Sol nerede?

Bugün soL portalda İlker Belek DTK’dan, birkaç gün önce gelen “tekelsiz kapitalizm” mesajını eleştirdi. Ahmet Çınar ise CHP’nin mescit açılımını.

soL portal bir perspektif olarak çok uzun süredir, somut tartışma olarak son zamanlarda şiddetlenen vurgularla dinci gericilik ve piyasanın kopmaz bağlarla birbirlerine bağlı olduğunu anlatıyor. Yani iki yazı birbirinin tamamlayıcısıdır.

Zaten Kürt ulusal hareketinin çözüm “sloganlarından” biri din kardeşliğiyse, sosyal-demokrasinin mutlak anlamda piyasacı olduğu da açıktır. Kürt hareketinin yüzünün sosyalizme dönük olduğu zamanlar çok geride kaldı. CHP sosyal-demokrasisiyse, tarihi boyunca sosyalizan tınıları sadece kendi soluna alan kaptırmamak niyetiyle ve solundan gelen basınç altında çıkartmıştır.

Bir dönüm noktasından söz etmek, bu koşullarda olanaksız. Ecevit’in “Toprak işleyenin…” diye başlayan 1973 tarihli söylemini mi hatırlayacağız, yoksa 1979’da TÜSİAD’ın gazetelere ilan vererek CHP’yi hükümet düşürme operasyonunu mu? Bir gıdım kapitalizm eleştirisi var idiyse o sıralar bitti. Dinci gericilikteki dönüm noktası hangisidir peki? Erdoğan’ın Meclise sokulmasına omuz vermek mi, kara çarşafa takılan altı oklu rozet mi? Kürt hareketinin “gerçek Müslümanlığa” sahip çıkmadığı tarihi hatırlayan var mı? Ne zaman emek sömürüsünün tasfiyesini ağızlarına aldılar?

Soldan bakıldığında aklanabilecek bir geçmişleri yoktur bu akımların. Dolayısıyla bugünlerde yaşananlar malumun bir kez daha ilanından ibarettir.

Ama bir değişiklik var. 2011 itibariyle topluma yayılan bir kanaatin hasbelkader ayakta tutulması çabaları bu iki akım tarafından şimdi külliyen terk edilmiştir. Bu terk 2015’te kesinlik kazandı. Bugünse “duymayan kalmasın” diye tellal çıkartıyorlar!

2011 milletvekili seçimlerinden sonraki düz ve yaygın algıya göre, sosyalistlik CHP çatısı altında mümkündü. CHP’de siyaset yapmak, içinde devinmek için ille de genel merkezin kalıplarına tabi olmak gerekmiyordu. Sosyalistler için değil nefes alacak hava, mücadele verecek zemin mevcuttu. Bu olanağı kullanan sosyalistler de az değildi, söz konusu çatı altında. Hatta inanmış sosyalistler olarak son derece dinamik, cesur, mücadeleciydiler ve kapitalist yolculardan, gericiliğin işbirlikçilerinden çok daha fazla göze çarpıyorlardı.

Aynı durum HDP için çok daha kuvvetle söylenebiliyordu. Hatta HDP sosyalistleri kapsayan bir çatı örgütü gibiydi. Bu partinin merkezi, CHP’nin daha ilerisinde, sosyalistleri tolere etmekle yetinmiyor, kendi siyaset kanalının dışında bir sosyalizm alanının geçersiz olduğunu ilan ve iddia ediyordu. Dışarda kalanlar Türk milliyetçisi, Kemalist, ırkçı ve dahi faşist olmakla suçlanıyorlardı.

2013 Haziran Direnişi CHP açısından “sosyalizmin çatısı” algısını takviye etti. Milyonlarca CHP seçmeni sokaklara çıkmıştı ve sokağa çıkan her hareketlenmenin olduğu gibi sola kayıyor, sosyalizmle basbayağı barışık hale geliyorlardı. Halk hareketini çözüm sürecine, bu sürecin yöneticisi Tayyip Erdoğan’a karşı darbe girişimi olarak yorumlayan Kürt hareketi soldan bu kaçışını müttefiki sosyalistler aracılığıyla telafi edecekti.

2014 belediye ve cumhurbaşkanı seçimlerindeki sağcı politikalar bir biçimde kitlelere yutturuldu. Sola yönelen ve hakiki bir laiklik, hakiki bir eşitlik mücadelesi arzulayanlar “hele bir AKP’yi devirelim de bakarız” mesajına da açıktılar. Gerçekten de AKP gidecekse… değmez miydi?

Bu defterler kapanmıştır! CHP kendi sosyalist unsurlarını boşa düşürmüştür. Bu işlemi örtük biçimde falan yapmamakta, ilan etmektedir. CHP artık kendi soluna tahammülsüzdür.

Kürt hareketine gelince; solculuktan, “aslında” sosyalist olunduğundan, Ortadoğu’nun biricik laik direniş hattından, özgürlükçülükten söz edenlere, İmralı tefrikası hatırlatılmalıdır. Tefrika edilen “eser” bütün bunların palavra olduğunun kanıtıdır! HDP içine aldığı solu kusmamakta, daha beteri, öğütmektedir.

Sosyalizmin sosyalist olmayan çatılarda serpilebileceği, sosyalizme yürümek için adlı adınca bunu amaçlayan, programına yazan bir partiye gerek olmadığı tezleri, bunları ortaya atanlarca iptal edilmiştir. Bu tezler emekçi halka, zımnen “işçi sınıfı mı kaldı canım” demektedir.

Solculuğa tek alan kaldı. Bu alan işçi sınıfı partisinin önderliğinde verilecek radikal bir aydınlanma mücadelesidir. Ve başta dediğimiz gibi, gericiliğe karşı mücadeleyle kapitalist yapıya karşı mücadele birbirinden ayrılamazlar.

Bu alan çok geniştir, çok verimlidir. Bu alan yok olmaz. Terk edenler, gitsinler, AKP’nin asla kuramayacağı, kurmayı beceremeyeceği İkinci Cumhuriyete sığınsınlar. Bir hayal âlemine yani! Gerilerinde bıraktıkları büyük emekçi dünyasını sahipsiz sanmakla çok ama çok yanılmaktadırlar…