Ulusalcılara ne oldu?

Tekrar olacak ama ulusalcılık temelleri itibariyle milliyetçilikten ayrı tutulamaz. Bütün toplumun ortak çıkarlara sahip olduğunu vaaz eden yaklaşımların ilk fonksiyonu, sınıfların üstünü örtmek, dolayısıyla sömürüye koltuk değnekliğidir.

Ama siyasal alanda milliyetçilik ile ulusalcılık farklı konumlara yerleşti. Milliyetçilik sağcıdır. Emekçilerin sınıf çıkarı fikrinin radikal düşmanıdır. Emperyalizme yandaşlığını anti-komünizmle gerekçelendirir. Faşizme eğilim gösterir.

Ulusalcılık ise emperyalizmin ulus-devletleri yük olarak görmeye başlamasından sonra peydah oldu. Bu sürece karşı direnç olarak, tarihsel arkaplana, siyasal geleneklere, jeo-stratejiye, güç dengelerine bağlı olarak geniş bir yelpazeye yayıldı.

Latin Amerika’da devrimci karakter kazanıp sosyalizmle flört etmeye yöneldi. Rusya’da Putin’in emperyalist hülyalı milliyetçiliğine yakındır. Batı Avrupa’da ırkçı faşist partilerin Batı-karşıtı demagojisiyle alışverişe giren ulusalcı aydınlara rastlanmaktadır...

* * *

Bizde ulusalcılık CHP’den başlayıp başka partilere salınım gösterir. Kemalist ilericiliğin kalıntılarını büyük ölçüde bünyesinde toplar. Bir dönem, AKP’nin dönüştürmeye çabaladığı devlet kurumlarına tutunmuş, TSK merkezli bir karakter edinmişti. Oralardan sökülüp atılınca popülerleşti. Akımın ortalama duygusu “devletlu”lukta bir karşılık bulamayınca halkçılaşmaya kaydı. 29 Ekimler, 10 Kasımlar örgütsüz, önderliksiz kitlelere sahne olmaya başladı.

Haziran direnişi ise o ana kadar ulusalcılığın tabanı sayılan kitleleri ciddi dönüşüme zorladı.

Bugün ulusalcılığın kesin tanımını yapamayız. Türkiye değişimin orta yerinde. Haziran’a kadar Kürt düşmanlığı ile anılan ulusalcılar “yahu bu devlet bize, bizim çocuklarımıza bunu reva gördüyse, kim bilir Kürtlere ne yaptı” sorgulamasıyla yüzleştiler. Hiç mücadele etmemiş, “iyi veya kötü, benim devletim” sözünün hakkını vermiş bir kitle önceki gibi kalmış olabilir mi?

Sol güçlendiği ölçüde çoktan başlamış olan ideolojik ve politik dönüşüm devam edecek, ulusalcı nüfusu daralacak, halkçılık genişleyecektir.

* * *

Siyasi odaklar açısından ise daha fazla şey söylenebilir.

CHP içindeki kesimin devletlu unsurları halk hareketine, yüksek siyasette atılacak adımların destekçisinden öte yer tanımaz. Bunların tek şansı CHP merkeziyle örtüşmek olurdu. Ama olmuyor. CHP emperyalizme, gericiliğe direnci temsil etmeyeceğini, çoktandır söylüyor ama kimseyi inandıramıyordu. Aday belirleme süreciyle konu biraz daha kapanmış olsa gerek.

Ne olur? CHP içinde etkisizleşip kabuklarına çekilirler. Aynı nedenle MHP’ye de kayamazlar.

Haziran’daki halk hareketine dahil olmuşlardı.

Ulusalcılığın direniş öncesi siyasal projeleri hep sağa çekmişti. İlginçtir, orada demir attılar. Sanki milyonlarca insan mücadeleye koşmamış gibi, halk sessiz ve hareketsiz kurtarıcı bekliyormuş gibi!

Sonuç Haziran’da ortaya çıkan genç dinamizmin ulusalcılıkla bütünleşmemesidir. Türk bayrağı, Mustafa Kemal’li sloganlar bir siyasi akımın alameti farikası olmadı, kitle duyusunun parçası, Türkiye aydınlanmasının tarihine bir gönderme, AKP’nin düşmanına sempati gibi anlamlar kazandılar.

Haziran’da ulusalcılık yükselmedi. Bir siyasi-ideolojik akımın yükselmesi için kitlelerin ilgisini çekmesi veya tabanı ve potansiyelinin hareketlenmesi yetmez. Siyasal hamle, açılım vb gerekir.

Yok! CHP’nin emperyaliste, yobaza, parababalarına direnci temsil etmediğini alenen ilan etmesine karşın en ufak bir emare yok.

Arada AKP “belki hapisten çıkartırım” diye bunları oyalamaya aldı. CHP “bekleyin AKP’yi devirirsek sizin tezlerinize bir göz atarım” demiş oldu. Bu kadarının ulusalcılara yettiği anlaşılıyor!

Kendine ait halkçı ve solcu açılımı olmayanlar, CHP’nin Yavaş’lı, Sarıgül’lü türünden bile kopamıyorlar.