Marksizmin "her şey değişir" ilkesine ve dahi leninizmin "somut durumun somut tahlili" departmanına başvurulabilir. Çarpım tablosunu bilmeyen bunu da yapar!

Önce Kerrat Cetveli

Nabi bey bu terimi eskimiş buluyorsa çarpım tablosu da denebilir... Nabi Yağcı, namı diğer Haydar Kutlu, çarpım tablosunu bilmeden uzay teknolojisine merak salmış ve şapa oturmuş biridir.
"Biri"? Yani ne peki?

Nabi beyin, komünist adını taşıyan bir partinin var olmamasını savunduğu ve bu savununun gereğini yaptığı günlerin üzerinden aylar, yıllar değil on yıllar geçmiş, ama beyimiz "eski TKP lideri" sıfatından bir türlü kopamamıştır.

O yüzden mecburen, kendisine hitap etmekte zorluk vardır. Ancak betimleme yapmakta hiç bir zorluk yoktur.

Nabi bey, çarpım tablosuz uzay teknolojisi meraklısı, yabancı dilsiz çevirmen, ve hepsinden ilginci marksizmsiz eski genel sekreterdir!

Bir süre öncesine kadar "eski" ibaresi atlanıveriyordu. Artık atlanmıyor. Muhtemelen bugünkü TKP'yle karıştırılmaktan korkuyordur.

Ancak artık, marksizmi aradan geçen on yıllarda unutmuş olmadığının, aslında hiç öğrenmemiş olduğunun açığa çıkmasından korkmadığı anlaşılmaktadır. Korkanın biraz tevazu göstermesi veya daha az konuşması beklenir!

Ama hayır. "Sınıf partisini gömün" politikası, yalnızca "ben bir Marksist olarak sınıfsal analiz yaparak" ile yan yana getirilmesi durumunda bir mana taşır. Yoksa 150 yıldır dünyamız her boy sağcı gömücüye sahne olmuştur.

Nabi bey biricik değerini eskiliğinden almaktadır ve bu yüzden bir kez daha edebiyle susmak yerine, Neşe Düzel hanımın ses kayıt cihazı karşısında fena halde çözülmüştür.

İlerlemeden yana olduğunu iddia eden Nabi bey, solu AKP'ye çağırmaktadır. (AKP'ye karşı olmak sol için utanç vesilesidir!)

Buna göre bir tarafta darbeciler öbür tarafta AKP vardır. Ne şeriat ne darbe diye bile laf dolandırılmamalı, tercih yapılmalıdır. (Elbette şeriat tehlikesi falan yoktur!)

Eski sekreter Nabi beyin, o sıralar eski TKP'nin tasfiyesinin son rötuşlarıyla ilgilendiğinden Sivas katliamını duymamış olması mümkündür. Erdoğan'dan bile daha demokrat ilan edilmesi an meselesi olan eski Sivas milletvekili Abdüllatif Şener'in, zamanında Meclis Araştırma Komisyonuna katliamdan Aziz Nesin'i sorumlu gören karşı oy yazısı verdiğini, bir de katillerin bulunduğu cezaevini ziyaret ettiğini de bilmiyor olabilir. Ama o halde susması gerekir!

"Gerçek solun sesi"ni duyamayan Yağcı'nın, Amerikan darbesinin yayın organı Taraf'daki röportajında bugünkü TKP'yi dert ettiği açıktır. Ne de olsa TKP, solu AKP'ye taşıyan yolun ortasına koskoca bir kaya bırakıvermiştir. Nabi bey TKP'nin üstüne çizik atmakta, önemsiz olduğumuza herkesi inandırmaya uğraşmakta ve öte taraftan orta yolcu denebilecek sol kesimleri cesaretlendirmeyi denemektedir.

Röportajcının "Darbe karşıtı yeni saf" diye Ilıcak'lı Beyoğlu rezaletini kast ettiğini tahmin ediyorum. Nabi bey bir noktada haklıdır. AKP'nin soldan sorumlu milletvekili Ufuk Uras'ın cesareti şimdilik, Beyoğlu rezaletindeki açıklama metnini eşi Zeynep Tanbay'ın okumasına yetmektedir...
Oysa Türkiye'nin döneklik tarihi daha yüksek cesaret örnekleri içermektedir: "Tarihsel" TKP'nin kapısına kilit asmak gibi. Kilitçilerin sırf bu nedenle bile bugünkü TKP'yi gördükçe sinirlerinin bozulması anlayışla karşılanmalıdır. Bu tedavisi olmayan bir hastalıktır.

Sınıf kavgasını "devletçi kapitalizm-serbest piyasa kapitalizmi", "büyük burjuvaziyle orta burjuvazi", "İstanbul burjuvazisi ile Anadolu kaplanları" arasına yerleştiren düşünürümüze göre Marksizm şöyle bir şeydir: "üretim güçlerini kim geliştiriyorsa, sol, onun yanında olmalıdır. Piyasaya dayalı dışa açık ekonomi üretim güçlerini geliştirir."

Dünyada ve Türkiye'de Marksist iktisatçılar, kuramcılar halen vardır. Marksizmi tanımlayan kaynaklar Türkçe'de mevcuttur. Ve bilmemek değil öğrenmemek ayıptır. Bilmeden konuşmak ise sadece cahil cesaretidir.

"Hümanist" İshak Alaton'dan reklam alıp cehaleti örtemezsiniz. Holding yönetim kurullarında emekli general istihdam etmekle darbeci olunmaz ve anlaşılan "değişimci" burjuvazinin son devrimci eylemi Kuşadası'nın içine etmektir!

Kuramda iç dinamik-dış dinamik kavramları da vardır. Ama artık bir de böylesi var: "Özal kapıları açtı ve değişimin ilk dalgası dıştan geldi. Ama şimdi değişimin ikinci dalgası, iç dinamikle geliyor. (...) Unutmayın, AB'yle müzakereler başladığından beri AB de Türkiye için artık bir iç dinamik ve muhalefet gücü oldu."

Özal'sız 24 Ocak, 24 Ocak'sız 12 Eylül, Özal'sız Ulusu hükümeti, 12 Eylül'süz ANAP olmadığını bilirdim de AB'siz iç dinamik olmayacağını bilmiyordum. Ufkumuzu açan Nabi beye teşekkür borçluyuz.

Ufkumuzun daha da açılması için Yağcı'dan kaynak göstermesini de rica ediyoruz. Marx'ın "Ulusal sınırlar, sermaye için dardır. Sermayedar her zaman bu sınırları yıkar. Çünkü yıkmak zorundadır. Zaten sermaye ve kapitalizm bunun için devrimcidir" sözlerini nerede sarf ettiğini merak ediyoruz.

Yoksa yeter bu kadar şaklabanlık mı demeliyiz!

Anti-emperyalizm denen şeyin milliyetçilik olduğunu bir süredir iyice belledik. Yalnız, "küresel bağımlılıkçı" Nabi beyin de ihmal etmemesi gereken bir nokta var. Milliyetçiliğin kollanması gereken zamanlar olabilecektir. Örneğin maksat, değişimci burjuvazimizin önünün Kuzey Irak'tan sonra İran'da da açılması olacaksa, milliyetçilik dahil gerisi teferruat olacaktır! Anti-emperyalistlerin bütün çabalarına rağmen o gün gelirse eğer, Nabi bey, devrimci burjuvaziyi -alt tarafı milliyetçilik yüzünden- değerli güzellemelerinden mahrum etmemelidir.

Hoş o zaman da marksizmin "her şey değişir" ilkesine ve dahi leninizmin "somut durumun somut tahlili" departmanına başvurulabilir. Çarpım tablosunu bilmeyen bunu da yapar!