Meşruiyet bizden yana

Olağan giden bir kapitalist düzende solcular bozgunculukla, demokrasiye inanmamakla, takiyyecilikle falan eleştirilirler. Bu saldırı geleneğinde “yabancı parmağı” olur. Solcuların yeri Moskova’dır. Sol dış güçlere taşeronluk yapıp ülkeyi ortadan bölüverecektir...

“Girişte yabancı şapkası varsa” diye başlayan zırvalıklar, bu kadar kötülüğü yapabileceğimize, işte öyle yaratıklar olduğumuza inanılması için uydurulmuştur.

Yani kural olarak solcu marjın dışındadır. Düzenin ortalaması makul ve meşrudur...

Bu iş hayli değişmiş durumda.

Mısırlı selefinin teki, kocalara “eğer siz de tehdit altındaysanız, bırakın karınıza tecavüz etsinler”, karışmayın, başınıza bela almayın diyebilmektedir.

Selefiler normal değil aşırı mı? Peki, o halde Türk mahkemelerinin kararlarına bakın!

Gericilik bir laiklik eleştirisi olarak kaldığı dönemde görüşlerini sistematize etmeye ihtiyaç duymuyordu. Artık mecburlar. Kendi yapılarını inşa ediyorlar ve davranış kuralları, normlar formüle etmeye sıra geldi. İşte o normlar normal ve meşru olamıyor.

“Her şey seks” diye düşünen ve insanlıktan iğrenen bir yobaza acırız. Ama o yobazlar iktidarsa iş değişir. Harem selamlık normal ve meşru olamaz. İki çocuk sohbet ettiler diye kıza fahişe muamelesi yapmak, erkeği de dövmek normal ve meşru görülmez.

AKP hükümetinin siyasal dengeler, tartışmalar, süreçlerle ilişkisi de böyle.

Kuşkusuz başka zamanlar Türkiye’de ve dünyanın başka ülkelerinde yüksek yargı ile hükümet üyeleri arasında tartışma yaşanabilir. Ama bugünkü türden tartışma olmaz.

AKP’nin herhangi bir meşruiyet kriteri yok. Adalet bakanı AYM başkanı hakkında “birkaç ay sonra emekli olacak” diyebilmekte, mahkemeye yetki verdikleri gibi geri de alabileceklerini, kurdukları gibi kapatabileceklerini söyleyebilmektedir.

Sorun siyasal tartışma, kapışma değildir. Sorun kritersizliktir. Tek kriter AKP’nin çıkarı. Erdoğan’a eşitlenen bu çıkara, millet iradesi diye bir müstear isim takılmış, ama herkes ne kastedildiğini biliyor.

Normalde, kapitalist toplumlarda hükümetler toplumun konformizmini, istikrara olan bağlılığını temsil ederler. Huzur bozucu olan, solculardır.

AKP Türkiye’sinde iş tersine döndü. Hükümet huzur bozucudur ve, dikkat, sol normalleşmiştir!

Diktatörlük koşullarının fecaati bir yana, bu ilginç durum kolay kolay kimseye nasip olmaz.

Sanırım şu son cümleme bütün solcular katılacaktır. Ama çelişik alternatif yorumlar olabilir.

Soru şu: AKP toplumun huzurunu bozuyorsa ve meşruluk falan takmıyorsa, solda ne yapılabilir?

Bir: O halde biz de meşruiyet arayışından kendimizi kurtarabiliriz. Polis öldürüyor mu, yanıtını veririz. Mahkeme kalıbına uyduruyorsa, biz de takmayız, uymayız. Hırsızlık mı yapıyorlar, biz de halk adına...
Bu bir kısım soldur.

İki: Düzenin ve siyasi iktidarın bir kenara bıraktığı meşruiyet bayrağını ve silahını devralırız. TBMM’nin itibarını biz koruruz mesela...
Bu sosyal-demokrat veya ulusalcı bazı partilerin merkezi çizgisidir.

Üçüncüsünü açmam lazım:
Meşruiyet düzleminin siyasi iktidar tarafından terk edilmesi, toplumun geniş kesimlerinde meşruiyet kriterlerinden yoksun yaşamayı benimsemek şeklinde bir sonuca neden olmamıştır. Yani Türkiye anarşizmin dalgalar halinde yayıldığı bir ülke değildir.

Tersine halk kitleleri yeni bir meşruiyet sistematiği, içinde insanca nefes alıp verebilecekleri adil bir seçenek arayışındadır. Bu arayış sırasında insanlar sağdan çok sola kulak kabartmaktadırlar.

Diğer yandan kimi kurumların meşruiyetinin sorgulanması kolaylaşmıştır. Seçimin kendisi değil ama seçim sistemi, Meclis diye bir kurumun varlığı değil ama 2011’de oluşmuş olan TBMM, medya, polis ve daha birçokları... Bunları ciddiye almayan, almadığını gösteren ama adil bir meşruiyeti savunan bir siyaset tarzı.

Bence devrimci siyaset budur.