Nerden Nereye Gidiyoruz?

Yıllardır AKP'nin tökezlemesi beklenirdi. Tersine 2010 sonbaharında da AKP'ye ayak sürüyen iki muhalefet partisi kırıldı. CHP, II. Cumhuriyet'te majestelerinin partisi olmak üzere teslim bayrağını çekti. Biraz da, CHP'nin bu kararı nedeniyle MHP inada devam ediyor. AKP'yi tek bir kulvarda, dincilikte geçmeye oynayan SP'nin de en azından küçüleceğinin anlaşılmasıyla birlikte geriye partiler alanında pek bir şey kalmıyor.

Kurumlar derseniz, oradaki durum daha kötü. AKP'nin her tür muhalife karşı fetih mantığıyla hareket edeceğinden emin olabiliriz.
Üniversitede, medyada, yargıda AKP ile belirli uzlaşma dengeleri tutturabileceklerini sananlar varsa, kendilerini kapının önünde bulmaları şaşırtıcı olmayacaktır. Daha doğrusu, Hanefi Avcı'dan sonra, kapının önü hayli iyimser bir olasılık sayılır.

Bu tablonun sol için anlamı, AKP'nin uçsuz bucaksız büyüyeceği değil, şudur: Önümüzde sahipsiz kalmış dev bir havuz bulacağız.

Seçmen kitlesine oranının üst sınırı yüzde 42 olan, solun cılızlığı hatırlanırsa gerçekten uçsuz bucaksız bir havuz bu. Şimdi meselemiz kulaçlarımızın ne kadarına yeteceğinde düğümlenmektedir.

2010 sonbaharından 2011 yazına kadar, sol profesyonelce hesaplanmış bir yarış performansı göstermek durumundadır. Bu süreçte, Türkiye'de emperyalizm yandaşlığının, emek düşmanlığının ve dinci gericiliğin önü açık olduğu ölçüde, bunlara karşı direnişin de mevzileri yükselecektir. Düzenin partileri ve kurumları, yurtseverlik, halkçılık ve laisizm başlıklarında demagoji yapmaktan bile geri düşüyorlar diye, bu ülke işbirlikçiliğe, emek düşmanlığına ve şeriatçılığa büsbütün teslim olamaz. Solun, bu alanlarda büyük hamleler yapmasının nesnel olanakları ortaya çıkmıştır. Altından kalkıp kalkamayacağımız bize kalmış.

Bu dönem işte bu iddiaya sahip olanlar güçlenecek, solda II. Cumhuriyetin sosyal-demokrasisi ile II. Cumhuriyetin “marksizmi”, solun birer karikatürü olarak varlıklarını sürdürecek. Ortadaki geniş sol kesimlerin kitlesel olarak karikatürleşme olasılığı yoktur. Bu kesimleri kazanabilmek bize kalmış görünüyor.

“Biz” ise şöyle bir yol kat ettik: Örgütlü sol AKP'ye karşı yürürken, önce, sesinin ilk eriştiği sol “semtlere” girmiş ve bu nüfusla ilerici bir uyum yakaladı. Türkiye solculuğu AKP'ye karşı konum almıştır. Ancak bu taraflaşma neredeyse anında kendi karşıtını yaratmıştır. Erdoğan'ın referandum propagandasının orta yerinde Alevileri hedef göstermesi, Kürtlerin eşitlik talebini reddetmesi, kadınların erkeklerle bir olamayacağı inancını açığa vurması, ikide bir komünizme küfretmesi bundandır. Sol konum alırken, sağ da konsolide olmuştur.

Türkiye'de sağın soldan büyük olmasının geçmişi uzun. Ancak bu kez bizim sol, solun en geniş kesimleriyle doğru içerikte bir uyum yakalamıştır. Yapacağımız iş, kendine solcu diyen, solculuktan yalan yanlış şeyler anlayan, sol adına tuhaf fikirler ve davranışlar geliştiren bir kalabalığa akıl öğretmekten, bunları sıkıcı biçimde durmadan düzeltmekten çıktı. Sosyalist solun yüzde otuzluk-kırklık bir kesimin koluna girmesi mümkün hale gelmiştir.

Bütün bunlar işimizin kolay olduğu anlamına gelmez. Ama CHP liderliğinin işi, belki bizimkinden daha zordur. Düne kadar karşı çıktığı gelişmelere neden omuz vermek gerektiğini Kemal Bey anlatmak zorunda. Bu, bir yetenek konusu değil. Zaten iş yeteneğe kaldığında CHP'nin hali yaman demektir. Solculuktan yurtseverliği, emek yanlılığını ve ilericiliği anlayan büyük kalabalıkların AKP'yle beraber yeni Anayasa yazmaya mı, AKP'nin yeni Anayasasına direnmeye mi yatkınlık göstereceği sorusu ortaya atılırsa, bizim hayli şanslı olduğumuz rahatlıkla söylenebilir. Türkiye bitiyor mu derken, her şeyin başı olan güçlü bir solla donanabilir. Bu, işte şu içinde bulunduğumuz aylarda karara bağlanacak...