İdlib’de kriz ertelendi!

5 Mart’ta Moskova’da yapılan görüşmelerin sonucunda İdlib düğümü çözülmedi ama kriz geçici bir süre için ertelendi ve yeni bir statüko tanımlandı.

Rusya’nın Suriye devletine askeri destek vererek sahaya indiği 2015 yılından itibaren Suriye’de dengeler değişmişti. ABD’nin bölgedeki gerici rejimlere ve cihatçılara dayalı komplosu bozulmaya başlamıştı.

Suriye ordusu hemen her yerde cihatçı unsurları yendi ve askeri olarak kuşattı. 2018 yılında bir seri anlaşma ile geçici bir durum tanımlanarak bazı koridorlar açıldı, cihatçı çetelerin İdlib eyaletine geçişine izin verildi.

2018 Soçi Anlaşması’yla, Türkiye ve Rusya bu geçici statükonun garantörü oldular. Bu anlaşmaya göre; İdlib eyaletinin sınırlarında Türkiye’nin askeri gözlem noktaları oluşturuldu. İdlib’den Suriye ve Rus askeri birliklerine saldırı engellenecek ve yaşamsal olan M-4 ve M-5 karayolları açık tutulacaktı.

Bu anlaşma tıpkı şimdiki gibi düğümü çözmüyor, geçici bir statüko kazandırıyordu.

2019 sonu ve 2020’nin başında düğüm tekrar giderek şiddetlenen bir kriz üretmeye başladı. Krizin nedenlerine taraflar açısından bakalım:

Suriye devleti açısından:

İdlib cihatçı çetelerin kontrolünde bir ur gibi duruyordu. Batı emperyalizminin ajanları aracılığıyla tam anlamıyla bir provokasyon merkezi haline gelmişti. Halep’i Şam ve Lazkiye’ye bağlayan M-4 ve M-5 karayolları sürekli saldırı altındaydı ve kullanılamıyordu. Türkiye’nin bu çeteleri kontrol edemediği ve/veya etmek istemediği anlaşılıyordu.

Ayrıca buradaki cihatçı egemenliği Suriye devletinin diğer sorunlarla ilgilenmesini de önlüyordu.

Geçtiğimiz yılın haziranından itibaren özellikle karayollarını ele geçirmeye dönük askeri bir harekât başladı, stratejik ve önemli bir alanı cihatçılardan temizlemeyi başardılar.

Türkiye devleti açısından:

Türkiye’de AKP yönetimi kriz çözmekten çok kriz kaynaklarından biri olarak davrandı. Bunun iki nedeni olduğu söylenebilir. İlki; AKP’nin Suriye’de Türkiye sermayesine bağlı bir hegemonya alanı elde etmek istemesiydi. Gerçekten son krizin başlıca nedenlerinden biri, Türkiye’nin İdlib eyaletinin sınırlarındaki gözlem noktalarına kendi sınır çizgisi gibi davranmasıydı.

İkincisi ise, Türkiye propaganda makinesi Suriye rejimi diyedursun, işin aslı Türkiye’nin İslamcı, otoriter bir rejimle yönetilmesi ve cihatçı çetelerle mesafesinin belirsiz olmasıydı. Gerçekten Suriye ordusuna karşı savaşılırken Türkiye ordusu ile cihatçıların saflarının birbirine kaynaştığı söyleniyordu.

Rusya devleti açısından:

Rusya ise İdlib krizinde yaman bir çelişkiyle karşı karşıyaydı. Bir yandan Suriye’yi desteklemeye devam etmeliydi. Suriye Rusya için bir hegemonya alanı denemese de Rus kapitalizmi için avantajlı bir coğrafyaya dönüşmüştü.

Öte yandan, Rusya Türkiye’yi NATO içinde kararsız ve pürüzlü hale getirmeyi başarmış, gerek askeri projeler, gerekse enerji anlaşmaları ile bir ölçüde kendine bağlamıştı. Bu stratejik konumu kaybetmek istemiyordu.

Bu koşullarda kriz hızla askerileşti, Türkiye Suriye hava sahasını kullanamadığı halde İdlib’de büyük bir askeri yığınak yaptı. Rus ve Suriye ordusunun hava saldırılarında önemli bir kayıp verdi. 

Türkiye NATO’yu ve ABD emperyalizmini sahaya çekmek, uçuşa yasak bir bölge yaratmak için birçok girişimde bulundu. Ama Batı emperyalizminin İdlib’de Ruslarla kontrolsüz ve nereye gideceği belli olmayan bir çatışmaya hiç niyeti olmadığı ortaya çıktı.

ABD de bölgeye sanki iki komedi yıldızı göndermişti. ABD’nin Suriye Özel Karıştırıcısı James Jeffrey “Şu tepelerin üstünde Türk Ordusu bir insanlık felaketini engellemek için savaşıyor” dedi.

ABD’nin BM daimî temsilcisi Kelly Craft ise “Buraya gelince ABD’nin dünyanın tek umudu olduğunu daha iyi anladım” gibi bir şey söyledi.

Ama ne Patriotlar, ne hava savunması geldi.

Ruslar, Türkiye’nin insan kayıplarından sonra gazını almak için bir iki Suriye uçağının düşürülmesine izin verdiler. Sonra hava sahasını Türkiye’ye tamamen kapattılar.

Rusya bir yandan Açık Semalar Anlaşması gereği Türkiye üzerinde gözlem uçuşu yaptı, stratejik bombardıman uçakları Karadeniz üzerinde uçtu, Akdeniz’e askeri takviye yapıldı ve Türkiye’ye 1878 Ayastefanos Anlaşması hatırlatıldı. Öte yandan Türk Akımı doğalgaz hattının ekonomik avantajları servis edildi.

Bu koşullarda, 5 Mart anlaşması imzalandı.

M-4 karayolu yeni bir sınır olarak belirlendi, Suriye ordusunun kazanımları kabul edilmiş oldu. M-4 ve M-5 Karayollarının ulaşıma açılması için Türkiye ve Rusya garantör oldular. Suriye Arap Devleti’nin bağımsızlığı ve bütünlüğü tanımlandı. Cihatçı çeteler bir kez daha yok edilmesi gereken teröristler olarak kabul edildi.

Böylece düğüm korundu, kriz ertelendi.

Günümüz emperyalizminde işler böyle yürüyor.