Bağdat Demiryolu ve Yeni İpek Yolu karşılaştırması ne söylüyor?

Erdoğan üzerindeki basıncın; Merkel’in Türkiye’nin Gümrük Birliği güncellemesini veto edeceğini açıklaması ve ABD yargısının Erdoğan’ın korumalarını içeren iddianame hazırlaması ile arttığı çok açık.

Ancak günlük gelişmeler, özellikle emperyalist dünyanın iki yüzlülüğü içinde, bütünü görmeyi engelliyor. Hazır bayram tatilindeyken, geçen hafta başladığımız karşılaştırmalı tarihe bütünü kavramak için başvuralım ve bu kez Bağdat Demiryolu ile Yeni İpek Yolunu kısa yazının izin verdiği kadarı ile ele alalım.

Osmanlının daha 1800’lerin başında emperyalist ülkeler arasında pay edileceği belli olmuştu. Buna karşılık İngiltere’nin Rusya’nın güneye inmesini engellemek için emperyalistler arasında bir uzlaşmaya varılana kadar Osmanlının bütünlüğünün korumasına ihtiyacı vardı.

Bu denge hali, 1871’de Alman birliği sağlanıp, ortaya yeni bir emperyalist güç çıkana kadar sürdü. Genç, hırslı tekelleri ve Prusya geleneğinin uzantısı merkezi devleti ile Almanya geç kaldığı dünyanın pay edilme mücadelesine dahil oldu.

Donanması hiçbir zaman İngiltere ile boy ölçüşecek düzeye gelmedi. Bu yüzden güneye inmek için İngiliz Donanması’nın toplarından uzak bir kara yolunu tercih etti: Bu ünlü Bağdat Demiryolu projesiydi.

Osmanlı devlet yönetiminin hangi tarafı tutacağı İngilizlerle Almanlar arasında sert bir rekabet konusu oldu. Yönetim birçok kez İngilizcilerle Almancılar arasında geldi, gitti. Alman devleti niyetini ısrarla gizliyor ve Osmanlıya “Ben hiç Osmanlı toprağını işgal ettim mi, hiç Müslümanlara karşı bir kabahatim oldu mu?” diye yaklaşıyordu.

Bağdat Demiryolu Anlaşması 1902’de imzalandı. İngiliz ve Rusların bütün engellemeleri ve o zamanın teknik olanakları ile zaten zor bir iş olduğu için yıllarca sürdü. Ankara yerine Rusların baskısı yüzünden Konya’dan geçti ve 1918’de savaşın içinde ancak Halep’e kadar ulaşabildi.

Şekil 1: Berlin’den başlayıp Alman emperyalizmini Basra Körfezi’ne kadar taşıyacak olan Bağdat Demiryolu hattı görülüyor.

Alman emperyalizmi belki İngilizlerle başbaşa kalsaydı kazanabilirdi, ancak yepyeni kaynaklarla yükselen ABD emperyalizminin varlığı nedeniyle bugünkü rolüne çakıldı, bir dünya imparatorluğuna asla dönüşemedi.

Şimdi ise Çin’in yükselişi buna bir kez daha izin vermiyor. Üç yüz milyon köylüyü kendi ülkesinde göçmen işçi haline getiren ve kuralsız bir sömürü için sermayeye teslim eden Çin, Rusya’yı da şimdilik arkasına alarak dünyanın yeniden pay edilmesini istiyor.

Yeni İpek Yolu veya Tek kuşak-Tek Yol Projesi Çin tarafından bir hegemonya projesi olarak geliştirildi. Demiryolu, deniz taşımacılığı ve iletişim yolları aracılığı ile Çin’i bütün Asya, Afrika ve Avrupa ile birleştiriyor. Ve askeri çatışmanın dışında ekonomik olarak buna karşı bir alternatif geliştirilemiyor.

Şekil 2: Çin’in önerdiği İpek Yolu Pekin’den başlayıp İran ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşan demiryolunu, Kalküta ve Kızıldeniz aracılığı ile Avrupa’da karayoluyla birleşen bir deniz yolunu içeriyor.

Çin İpek Yolu’na dahil olan 66 partnerine tıpkı Almanların 1900’lerin başında Osmanlıya söyledikleri gibi şunu söylüyor: “İpekyolu bir Çin fikri ama herkesin menfaatine. Dünyanın gelişimini için, adil, makul ve şeffaf küresel ticaret ve yatırım kurallarının konulmasını teşvik etmenin tam zamanı.”

Bunun ne anlama geldiğini, nasıl dünya ölçeğinde bir sömürüye işaret edildiğini ve ekonomik hegemonyanın siyasi hegemonya ile nasıl sonlandığını çok iyi biliyoruz.

Türkiye burjuvazisi hâlâ en çok Almanya ile alışveriş yapıyor ve çıkarları iyi geçinmeyi gerektiriyor. Bu doğru ama Avrasyacılığın bir nesnelliği var. Bu sadece Erdoğan’ın sıkışmışlığı ile açıklanamaz. Burjuvazinin gönül kaymaları, kâr kokusu almaları, risk alma isteği, teşvikler vb. her zaman Avrasyacı, Çinci/Rusçu bir klik olacaktır.

Ordunun bir siyasi parti gibi davrandığı dönemde Avrasyacılığı önemli bir burjuva stratejisi olarak savunan klikler olduğu biliniyor. Zaten Erdoğan’ın da dahil olduğu Ergenekon operasyonu bu kliği tasfiyeye dönük yapılmıştı. Aradan beş sene geçmeden bu sefer Erdoğan bir Avrasyacı olarak gözüktü.

Tabi ki Erdoğan Batı emperyalizminin desteklediği burjuva siyaseti tarafından tasfiye edilebilir. Ancak sonra tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi tekrar Çin/Rus yanlıları bir zemin arayacaklardır.

Bu olayın etrafında yaşanan şiddete bakın. Rus uçağı düşürüldü, bir Rus elçi öldürüldü, bir darbe girişimi yaşandı, hapishaneler farklı taraflarca doldu doldu, boşaldı. Ve daha henüz sürecin başındayız.

Türkiye işçi sınıfı siyaseti ise, bir tarafa yatmak ne kelime, ancak bu paylaşım savaşının parçası olan rezil sürecin yarattığı boşluklarda iktidarını arayacaktır.