Sola Alan Açmak

Kimse solu boşluğu doldursun diye teşvik etmez, arkadan itmez. Hatta, zaten ortada solu bekleyen bir boşluk da yoktur. Öylesi, olsa olsa, doğru olmakla birlikte fazlasıyla genel ve evrensel, “kapitalizmin kendi mezar kazıcılarını üretmesi” ifadesinde karşılığını bulan bir şeydir. Genel olandan somutluğa geçerken fark ederiz ki, sol daha sonra dolduracağı boşluğu önce kendisi yaratmak durumunda. Önüne boşluk çıkmasını bekleyen nafile bekler.

Ama bütün bunlardan önce, solun yaklaşımlarının, değerlendirmelerinin, akıl yürütmelerinin kendi kendisine misyon biçmeye uygun olması gerekir.

Geçen hafta değinmiştim. “Bizim kontrgerilla çok kendine özgüdür. Türkiye'de kontrgerilla kendi vatandaşına karşı kurulmuştur” diyen bir solcunun bu taraklarda bezi yok demektir. Adamlar solu boğazlamak için her yerde teşkilat kuracak, sen burdaki teşkilatı yerin dibine sokayım derken emperyalist ülkeleri aklayacaksın. Adamların solu boğazlamak için kurdukları teşkilatı dağıtma şerefini AKP'ye vereceksin ve bekleyeceksin: “Bakalım AKP yapacak mı? Pek güvenemiyorum ama..”

Eskiden durum böyle değildi. Türkiye solunun sosyalizm istemeyi abes sayan, oraya gelene kadar çok fırın ekmek yemek gerektiğini düşünen kesimleri boldu. Ama bunlar bile demokrasinin egemen güçler tarafından değil, sol ve işçi sınıfı tarafından getirileceğini söylerlerdi. Hatta genellikle bu demokrasi bir kez kazanıldığında ülke sosyalizme doğru ilerlemez ise, demokrasinin de kalıcı olmayacağından korkmak gerekirdi.

Şimdi bir rahatlık, bir huzur ki sorma gitsin. “AKP yapsın, yapmalı, yaparsa destekleriz, yapacağına da güvenmiyoruz...” Bu sakil dizge “güvenmiyoruz”dan sonra başa dönüyor ve tekrarlanıyor: “AKP yapsın...”

Olur! Solu topraklarımızdan kazımaya ant içmiş, işçi sınıfını ise tarihin en hızlı yoksullaştırma operasyonuna tabi tutan bu yapı, solun güvenine layık olacak!

Neyse... Ne diyordum? Kimsenin misyon biçmediği solun kendisine misyon biçen bir yöntemi olmak zorundadır.

Bu söylediğim işlemin nalıncı keseri timsali icra edilmesi gerekmez. Dürüstlük, gerçekçilik ve iddia dengesini tutturmak elimizdedir. Muhakemenin her basamağının tutarlılık testine tabi tutulması, gerçeklikle sınanması da pekala mümkündür. Bunları yaparken inandırıcılığını yitirenler ve gerçeklik duygusundan uzaklaşanlar çıkabilir elbette. Ama kimse kendi önünü açmaya, mücadelesinin düşünsel zeminini güncellemeye çalışan herkesin sınavdan çakacağını veya gerçeklikle bağını yitireceğini öne süremez.

Kendi önünü açmaya çalışan solun muhakeme sürecinde şu unsurlar olmak zorundadır:

Bir: Ülkenin sorunlarına seçeneği en iyi veya yalnızca biz üretiriz.

İki: Bizim dışımızda karşı karşıya gelen taraflar arasındaki karşıtlık, bizim bunların topuna karşıtlığımızın yanında çok hafif kalır.

Üç: Bu bizim hüsnü kuruntumuz da değildir. Bizim dışımızdaki taraflar ortak paydalara sahiptir.

Dört: Bu ortak paydalar bugün iki önkabuldür. Piyasa ve emperyalizm. Bu anlamda kapitalizme ve emperyalizme karşı tutarlı karşıtlık bizim işimizdir.

Beş: Biz devreye giremezsek bunlar bu iki alanda da sahiplerine yaranmak için yarışır dururlar.

Altı: Bizim devreye girişimizin nesnel bir zemini olmalıdır. O nesnel zemin Türkiye'de sınıfsal, entelektüel dinamikler içinde piyasaya ve emperyalizme teslim olmamayı besleyen, direnme güdülerini canlı tutan nesnel gerçekliğin ta kendisidir.

Yedi: Biz devreye girebiliriz. Bunun için yeterince örgütlüyüz, akıl sahibiyiz, istekli ve enerji doluyuz.

Sekiz: Devreye girmekte, nesnel zeminle buluşmakta, taraf olarak kendimizi ortaya koyabilmekte zorluklar mı yaşıyoruz o zaman eksiklerimizi hemen kapatmayı önümüze koyarız ve kapatırız.

Bunları söylemek ve düşünmek, somut bir zaman ve mekan için yeniden üretmek... işimiz bu olmalıdır. Sadece pratikte de değil. Aynı zamanda teoride de. Marksizmin bir eylem düşüncesi olması tam da bu anlama gelmez mi? Bugün Türkiye'ye baktığında kendi dışında herkesin rolünü analiz edip kestiren bir teoriye marksizm denir mi?