekiz yıla sığdırma becerisini göstermiş.

Selim’in vezir-i azam dövmek gibi bir de huyu var. Bunu sıkça yapıyor. Sinirlenince tutamıyorlar Selim’i. Tamam, padişah bu boğar da, döver de söver de ama gel bunu sokaktaki adama anlat. Boğup attığı işte meydanda, olup olacağı üç. Vurduğuna gelince iki tokat beş tepik, ne olacak, koskoca halife/padişah, kim bilir sokağa nasıl yansıyorsa artık, “inşallah Yavuz’a vezir-i azam olursun” sözü sokağın diline beddua olarak düşerken bırakır mı vakanüvist, onun da kaleminin ucuna düşmüş. Oradan da günümüze kadar gelmiş. Anonimdir. Öznesini keyfe bağlı değiştirebilirsiniz.

Güzel bir tesadüf olmalı Yavuz Selim’in boğdurdukları ayrı da, sıkça dövdüğü vezir-i azamlardan ikisinin adının Ahmet olması. Biri Hersekzade Ahmet Paşa diğeri Piri Ahmet Paşa… Çetin Altan pek güzel anlatır “İdam Edilen 44 Vezir-i Azamın Dramı” adını taşıyan kitabında Ahmetlerin hikayesini:

“ (Yavuz Selim)Tarihlerin yazdığına göre idam ettirmediği vezir-i azamlardan Hersekzade Ahmet Paşa’yı da tekme yumruk sık sık dövermiş, Piri Ahmet Paşa’yı da…Hatta vezir-i azam Piri Paşa, dayak yemekten usandığı bir gün; ‘Padişahım önünde sonunda bir bahane ile beni öldüreceksin,hemen bir gün evvel halas etsen münasiptir”demiş. Yavuz gülmüş ve badem şekerli bir iltifatta bulunmuş: ‘Benim dahi bu mana muradım; lakin yerini tutar bir adam bulunmaz; yoksa seni muradına eriştirmek kolaydır…”( Ç.A… Afa Yayınları,1991,s,33)

Bunlar iki Ahmet…

Bir de Davut var… Şaka değil sahiden var. Onu sıkça döven, zalimliğin kitabını da yazan Fatih Mehmet oluyor. Selim’in dedesi… Bunu yine Çetin Altan’ın aynı sayfadan sürdürdüğü anlatımından öğreniyoruz:

“Devletin önde gelenlerini, bu arada başbakanları da, bizzat sopayla dövüp kafasını gözünü yarma huyu, Fatih Mehmet’de de varmış. Sonradan oğlu Beyazıt’ın vezir-i azamı olacak Davut Paşa, Rumeli Beylerbeyiyken Fatih kendisini yanına çağırtmış,daha önce hazırladığı kalın bir sopa ile feci biçimde dövmüş. Öyle ki kırk gün yataktan çıkamamış Davut Paşa…”

Ahmetler, Davutlar… Rastlantının böylesi ne kadar güzel!

Bunlara bir de Osmanlı artığı Tayyip ekler misiniz:

“Milletimizin,medeniyetimizin binlerce yıllık tarihini, neredeyse 1919 yılından başlatan bir tarih anlayışını reddediyorum. Her kim ki zaferleriyle ve yenilgileriyle son 200 yılımızı,hatta son 600 yılımızı soyutlayıp eski Türk tarihinden Cumhuriyete atlıyorsa biliniz ki o kişi milletimizin de devletimizin de hasmıdır…””(30.4.Gazeteler)

Olur. Fatih’ten başlatalım… Niyeti ayan beyan ortada. Geleneği uygulayacak. Boğacak ya da dövecek.

Canım benim, çağrıldığı saraya küçük seri adımlarla nasıl da koşarak gitmişti Ahmet Davutoğlu. İki saat oldu olmadı ağzı yüzü çarpılmış darmadağınık çıktı sarayın kapısından. Denildiğine göre arabasına zor atmış kendisini ayaklarını sürüyerek. Bir de elindeki bandajı işaret edip kıs kıs gülerek sormazlar mı, “Başbakan’ın eline ne oldu?” diye. Bunu gazeteler yazdı arsızca. Kim bilir zavallıcığın görülmeyen yerlerinde ne yaralar ne bereler vardı saraydan çıktığında. Sonrası biliniyor; “zaruret” dedi,”vefa” dedi,”refik” dedi kendisini zor bela attı Konya’ya. Yakınlarının yalancısıyız, üstündeki kırıklığı atmak için bir zaman istirahata çekilecekmiş.

Şimdi “yerini tutar bir adam” aranıyor.

“Yerini tutar”mı dedim… Olmadı.Sözümü geri alıyorum. Daha düşükmüş aradıkları. Gazetelere düşen beyanat var, bir nevi eleman aranıyor ilanı:

“Güçlü cumhurbaşkanı ve güçlü başbakan ile yürümüyor. Bunun Türkiye açısından iyi sonuçlar doğurmadığını,idareyi daha verimli ve kaliteli bir noktaya taşımadığını gördük(…) Cumhurbaşkanımız zaten devletin idaresinde çok etkiliydi, bu fiili olarak oluşan süreç başbakanların profilinin biraz daha düşük olmasıyla devam edecek…”

Anlaşılan o ki Ahmet’ten de düşük seviyede olan birini arıyorlar. Adaylar sıralandı: Binali Yıldırım, Bekir Bozdağ, Berat Albayrak… Sonuncusu damat oluyor. Profillerine baktım üçü de tarife uygun. Benim reyim sonuncusundan yana.

Ne diyeyim, inşallah Recep Tayyib’e vezir-i azam olur!