Siyaset müsveddesi

AKP’de danışmanlar kafa kafaya vermişler, gün gün, saat saat ülke gündemi planlıyorlar. “Sabah ODTÜ’yü ısıtalım. Ertesi gün mahkeme var. Açılışı öne almak lazım. Milleti doldursunlar, Marmaray çok ilgi çekiyor gibi görünsün. Türbanı hemen ardından devreye sokmak lazım. Sonra ağaç dikme töreni. Bir de öbür gün miting yapacakmış solcular televizyonları dolduracak bir şey bulalım hemen, penguen değil de...”
Bu, bir siyasi mücadele veya kampanya değil. Sakil bir mühendislik çalışması.

Bana sorarsanız tutmaz.

Danışmanların bazılarının Akdeniz’in İngilizcesini “White Sea” sandıklarını biliyoruz. Ama sorun bu değil.

Siyasette organize müdahaleler olur ve tutabilir.

Ama bu düzeyde müdahaleler bir politik bütünlüğün içine yerleşmiş olmalıdır. Yani “mühendislerin” bir stratejisi olacak. Ya da karşı tarafta strateji olmayacak. En iyisi karşı taraf diye bir şey olmayacak!

AKP’nin gündem oyunu karşıda etkin bir aktörün bulunmadığını varsayıyor.

Oysa CHP bile türban provokasyonunu, Şafak Pavey sağolsun, savuşturabiliyor. BDP’liler türban takar mı bilmem, ama Kürt hareketinin bütünü hiç de el etek öpmeye meyyal adamlardan oluşmuyor. Üstelik içerdeki savaş resmen Rojova’ya kaymışken...

Ayrıca AKP içerde gündemi belirleme işini son derece hassas bir konjonktürde hayata geçirmeye çalışıyor.

Vagonlar ray değiştirmekte bu ara. ABD İran’la yumuşama moduna girerken, boşa düşmekten korkan Suudiler risk alıp özerkleşme çalımları atıyor. Moskova’nın Suriye uzlaşması karşılığında Esat’ı feda edebileceği tartışılıyor.

Ankara’nın da cihad uğruna kestirip attığı ilişkileri tamir etmesi gerekecek. Tabii bir bedel karşılığında... Türk dış politikasının kriminal yüzünün gündeme getirilmesi bundan olmasın? AKP öyle yalnızlaştı ki, sokaktan geçenin şantajına açık hale gelmiş olmalı.

İçeriye dönersek, artık adını koyalım: CHP’nin büsbütün stratejisiz olduğu doğru değil. CHP merkezi Türkiye’nin sağcılaşmasını veri kabul etmiş ve AKP’ye karşı sağcı bir alternatif şekillendirmeye yönelmiştir.

“Ne zaman solcu oldu ki” demeyin.

Mesele CHP kurumsallığı değil ki. Milyonlarca insan bir Haziran günü solcu olduğunun ayırdına vardıysa bu nesnel bir durum. CHP merkezi işte bu çağrıyı reddediyor ve Sarıgül tercihinde açıkça görünen, ama başka sayısız örneği bulunan bir yola giriyor.

Başını dikleştiren ve kitleselleşen solculuğu kurutma operasyonudur bu.

Ama bu yol aynı zamanda, “Erdoğan’sız/AKP’siz bir İkinci Cumhuriyet’in mümkün olduğu” tezine dayanıyor. Öyle ki, AKP artık düzen içinde “alternatifsizlik” edebiyatı yapamayacak. Demek ki, solculuğu kurutmak için en alçakça operasyonlar yapılsa bile Erdoğan gün yüzü görmeyecek artık.

İç ve dış, ama düzen içi faktörler böyle.

Asıl Haziran Direnişimiz var. Bu hareket AKP’nin daha önce tanışıp başa çıktıklarına benzemiyor. Bunlarla Dolmabahçe mutabakatı olmuyor, darbe senaryosuna sığmıyorlar, enerjileri tükenmiyor... Bu sol, basbayağı halk işte. Giderek aklı güçleniyor üstelik. Buradan “toplum ölçeğinde siyaset” filiz veriyor.

AKP’nin, bu dinamizmi, aklı evvel üç beş danışmanın masa başında uydurduklarıyla göğüslemesi imkansız. AKP’nin gündem oyunu siyaset değil mühendislik müsveddesidir.

Gördük işte, 29 Ekim’i Marmaray’a tıkmaya kalktılar. İstanbul, Ankara ve İzmir, yüzbinlerle patladı. Tutturamayacaklar.

Not: Bugün için yukarıdaki yazı yerine geçen haftanın türban gündemine atfen eski ve sevdiğim bir yazımı vermeyi düşünmüştüm gazeteye. Ama editörlerin sabrına sığmayacak bir uzunluktaymış meğer. Ben de, ne yapayım, bir link vereyim bari: http://arsiv.sol.org.tr/index.php?yazino=28306 (Özgürlük Emek İster, 7 Şubat 2008)