Yaşanmış Sosyalizm (2)

DÜNYA SOLA DÖNÜYOR - RUSYA ve ESKİ SOVYET CUMHURİYETLERİ Yazıları

Geçen yazıda kaldığım yerden tartışmaya devam ediyorum.

Benim "geçiş toplumu" terimine teorik olarak bir itirazım yok. Ancak sorun şu ki hiçbir toplum uzun süre muallakta kalamayacağı gibi, geçiş toplumuyuz demek de insanları sosyalizmi kurmaya yeterince motive etmez. Bu söz sağcıların Türkiye için uydurdukları şu köprü benzetmesini andırıyor. Neymiş efendim, biz Avrupa ve Asya arasında köprü görevi görüyormuşuz. İyi de bizim (yani Türkiye'nin) kendine ait bir kimliği ve kültürü yok mu? Peki biz neyiz o zaman? Biz sadece iki şeyin arası veya aracısı mıyız?

Bizim bu soruları sorduğumuz gibi Sovyet toplumunun da sorması kaçınılmaz idi. Sosyalizmi kurmak isteyene sosyalist dediğimize göre sosyalistlerin iktidarda olduğu ülkeye de sosyalist demek pratik bir zorunluluktur. Elbette sosyalistlerin iktidarda olması o ülkede sosyalizmin tam olarak kurulduğu anlamına gelmez. Ama bu iradenin var olduğu anlamına gelir. Başka türlü nasıl olacak? Sosyalizmi kurmak için özveriyle çalışmış olan birinci kuşaktan milyonlarca Sovyet insanı acaba biz sadece geçiş toplumuyuz sloganıyla motive edilebilir miydi? Sosyalizmi inşa etmiyorsak neyi inşa ediyoruz ki o zaman diye sormayacaklar mıydı? Dünya devrimi iyi güzel de o zamana dek ne yapacağız? Binayı nasıl olsa tam olarak bitiremeyeceğiz diye temelini atıp en azından kaba inşaatını da mı bitirmeyeceğiz? Tabii bu arada inşa etmekle kalmayıp içine de gireceğiz. Yoksa hala geçici çadırlarda oturup dünya devrimini mi bekleyeceğiz?

Nitekim Stalin de 1936'da sosyalizmin kurulduğunu ilan ederken, tam olarak değil "temel olarak" kurulduğunu söylüyor. İlginçtir, yazar Stalin'in sözlerini alıntılıyor (sf 46) ancak sanki okuduğunu anlamamış gibi davranmaya devam ediyor. Sorun nedir? "Temel olarak" ifadesinin neresi anlaşılmıyor? Bir an için tek ülkede sosyalizmin tamamlanamayacağını kabul etsek bile o ülkede sosyalizmin esas olarak veya temel olarak kurulduğunu niye kabul etmeyelim? Hem tek ülke dediğimiz şeyin çok geniş bir coğrafyaya yayılmış ve zengin doğal kaynaklara sahip dev gibi bir ülke olmasının bir önemi yok mu?

1934'teki kongrede Kirov'un Stalin'in yerine geçirilmek istendiğinin tanığı kimdir? Stalin'den kişisel nedenlerle nefret eden Hruşçov ve Mikoyan! Turan, Kirov'un güya Stalin tarafından öldürtüldüğünü göstermek için de yeminli komünizm düşmanı Aleksandr Yakovlev'e başvuruyor. Perestroyka ve glasnost'un ideologluğunu yapmış ve Sovyet sosyalizmini yıkmış olmakla övünen şu büyük hain Yakovlev'e! "Tozlu arşiv" belgesi dediğiniz bunlar mıdır? Bunların sözlerini niye doğru kabul edelim? Bir insan hakkındaki bilgiyi sadece onun düşmanlarından almak doğru mudur? Kendisine sosyalist diyen biri Yakovlev gibi tescilli bir hainin Stalin hakkındaki sözlerine inanır mı? Bu hainlerin sosyalizmi yıkmak için 1987'den itibaren Stalin hakkında her gün yüzlerce yalan uydurmuş olduğunu bilmez mi? Anti-Stalinist kampanyanın sosyalizme karşı kampanyanın en büyük bileşeni ve temel dayanağı olduğunu görmez mi?

Turan, Stalin'in karısı Nadejda'nın 1932'deki ölümü hakkında Stalin'in kızı Svetlana'nın mektuplarına başvuruyor. Svetlana burada babasını suçluyor ve annesinin ölümüne siyasal bir renk katmaya çalışıyor. Tabi Stalin karşıtı her malzemeye mal bulmuş Mağribi gibi sarılan yazarımız da onun sözlerini aktarıyor. İyi ama aynı Svetlana Alliluyeva Kirov'un ölümü hakkında konuşurken Stalin'in onu pek sevdiğini ve ölümüyle bir ilgisi olamayacağını da yazıyor. Bunu neden aktarmıyorsunuz? İşinize gelmediği için mi?

Ulusal sorunda tarihin Lenin'i değil Stalin'i haklı çıkardığını yazdım. Şöyle: SSCB'nin kuruluşunda Lenin ayrılma hakkına sahip cumhuriyetlerin gönüllü bir birliğinden yana iken Stalin ayrılma hakkını içermeyen özerk cumhuriyetlere sahip bir Rusya federasyonundan yana idi. Ayrıca Lenin Rus şovenizmine karşı Rus olmayanların milliyetçiliğini bir ölçüde hoş görürken Stalin Rus olmayan milliyetçiliklerle mücadelede daha kararlı idi. Polonyalı Derjinskiy ve Gürcü Stalin örneğin Polonya ve Gürcü milliyetçiliklerinin ne kadar tehlikeli olabileceğini Lenin'den daha iyi görmüşlerdir. Ancak sonuçta Lenin'in dediği oldu. Ayrıca Lenin'in otoritesi öylesine muazzam idi ki Stalin Lenin'in ölümünden sonra da onun yolundan ayrılmadı ya da ayrılamadı. Lenin zamanında olmayan ya da özerk cumhuriyet düzeyinde olan Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan gibi yeni Birlik cumhuriyetleri Stalin zamanında kuruldu. Kuşkusuz bunlar sadece Stalin'in değil partinin ve özellikle de bu halkların da talebiydi. Ancak Sovyet iktidarının kendi eliyle kurduğu cumhuriyetlere ayrılma hakkı vermesi bence yanlış idi. Hele hele Ukrayna ve Belarus gibi Rusya'nın bir parçası olan ve hiçbir zaman ayrı bir devlet olmamış bölgelere ayrılma hakkı olan Birlik cumhuriyeti statüsü vermek tamamen yanlış idi. Nitekim SSCB'yi yıkan ayrılıkçı Ukrayna ve Belarus yönetimleri olmuştur. Stalin Lenin'in hatasını sürdürmüştür. Evet Ukrayna ve Belarus Birleşmiş Milletler'de SSCB'ye fazladan iki oy daha getiriyordu ancak iki oy için onlara bu statüyü vermeye değer miydi?

Tek ülkede sosyalizmin kurulabilirliği teorisi sosyalizmin coğrafyasının genişlemesine engel olmamıştır. Neden olsun ki? Ben tek ülkede sosyalizmin kurulabileceğini düşünüyorum demek herhalde dünya devrimini istemiyorum demek değildir. Nitekim İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra sosyalizm Doğru Avrupa'da, Çin'de, Vietnam'da, Kore'de ve Küba'da yayılmıştır. Peki Stalin'i beğenmeyip dünya devrimi diyenler nerede devrim yapmışlardır? Ya da şöyle soralım: İngiltere, Almanya ve Fransa'daki veya başka yerlerdeki sosyalist, sosyal demokrat ve komünist partiler devrim yapıyordu da Stalin mi engel oldu? Yoksa Stalin'in ve Bolşevik partinin etkisiyle biraz radikalleşmiş olan bu reformist partiler Hruşçov'un 1956'da Stalin hakkındaki yalanlarından sonra bu yalanları bahane edip asıllarına mı döndüler?

Yazar Marx'ın ya da Marksist teorinin herhangi bir noktada yanılmış olabileceğini kabul etmediğinden olacak Kuran'dan ayet indirir gibi bize bol bol Marx'ın ve Lenin'in sözlerini alıntılayıp bakın Stalin bunlara nasıl da ters düşüyor diyor. Gerçi yukarıda gördüğümüz gibi bazen Stalin'den okuduğunu anlamak istemediğini de düşündürüyor ancak bazen gerçekten de doğru bir biçimde bir fark yakalıyor. Örneğin şöyle yazmış: "Stalin sosyalizmde devletin güçleneceğini kabul etti. Ama Marksist teoride, devrimden sonra devletin giderek sönmesi, komünizmde yok olması gerekiyordu". Evet doğru, Stalin teoriyi değiştiriyor, gerçi o bunu kabul edecek kadar cesur değil, ancak sonuçta doğru yapıyor. Neden değiştirmesin? Marksist teori değiştirilemez kutsal kitap mı? Marx yanılmış olamaz mı? Sosyalizmde devlet neden güçlenmesin? Ekonomide devletin rolü artarken başka türlü nasıl olacaktı ki? Önemli olan bu devletin kime hizmet ettiği değil mi? Şimdi elimizde 70 yıllık bir deneyim varken biz hala Marx'ın dediklerini mi tartışacağız? Sovyet deneyinden bir şey öğrenmeye çalışmak, pratikte ne türden sorunlara ne türden çözümler getirildiği veya getirilemediğine bakmak yerine Marx'a ne kadar uygun olduğuna mı bakacağız? Örneğin sosyalizmde ücret eşitlikçiliği nasıl olmalı gibi bir soruya verilecek yanıtı Marx'ta, Engels'te ya da Lenin'de aramak gerçekçi midir?

Anti-Stalinizmin pek sevdiği bir tema da Lenin'in sözde vasiyetidir. Sözde vasiyeti diyorum çünkü Lenin herhangi bir vasiyet yazmamıştır. Evet Stalin'e kaba demiştir, genel sekreterlikten alınsın demiştir ancak bu bir vasiyet değildir, sadece bir nottur. Ağır hasta bir adamın geçici tepkileridir, nitekim bu notu yazdıktan çok geçmeden Stalin'le yine samimi olarak görüşmüştür. Stalin'le arasını açan da karısı Nadejda Krupskaya'nın parti kararına karşı gelen işgüzarlığıdır. Krupskaya doktorların açık yasağına ve Politbüro kararına rağmen Lenin için en iyi olanı ben bilirim havasında davranmış ve Lenin'e vermemesi gereken bilgiler vermiştir. Politbüro'nun Lenin'in sağlığıyla ilgilenmekle görevlendirdiği Stalin de Krupskaya'ya parti disiplinini belki biraz sertçe hatırlatmıştır o kadar. Lenin, Stalin için bir kez "kaba" demiştir ancak öteki Bolşevik önderler için birçok kereler çok daha ağır siyasi ifadeler kullanmıştır. Örneğin Buharin'in diyalektiği anlamadığını söylemiştir. Troçki'nin işlerin idari yanına fazla düşkün olduğunu söylemiştir. Bolşevik olmayan geçmişini hatırlatmıştır. Kamenev ve Zinovyev'in Ekim devrimini burjuva basınında ihbar etmiş olduklarını hatırlatmıştır. Bütün bunlar içinde Stalin'in "suçu" pek hafif kalmaktadır. Stalin Lenin'in en sadık öğrencisi olmuştur. Her ne kadar aşırı saygısından dolayı teoride Lenin'i asla eleştirmemiş ise de politikada Lenin'in davasını en iyi taşıyacak bir önder olduğu parti tarafından onaylanmıştır. Ayrıca genel sekreterlik makamından dört kez istifa etmiş ancak her seferinde istifası reddedilmiştir.

Gelecek yazımda tartışmayı sürdüreceğim.