Pakistan'dan esinlenmemek

Yargı organları yöneticilerinin yaptıkları toplantıda HSYK Başkanvekilinin Pakistan örneğini vermesi, yargının AKP'ye karşı mücadelesinde veya direnişinde radikalizmin sınırını göstermiştir. Ancak bu, aynı zamanda hiçbir zaman ulaşılamayacak bir sınır değerdir!

Öyle ki, medyada yaygın kullanılan ifadeyle Pakistan anıştırmasına sonradan “açıklık” getirilmiş ve topluca istifanın kesinlikle kastedilmediği söylenmiştir. Bilindiği gibi Pakistan'da anayasa değişikliğine yargıdan gelen tepki istifa olmuştu...

Peki neden lafın nereye gideceği önceden doğru düzgün hesaplanmaz? Diyelim ki, biraz hesapsız ya da maksadı aşan bir söz söylendi, neden acilen düzeltme ihtiyacı duyulur? Bu yapılan toplantının olası etkisini neredeyse sıfırlayan bir geri adım anlamına gelmiştir.

Toplu istifanın gündemden düşürüldüğü durumda geriye 2002'den beri denenen hukuk manipülasyonlarından başka bir zemin kalmamaktadır. Üstelik durum 2002'deki veya 2007'deki gibi de değildir.

Yargı kurumu bölünmüştür, AKP'ye karşı konumlanan savcılar hapse atılabilmektedir, henüz düşürülmeyen unsurlar ağır bir kuşatma altına alınmıştır, anayasa değişikliği ile köklü bir düzenleme dayatılmaktadır... Bu tablonun küçük bir simgesi, yukarıda bahsi geçen toplantıda hayli düzeysiz bir protesto eylemi yapan AKP'ci bir savcıya, hiç de sert olmayan biçimde müdahale eden koruma polislerinin açığa alınmaları oldu. Protestocu savcının bir kadın yargıcın korumalığını yapan kadın polisin boğazına sarıldığı görüntüleri hatırlayın makul bir platformda açığa alma cezasını kimin hakettiği belli değil mi?

Özetle yargı, Erzincan Başsavcısını içerden çıkartamamaktadır. İstifa konusundaki düzeltme, sonuçları bu olan mevcut zeminin süreceği anlamına gelir. İstifa tehdidi ise yargının AKP'ye direnişi başka bir düzlemde sürdürmesi demekti ve hayli güçlüydü. Düzeltme ile benzeri bir noktaya geri dönüşün yolu da yitirilmiş olmaktadır. Gün gelir de, birileri AKP'nin meşruiyetini sarsacak bir istifa kozuna ellerini uzatırlarsa, Erdoğan'ın hodri meydan demesi ve yapıyı hemen, bir çırpıda yeniden şekillendirmesi beklenir.

Kuşkusuz istifanın ne ölçüde bir mücadele aracı olduğu tartışmalıdır. Aynı tartışmalı durum generaller için de geçerli. İstifanın çaresizliğin bir diğer türü olduğu veya bir kuşağın topluca devre dışı kalması halinde AKP'nin yeni düzenlemeyi çok daha rahat yapacağı düşünülebilir. Ama tekrar edeyim, hiçbir şey kanıtlanmış sonuçsuzluktan daha kötü değildir!

Elindeki az sayıda kozdan birini bu şekilde harcamış olması, yargının AKP'ye ne kadar direnebileceği konusunda net bir fikir veriyor. Yargının sorunu, mevcut düzenin asli unsurlarından biri olmasındadır. Yargı, devletin esneklik derecesi düşük, konjonktürel değil kalıcı, taktik değil stratejik özünün parçasıdır. Tanımı gereği yargı düzenin resmi meşruiyetine gölge düşürmemeyi öncelikli görevi saymakta ve bu uğurda AKP tarafından ezilmeyi sineye çekmektedir!

AKP karşıtı kamuoyunun uzun süre askere, sonra üniversitelere bel bağladığını, kitle eylemlerinden ise pek haz etmediğini gördük. Yakın zamanın favorisi yargı olmuştur ve kanımca bu beklentinin en kısa zamanda geri çekilmesinde yarar vardır.

Somut olarak, anayasa değişikliklerinin meclisten geçmesi halinde yargının değişiklikleri ve hatta referandumu iptal edebileceği konuşulmaktadır. Böyle bir durum egemenlik mekanizmaları açısından bir kilitlenme anlamına gelecektir. Kilit hukukla değil siyasal güçle çözülür. Yargı, AKP'nin değişiklikleri karşısında “peki” dese birkaç ay içinde süpürülecek, “hayır” dese, belki daha da kısa sürede süpürülecektir. Bu çaresizlik kapitalizm-AKP denklemini temsil etmektedir. AKP, yani dinci gericilik ve emperyalist işbirlikçilik, Türkiye kapitalizminin aykırı ucu, inkarcısı, haini değil, neredeyse mantıksal sonucudur. Hem kapitalist düzeni kollamak, hem de AKP'ye direnmek olmayacak duaya amin demek oluyor...

Bu soyut bir şey değil. On yıllardır özelleştirmeler için kararlarını uygulattıramayan bu yargı, bu Danıştaydır. En ince ayrıntılarıyla AKP'nin de işine gelen siyasal kararlar çıkartan bu yargı, bu Anayasa Mahkemesidir. En olmadık gerici kararları onaylayabilen yine bu yargı, bu Yargıtaydır... Böyle olduğu için yargı hükümet karşısında zayıflık ve tutarsızlıkları aşamamaktadır.

Bir de, herhangi bir karşı karşıya gelişin siyasal izdüşümlerine bakılması gerekir. Epey zamandır AKP'ye direnen devlet mekanizmaları, AKP'ye direnmeyen CHP'de siyasal izdüşümlerini bulmaktadırlar!

Çözüm vardır. Çözümün siyasal adresi sol, öznesi işçi sınıfı, aracı kitle hareketidir. AKP'den hesap sormak bizim işimizdir. Bu sorgulamanın en önemli araçlarından birinin 4C uygulamasında olduğu gibi, TKP'nin özelleştirmeler için başlattığı girişimde olduğu gibi hukuk olduğu doğrudur ve galiba yargıya yönelik biricik makul ve gerçekçi beklenti “bizim” bu tür girişimlerimizden türeyecektir.