Saflaşma, cepheleşme, hesaplaşma

AKP, 2013 yazında “kendiliğinden halk hareketini”, izleyen kış aylarında Cemaati, 30 Mart ve 10 Ağustos'ta da diğerlerini yenip meseleyi kapattığını düşünmüyor... Öyle olsa bu gerginliğe sokar mıydı ülkeyi? Kendileri de gerginler, belli.

Hayır, AKP nihai hesaplaşmanın yaşanıp tamamlanmadığını gayet iyi biliyor. Kontrollü bir tasfiye süreci tasarlamaya çalışıyor olmalıdır. Toplum mühendisliğinin sonu yok! Hayata geçirdikleri tasarımın eşyanın doğasına uymamasının yarattığı sonuçları bile tasarlayacaklar, akılları sıra.

Tasarlayamayacaklar. Bizim iddiamız bu olmalıdır. Dayanağımız ise asıl toplum mühendisliğinde de başarısız olduklarıdır. Ülkemizdeki gericileşmenin AKP modelinin oturması biçiminde varacağı bir son nokta yok, olamaz. Bu süreç çökecek.

Neyse; bunu göreceğiz. Bakıp da değil, mücadele edip de göreceğiz.

Yukarıda yazdığım şundan önemli. Her gündelik mücadelenin bir “tarih tezi” olur. Türkiye'de sol, AKP'nin memleketi, buraya kadarki kırılma ve patlamalarla dönüştürdüğü, dönüştürmeyi başardığı kabulünden yola çıkarak sağlıklı ve sonuç alıcı bir gündelik mücadele veremez. Böyle bir yaklaşım bizi “onur mücadelesi”ne götürür. Onur önemlidir kuşkusuz. Ama yalnızca onurunu kazanmak için kitlelerin ödemeyi göze alacakları bedelin sınırı olur. Adı üstünde, bu bir aydın tavrıdır.

AKP buraların organik unsuru, doğal sonucu değildir. Yapaydır, bir urdur ve yapı bu uru atacak!

Saraydan bakıldığında hesaplaşma, İkinci Cumhuriyeti hâlâ benimsemeyenlerin burnunun sürtülmesiyse, sokaktan bakıldığında Türkiye'nin halkın dediğine, hissettiğine gelmesidir.

Bunun tek bir moment mi yoksa bir çatışmalar zinciri mi olacağını bilemeyiz. Müneccim değiliz.

Ancak bilmemiz, ayırt etmemiz gereken şey hangi güçlerin nerede konumlanacağıdır. Pazar operasyonuna konu olan Gülen tayfası, hesaplaşmanın içinde, neredeyse göbeğinde. Bizim cepheleşmemizdeyse yerleri yoktur.

Bunlar kontradır. Gericiliğin dik alası bunlardadır. Emperyalizm yardakçılığında Erdoğan'ın eline su dökecek kimse varsa, tam da bunlardır. Saçmalamaya gerek yok. Haziran direnişinde AKP'ye el uzattıklarını, omuz verdiklerini unutmayız.

Hesaplaşma mı? Evet, içinde olacaklar. Kimse dışında durmayacak ki. Herkes kendisine ait bir ülke tasavvuru olsun olmasın, büyük kapışmadan elindeki kozları güçlendirmiş olarak çıkmaya bakacak.

Hesaplaşmaya bir dizi saflaşmayla gidilecek. Solun bu yobaz takımıyla tutacağı saf yoktur. Solu bunlarla saflaşmış gibi gösteren CHP Genel Merkezine en küçük hoşgörü gösterilmemelidir. Kılıçdaroğlu-Gülen ittifakı çirkin ve aptalcadır.

Sadece bunlar değil. AKP'nin sermaye sınıfı içinde malum bir kesimle bütünleşmesinden yola çıkılarak örneğin TÜSİAD'la aynı safta buluşma merakına kapılmasın kimse. Divan Oteli Koç'tur, kabul. Ama savunma sanayine neredeyse damga vuran da Koç'tur!

Hesaplaşma tek bir ana volkan patlaması mıdır, yoksa irili ufaklı sarsıntıların toplamı ve birikimi mi, bilinmez dedim. Doğru saflaşma enerji biriktirir. Yanlış saflaşma öğütür, tüketir.

İtiraf etmek durumundayız. Türkiye'de Haziran direnişinin açığa çıkardığı halk hareketi veya potansiyel, her kavşakta nereden devam edeceğini durup yeniden düşünmek zorunda olan bir kalabalıktır. Bu kalabalık politik yolunu üç aşağı beş yukarı kestirebilecek nitelikte değilse halk hareketi adlandırmasını hak edemez.

Kestirim için örgütlenme gerekir. Hareketin örgütlenmesi. Hareketi tarikat tuzağına, CHP'ciliğe, geçen yıl bu ikisinin ittifakına denk düşen lümpen “bas geç”çiliğe, AKP'nin stratejik müttefiki haline gelen Kürtçülüğe karşı uyaran bir örgütlenme...

Günümüz Türkiye'sinde bunun bir siyasi önderlik olarak değil bir cepheleşme biçiminde somutlanması gerektiği açıktır. Birleşik Haziran Hareketi budur.