ABD’nin yeni nükleer stratejisi, İncirlik ve meşruiyet krizi

ABD Bill Clinton döneminden beri belli aralarla “Nükleer Durumu Gözden Geçirme Belgesi” yayımlıyor. Bu belgelerin hiçbiri iyi niyetli değildi, fakat esas niyeti saklamaya çalışan ve sanki dünyanın nükleer güvenliğinden ABD sorumluymuş gibi gösteren metinlerdi. Dünya emekçi sınıfları ise Hiroşima ve Nagazaki katliamlarından dolayı zamanında ABD’yi mahkûm edemediği için bu ikiyüzlülüğe katlanmak zorunda kalıyordu.

Bu sefer Trump döneminde dördüncü kez ABD’nin nükleer doktrini hazırlanarak geçen haftalarda ilan edildi ve bu sefer oldukça farklı bir raporla karşı karşıya olduğumuz anlaşıldı.

Rapor sahtece de olsa herhangi bir nükleer güvenlik sorumluluğu taşımadığı gibi ABD’nin nükleer silah alanında üstün olmak için bir yenilenme ve silah yapımı dönemine gireceğini ilan etti.

İkinci olarak rapor Çin ve Rusya’yı ABD’nin baş düşmanları olarak resmileştirdi.

Bunlar zaten fiili olan durum ve yeni bir şey yok denilebilir. Aslında yine bir süredir fiili olarak uygulanan taktik nükleer silahlarla nükleer cephanenin yenileneceği ise ilk kez raporda yer aldı.

Rusya, Çin ve İran devletleri şiddetli bir tepki gösterdiler. Ayrıca nükleer savaşın önlenmesi için çalışan çevreler nükleer silahların kullanıldığı bir savaşı çok yakınlaştırdığı için raporu protesto ettiler.

Soğuk savaş döneminde nükleer savaş olasılığı, en azından kâğıt üzerinde, nükleer silahlara sahip ülkelerin öncelikle silahları ateşlemeyeceği, bir tarafın kullanması durumunda kıtalararası nükleer başlıklar taşıyan balistik füzelerin karşılıklı ateşleneceği temeline dayanıyordu. Biraz sonra bahsedeceğiz, ABD’nin o zaman da taktik nükleer silahları vardı ama bu resmiyet kazanmıyordu.

Şimdi ise bu yeni rapor, herhangi bir nükleer tehdit olmaksızın, hatta karşı tarafın nükleer silahları da olmayabilir, bir konvansiyonel savaş esnasında düşük etkili nükleer bombaların kullanılacağını söylüyor.

Şöyle söylersek daha iyi anlaşılabilir, ABD’li alçakların Hiroşima halkının üzerine bıraktığı bombanın gücü 20 kiloton civarındaydı. Taktik nükleer silahların ise 5 kilotonun altında olacağı, uçaklarla veya denizaltılardan füzelere yerleştirilerek atılacağı ve seri olarak üretileceği söyleniyor. Bu doğal olarak nükleer silah kullanımını kolaylaştırıyor, adeta konvansiyonel savaşın parçası haline getiriyor.

ABD; halen süren askeri üstünlüğüne rağmen Çin ve Rusya ile doğrudan kapışması durumunda bir konvansiyonel savaşı kazanma olasılığı olmadığını görüyor ve bir yerde hileye başvuruyor. Ancak bu durumun karşılıksız kalmayacağı ve yeni bir nükleer silah yarışını hızlandıracağı ortada.

İncirlik Üssü'ne gelince…

Bu üste elli civarında taktik nükleer silah bulunduğu biliniyor. Bunların bir süre önce ABD tarafından yenilendiği ve bu bombaların ABD uçakları tarafından atılmaya hazır beklediği gizli değil.

Ortadoğu’nun durumuna bakınca, bir süre sonra İncirlik’teki nükleer silahların kullanıldığı bir durumla karşılaşma olasılığımız artık bir hayal ürünü değil. ABD-İsrail-Suudi Arabistan üçlüsünün İran, Lübnan ve Suriye ile savaşa girme olasılığı bir kenarda duruyor. Daha geçen gün ABD uçaklarının Suriye ordusuna saldırdığı ve Rusya’nın bunu şiddetle protesto ettiği düşünülürse nükleer silahların Suriye’de bile kullanılması söz konusu olabilir.

Türkiye emekçilerinin ise Türkiye sermaye sınıfının kaypak politikaları altında kendisini bu krizden koruması çok zor gözüküyor. Bir yandan Suudi Arabistan ile dost olacaklar, bir yandan Katar’da askeri üs kuracaklar, bir yandan Rusya ile müttefik olup Esat’a katil diyecekler, bir yandan ABD ile pazarlık yapacaklar.

ABD için hâlâ vazgeçilmez önemde olan İncirlik Üssü ve buradan taktik nükleer silahlarla havalanacak ABD bombardıman uçakları Türkiye’yi hedef yaptığı gibi, konvansiyonel savaşın nereye yayılacağını ve silahların Türkiye topraklarında kullanılıp kullanılmayacağını bilemeyiz.

Buradan doğan/doğacak meşruiyet krizine yüzüne gözüne bulaştırmadan müdahale edebilecek tek siyaset var Türkiye’de: İşçi sınıfının siyasi öncüsü.