Yine 'geldiler'

Cumhurbaşkanının yolda gezerken kafede sigara içenlere sarması hayra alamet değil. Hemen ardından kendini tutamayıp “Berkin Elvan öldürüldüğünde ekmek almaya gitmiyordu. Zaten 'gaz atarken' resimleri var” demesiyse durumun hayli vahim olduğunu göstermektedir. Berkin'in veya başka birinin nasıl becerip de “gaz attığını” gözümün önüne getiremiyorum. Bu laf salatasını da basit bir dil sürçmesi olarak görmemeyi öneriyorum.

AKP'nin kendine özgü bir diyalektiği var. Bu özgünlük nedeniyle kısa yoldan tek doğrultulu sonuçlara varılmamasında yarar olacaktır. Yukarıdaki tuhaflıklar kuşkusuz bir sıkışmanın yansıması. Ancak sıkışmanın ille “işler çok kötü gidiyor” anlamına gelmesi gerekmez. “AKP diyalektiği" sıkışmayla ferahlamanın birbirinin organik parçası olmaları demektir. Güç ve güçsüzlük de öyledir. AKP bir uçurumun kenarında yarı beline kadar sarkmışken basbayağı çok güçlüdür ve önüne gelene bunu kaba saba biçimlerde gösterebilir. AKP Ekim ayını savaş tezkeresini güle oynaya çıkartarak açmış, sonra o tezkere sayesinde Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinden geçen Barzani peşmergeleri olmuştur! Topraklarında Amerikalı, Avrupalı olmayan, hatta devlet bile olmayan birtakım silahlı unsurları misafir etmek... başkasının başına gelse basbayağı yenilgi veya çöküntü belirtisi sayılır bu. AKP Türkiye'sindeyse bu durum ABD tarafından yeniden sevilmek anlamına geliyor!

Tayyip Erdoğan'ın saldırganlığı işin zaaf kısmının üstünü afra tafrayla örtme amaçlı olsa gerek. Yarın öbür gün “dağıtın oraları (veya tutun çapulcuları) Validebağ'a geliyorum” demesi bile mümkündür. AKP rejiminin güç gösterisine ihtiyaç duyduğu kesindir.

Tekrar olacak ama, bu gösterişin içi kof değil. Adamlar hakikaten güçlüler.

Ancak güç gösterisinin yanında bir acizlik deresi akıyor.

Birkaç güncel örnek...

Ecevit'in ölümüne az kala sarfettiği “Amerikalılar Apo'yu neden bize verdiler, anlamadım” sözlerini hatırlarsınız. Anlamayan varsa Cemil Bayık'ın Pazartesi günkü demecini okusun. Daha yeni “süreç bitti” durumunu ilan eden, ayın ilk günlerindeki çatışmalarda Kürt hareketinin içinde belirli bir taraflaşmanın bir yakasını temsil eder hale gelen, bir yandan KDP diğer yandan IŞİD, bir yandan Ankara diğer yandan NATO'yla papazı bulmuşa benzeyen Cemil Bayık “çözüm sürecine ABD'nin hakemlik edebileceğini” söylüyor. Kürt sorununa çözüm sürecinden şu ana kadar Ortadoğu halklarının yarar sağladığını görmedik ama ABD'ye bölgeye bir giriş kanalı daha açılmış bulunuyor.

Bayık'ın Batı basınında çok yer verilen analizi doğruluk taşımaktadır. AKP hükümetinin IŞİD oyunu tutmamış, PYD/PKK çizgisini Batıdan koparıp Şam'a yanaşmaya zorlama taktiği iş görmemiştir. İş görmemek ne kelime, AKP dışişleri stratejisi bir kez daha çöktü! Başbakanın “gülen maske”sinin altında gerçek bir suratı olup olmadığını bilen yok. Varsa o surat 20-30 yaş ihtiyar gösteriyordur. Erdoğan bu durumda gelecek defa zabıta değil TOMA çağırabilir!

Davutoğlu ise muhalefetle kafa bulma aşamasında. Erdoğan CHP'ye yüklenmekten artık sıkılmış, bu oyuncağı küçük adam devralmış... Ama ne çare! CHP yeni bir gelenek inşa etmeye kararlı görünüyor. Geçen yıl başlatılan 10 Kasım mevludunun bir kepazelik değil sıkı icat olduğunu düşünüyor CHP zihniyeti! CHP zihniyeti diyalektik değil hayli düzdür ve basitçe, “madem ki artık Türkiye bir İslam cumhuriyeti, Türk aydınlanmasının sembol kişisi de camiye sokulabilir” diye işlemektedir.

Ayıptır! Kemalizmle uzaktan yakından ilgisi olmasa da her aklı başında insan Atatürk için mevlut okutulmasının bir itibarsızlaştırma operasyonu olduğunu görür. İtibarsızlaştırma, konu apartman komşuları arasında değil de, toplumsal tarihsel süreçler ve sembollerle ilgiliyse kişilerin ötesinde anlam taşır. 10 Kasım mevludu Türkiye'nin modernleşme ve laiklik serüvenini alaya almaktır. Davutoğlu'nun sırıtışının bir kısmı samimi bile olabilir!

Ama CHP'den aktarma moral kurtarmaz... AKP uçurum kenarı yürüyüşüne mahkum edilmiş bir partidir. Düşmemek için akla gelebilecek her tür alçaklık caizdir. Amerikalılar sadece çözüm sürecine el koymakla kalmazlar. Göçmenlere tabut olan sandallar Ege adalarının oralarla yetinmeyip İstanbul boğazında batar. Türkiye'den daha kimlerin orduları gelip geçer...

Mekanizmayı anlatabildiysem, bu yazıyı bitireyim... Yani demem odur ki, önümüzdeki günlerde AKP Türkiye'si birilerinin gelip geçmesine değil, gelip yerleşmesine bile gebedir ve bunun her yeni sinyali alındığında rejimin muhteşem ikilisi ya Berkin'e ya Ali İsmail'e saracak, orayı burayı basmaya kalkışacaklardır. Sahip oldukları kuvvet, “yine geldiler” manasına deli kuvveti sayılabilir.