Ne diye saklanacakmışız!

Şimdi AKP karşısında provokasyona gelmemek moda. Bunun bir dili, yöntemi var.

Kızlarla erkeklerin aynı evde yaşamalarına onay verdiğiniz iddia edilebilir. “Tuzağa” düşmemelisiniz, siz de karşı çıkmalısınız.

İçkiyi savunduğunuz hakkında dedikodu çıkartılabilir. Bu “iftirayı” kabul etmeyeceksiniz. Sosyal demokrat bir belediye başkanı iseniz ve adı gericilerce içkiciye çıkartılmış bir ilçeyi yönetiyorsanız, AKP yasa çıkarmadan önce davranıp gece içki satan esnafa ceza kesip dükkana mührü basacaksınız.

Caminin kapısından geçmediğinizi söyleyecekler. Hemen secdeye varıp poz poz fotoğraf çektireceksiniz.

Meclis’e türbanı soktuklarında, aman ha, başörtüsüne karşı çıktığınız izlenimini yaratmayacaksınız. “Özgürlük geldi, çok mutluyum” diyeceksiniz.

Bütün örnekleri sosyal-demokratlardan türetiksek eksik olur. Çünkü aynı dil ve yöntem gereği, Kürt halkının temsilcilerinin de provokasyonları benzer biçimde püskürttükleri görülüyor!

Kürt siyasetçisiyseniz, mücadelenizi sabote etmek için özgürlükçülüğünüze kuşku düşürmek isteyecekler. Türban günü AKP’li kadınları kutlar ve kontur çekersiniz. Onları başka özgürlük taleplerine öncülük etmeye çağırırsınız apışıp kalırlar.

Müslümanları kandırmak için bin bir numara çevirirler. Madem öyle, sizin de vitrine türban veya daha iyisi kara çarşaf koymanızda yarar var.

Aşırı solcu olduğunuz mu işleniyor, Said-i (Nursi değil) Kürdi’nin nimetlerinden söz etmelisiniz. Maksat provokasyon boşa düşsün

Size küçük bir oyun önereyim: Muhalefet partilerinin ne yapacağını tahmin etme oyunu. Yukarıdaki örneklerde gizli dili ve yöntemi takip ederseniz, tahminleriniz tutacaktır.

“Yok canım, bunu da yapmaz” demeyin, sakın elinizi korkak alıştırmayın...

Tabii kolay olmuyor. Ben bile hâlâ “yok canım” diyebiliyorum.

Örneğin bana “AKP’lilerin örtünmesine BDP ne tepki verir” diye sorsaydınız, aklıma özgürlük safsatası gelmezdi. Meclis’te ne kadar kadın vekil örtünürse, o oranda, töre diye katledilen kadın sayısı artar. Bu gerçeği görmezden gelmeyi Kürt kadın siyasetçilerine yakıştıramazdım.

Tamam Sarıgül bir Amerikan projesi. Ama CHP rozeti taktığının akşamı Amerikalılarla yemeğe koşacağını akıl etmezdim! İki üç gün bekler derdim.

Yanlış yapan ben olurdum. Genel başkanı Arınç’a “vicdan sahibi” derse, aday da Erdoğan’ı dünya lideri ilan eder. Birbirlerini bütünlerler.
Bu manzara resmini iki sonuca bağlayıp yazıyı bitireyim.

Bir: Sözünü ettiğim iki politik hareket var ya çok değil iki yıl önce “Türkiye’de sosyalistlik nasıl bir şeydir, nerede rastlanır” diye sorsanız, ciddi ciddi bunlar (da) gösterilirdi. 2011 seçimlerinde solculuk sosyal-demokrasi ile Kürt hareketi tarafından basbayağı parsellenmişti.

İki: Diyelim ki, provokasyona gelmemek lazım. İyi de, kimliğini saklamakla provokatöre zaten teslim olmuşsun. Provokasyon karşı tarafı teslim almak için yapılır zaten!

Kadınlarla erkeklerin diledikleri gibi ve her tür mekanı paylaşabileceklerini düşünüyorsam, ne diye saklayayım düşüncemi?

İçki içiyorsam keyfimce, neden utanacakmışım, kimden saklanacakmışım!

İsteyen istediğini giysin demek kolay. Mini etek seven bir kadın veya küpe takan bir erkeksem ne olacak? “Ben değildim” mi diyeceğim?

Ya, caminin kapısından sadece mimarisini merak ettiğim için giriyorsam? Girmişken iki rekat kılsam ne mi olur!

İktidar ilerici, laik insanların yok olmasını istiyor. Muhalefet ise görünmez olmamızı!

Kusura bakmayın, yok öyle yağma!

İlle bir şeyin üstü örtülecekse gericilik üstünde baskı yapalım da sapıklıklarını dizginlesinler. Yoksa siz, ortalığı, bir gün torununa, ertesi gün kaynanasına meyleden bu yaratıklara mı bırakmak istiyorsunuz?