1920/21 Ankarası'nda iki Komünist Parti

Yavuz Aslan’ın, Yalçın Küçük hariç Türkiye solunun hemen hemen yok saydığı hacimli denebilecek ve bana göre de TKP üstüne yazılmış en derli toplu, en ayrıntılı bir çalışması var: “Türkiye Komünist Fırkası’nın Kuruluşu ve Mustafa Suphi.”

Tarih Kurumu’nca basılmış olan bu kitabı (elimdeki baskı 1997), solun görmezlikten gelmesinin nedenini yazarın sağ cenahtan olmasına bağlamaktan başka bir çare bulamadığımı itiraf etmek durumundayım. Her neyse peşine düştüğüm soru kitaba dair değil; pek tahrik edici bulduğum ve peşine takılası işaretler veren bir dipnota dair:

“Şimdiki zamanda iki komünist fırkası vardır, birisi TKF ki siz haklı olarak onu ‘hükümetçi parti’ olarak adlandırdınız; zira ben ona yardım ettim ve ben bu fırkanın bazı azaları İstanbul’la anlaşma ve çeteler meselesi hakkında, özünü lekeledi ama bu vaziyet fırkanın bütün azalarını gözden düşürmez, fırkada hakikaten şerefli insanlar vardır; bunun yanında bazı egoist şahsiyetler de vardır ki, bunların çoğu Hakkı Behiç, (Çerkez) Ethem’in kardeşi Reşit, Hacı Şükrü vs. gibi Çerkez’lerdir…” (s.205)

Mustafa Kemal Paşa  bu sözleri 1921 yılı başında Ankara’ya gelen Sovyet Heyeti’nin sekreterine söylüyor ve bu not, Yavuz Aslan’ın kitabı hazırlarken Azerbaycan Devlet Arşivi’nde yapmış olduğu araştırmalarda bulduğu bir belgeye dayanarak düşülmüş. Burada geçen “Çerkez” lafzı kendi başına bir “fasıl” olarak açılmaya pek uygun olmakla birlikte; benim üzerinde durmak istediğim, Mustafa Kemal Paşa’nın sözünü ettiği iki komünist parti ve bu iki partinin sonradan yine Mustafa Kemal Paşa tarafından “yok hükmünden” sayılması!

Yoklar!

Okuyanlar bilir Nutuk’ta her şey var. Mesela Hakkı Behiç, mesela Ethem, Reşit, Hacı Şükrü var ama bunların içinde yer aldıkları komünist partilerin resmi olanının da olmayanın adı yok ve Mustafa Kemal için zihinlerden silinmesi gereken “tatsız bir hatıra” gibi. Onları ancak başka okumalardan ve başka hatıralardan öğrenebiliyoruz!

Oysa resmi olanının 1920 yılının 18 Ekim’inde Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle kurulduğu çeşitli kaynaklardan bilgimiz dahilinde. Bunlardan biri “Kılıç Ali’nin Anıları” (İş Bankası, 2006). Kılıç Ali anılarında, o günlerde özellikle ordu içerisinde yapılan ve giderek yaygınlaşarak tehlikeli bir boyuta varan komünizm propagandalarından söz ettikten sonra, devamında, Mustafa Kemal Paşa’nın güvenine lâyık olmanın sevincini sakıncasız ve sıkılmacasız belli ederek, tatlı tatlı şunları anlatıyor:  

“…Çok geçmeden danışıklı olarak, ben de dahil olduğum halde, Hakkı Behiç, İhsan, Refik, Eyüp Sabri, Süreyya Yiğit Beylerden bir merkez kurulu oluşturuldu (…) Hatta o sırada Moskova Büyükelçiliği’ne tayin edilen Ali Fuat Paşa’ya bir güven mektubu vermiş, durumu Komünist Enternasyonal’e bildirmiştik. Fakat Ruslar, bunun danışıklı bir kuruluş olduğunu sezdikleri için, partiyi tanımadılar…” (s.171)

Resmi bir komünist partinin kurulmasında bir tuhaflık yok. Kurulmasında birden çok neden olduğu ileri sürülüyor. Bunlardan en çok kabul göreni, ancak en dayanaksız olanı, “Sovyetlerin güvenini kazanmak için yapılan girişim” tezi olmalı. Nitekim partinin Enternasyonal’e başvurusu aşırı “danışıklı” bulunarak tebessümle karşılanıyor. Herkeste olması gereken asgari inceliktir, “tebessüm”, diyorum, hadi doğrusunu yazalım, aslında düpedüz gülünç karşılanıyor Enternasyonal’de. Sahiden de bu tezin ele gelir yanı pek yok gibi görülüyor. 

“Resmi komünist partinin kuruluşunda esas olarak hedeflenen sol muhalefeti denetim altına almaktır” tezi ikinci bir başlık olarak ileri sürülüyor. İşte buna katılmamak için bir neden yok. Doğru olmalı. Buna; Mustafa Kemal Paşa’nın daha önce, Çerkes Ethem’in Kuvay-ı Seyyare’sine karşı kurdurduğu Yeşil Ordu’nun tepesinde, “Ethem Bey hayaletinin” dolaşmaya başlamasını ilave edersek, evet, “korku” diyorum, Paşa’ya  resmi komünist partiyi kurdurtuyor. Ethem Bey’e yazmış olduğu bir mektup var. Ne kadar sıcak! Ne kadar samimi!

Pek içten anlatıyor, Ethem’in Eskişehir’de solculuk propagandası yapan “Yeni Dünya” gazetesinin bundan böyle Ankara’da yayınlanmasının gerekliliğini. 3.Enternasyonal'e bağlı bir partinin kurulmuş olduğu müjdesini de okuyoruz mektubun ortalarında bir yerde: “Yalnız şurasını bildirmek gerekir ki, 3.Enternasyonal’e bağlı Ankara’da bir genel merkez kuruldu. Bu cemiyet merkezine ben, sen ve Refet Bey dahi alındık. Hakkı Behiç Bey cemiyetin genel sekreteri olmuştur. Buna ciddi bir surette çalışmak,bilimsel ve pratik gayret lazımdır…” (Ç.E.Anılarım, Berfin y,s.79)

İşte böyle; Ethem fukarası komünist partinin merkez üyesi olmuş da haberi yok. Mektup “Sıhhat ve afiyet, muhterem yoldaş” cümlesiyle sonlanıyor.

Hakkı Behiç Bey parti genel sekreter ya, Ali Fuat Paşa’ya telgraf çekiyor; “Sevgili yoldaş” diye başlıyor. Ancak bize gerekli olan son paragraf ve şöyle :

“Fırka resmen müteşekkil olup faaliyetini tanzim ettiğine ve vaktiyle teşekkül etmiş olan hafi Yeşil Ordu dahi fırkaya münkalip olduğuna mebni artık Bolşevizm, komünizm efkar ve esasatı üzerinde hiçbir cemiyet veya heyetin fotoğraflı vesika ve salâhiyetnamesi olmaksızın kim olursa olsun bir şahsın faaliyette bulunması tecviz olunmayacaktır (…) Şimdiden alâkadar olanların celbi nazar-ı dikkatlerine olunmasını rica ederiz.”

Çok ağdalı… Sadeleştirmek gerekiyor… Endişe etmeyin aslı kadar uzun olmayacak, gayet kısa ve sade: “Komünizm bundan böyle bizden sorulacaktır!” Ali Fuat Paşa’nın yalancısıyım. Telgrafın altında iki imza var: Türkiye Komünist Partisi Kâtib-i Umumisi Hakkı Behiç, Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal… (Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, Temel Yayınları, 2000, İst. s.552)

Bu “Resmi” olanı ve Nutuk’ta yok!

Peki öbürsü?

Öbürsü de önceleri “gizli”de, ancak sonrasında resmen ve alenen kurulmuş bir legal parti. “İştirakiyun” komünizm anlamında kullanılıyor. Mete Tunçay’dan; Halk İştirakiyun’un Sovyetlerin Ankara temsilcisi olan Şerif Manotov’un girişimleriyle kurulduğunu, Monotov’un önce Mustafa Kemal Paşa’yla görüştüğünü ve hükümetten yardım aldığını, Ankara ve Eskişehir’de halk konferansları verdiğini bir de Tokat mebusu Nazım ve bazı mebus arkadaşlarının; Bursa mebusu Şeyh Servet, Afyonkarahisar mebusu Mehmet Şükrü ile, Baytar Binbaşı Salih Hacıoğlu ve Ziynetullah Nuşirevan partiye katıldığını öğreniyoruz (Türkiye’de Sol Akımlar, s.177-178).  

Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası 1920 Aralık başında İçişleri Bakanlığı’na başvurarak resmen kuruluşunu ilan ediyor. Kongre için tutulan mekân “kimliği belirsiz kişilerce” yakılsa da, fevkalade inat adamlar, kongre bir partilinin evinde yapılıyor. Bir de hedef ve programlarına dair bildiri yayınlıyorlar. Bildiri aleni olarak Ankara sokaklarında dağıtılıyor.   

Bilir misiniz, her ne kadar CHP 1919 Sivas Kongresi’ni “kuruluş” olarak gösteriyorsa da esasında Büyük Millet Meclisi’nin açılışından sonra Türkiye’de kurulan ve mecliste temsiliyeti olan ilk parti Halk İştirakiyun Partisi’dir. Türkiye’nin bu ilk partisi 1921 yılının Ocak sonunda kapatılırken, Çerkes Ethem Bey’le ilikisi olduğu ileri sürülmüş, Mayıs 1921’de parti ve Ethem davası birlikte görülerek üyeleri çeşitli cezalara çarptırılmıştır. Ethem ayrı konu o ve kardeşlerine idam yakıştırılmıştır.

Dava sürecinde davayı gören İstiklal Mahkemesi heyeti sanıklardan Yeni Dünya Gazetesi sahibi Arif Oruç Bey’in olup biten her şeyden Mustafa Kemal Paşa’nın olduğunu iddia edince neden bilinmez, salonda aniden buz misali soğuk bir rüzgarın estiği söylenir. Birkaç gün düşünüldükten sonra da üzerine mahkeme heyeti  “Mahrem ve zata mahsustur” notuyla Mustafa Kemal Paşa’ya bu hususlarda kendilerine bilgi lütfedilmesini rica eder. Mustafa Kemal Paşa’nın yanıtı uzuncadır. Tümünü aktarmak gereksizdir. Özeti mealen şudur: “Yoktur!” (İsmet Bozdağ, Mustafa Suphi’yi Kim Öldürttü, Emre Yayınları, 1992,s.98)

Şimdi soru şudur:

Mustafa Kemal Paşa’nın 1920-1921 kuruluş sürecinde kendisini fazlasıyla meşgul etmiş, önemli  olaylarda yer almış bu iki partiye Nutuk’ta en ufak bir yer ayırmamış olmasını neye bağlamalıyız? Yok sayılmaları sizce de tuhaf değil mi?

Bugünlerde bunun peşindeyim de!