Meczup

Erdoğan ektiğini biçiyor!

Uyuşturucuyu çekip Atatürk heykelinin ayağına saldıran yaratık.

Bayramiç’te sarıklı polis memuru.

İstanbul’da parkta kılık kıyafet düzenlemesi yapmaya kalkan özel güvenlik görevlisi.

Aynı mesleği vapurda icra ederken izinsiz simit satan gence işkence edip tehdit ve -belli ki- eğlence için görüntü kaydeden manyaklar…

Bu uzun liste geçen yılların birikimi olmakla kalmıyor. Daha dün cumhurbaşkanının “Cuma hutbesi” diyebileceğimiz konuşması ekim dikim çalışmalarının sürdüğünü gösteriyor. Ortalığı meczuplar sardı. Türk yobazlığının militan kadrosu hakikaten sıyırdı. Herhalde önleyici sağlık hizmetlerinde bırakılan boşluklara değil, en elverişli siyasal ve ideolojik iklimi özenle şekillendiren siyasi iktidara bağlayacağız bu sonucu.

Ancak ektiğini biçmek deyimi bir iç çelişkiyi de barındırır. Erdoğan her sabah gözünü açtığında “Allahım, diyordur, bugün beni hangi sapıkla sınayacaksın?” Tanrısı gün sektirmediği için adamcağızın inancı sarsılıyor, kendinden kuşkuya kapılıyor, sevgili kul kategorisinden atıldığını düşünerek derin buhranlara gark oluyordur. Öte yandan meczup yobazların muktedir yobazlar tarafından nasıl cezalandırılabileceklerini bildiğimden, oh olsun demekle iç bulantısı arasında gidip geldiğimi de eklemeliyim.

Demek istediğim şu ki, bu gidişat kontrolden çıktı ve ortada içinden çıkılması büsbütün imkânsız bir mekanizma var. Erdoğan stratejik kararını çoktan verdi. Buna göre içine düştüğü siyasi kriz karşısında uzlaşma aramak intihar olurdu. Çare yola tam gaz devam etmekti. Lakin motorun ne suyunun ne yağının, ne de aracın kaportasının kaç zaman yeteceği tam bir muamma olduğu için, gaza bastıkça memleket deliler evine döndü. Şimdi reis gazdan ayağını çekmeden kontrolü sağlamak zorunda!

Gaza bas ve mesela müftülere evlendirme yetkisini ver... Yarın öbür gün bir toplu tecavüzde yakalananların “nikah kıymaya gelmiştik” diye ifade vermelerine kimse şaşırmasın.

Fransız Devriminde işin görülmemiş bir kilise düşmanlığına ve ruhban sınıfın fiziki tasfiyesine varması Jakobenlerin katı ateistler olmasından kaynaklanmıyordu. Dinci siyaset ve dinsel kurumları hedef alan terörün arkasında büyük bir halk enerjisi vardı. Öfkeden, çileden çıkarılmışlıktan kaynaklanıyordu bu...

Bize ve bugüne ait örnekleri ekleyin lütfen... Milli Eğitim Bakanlığının tarikatların cirit attığı bir yağma evi olduğu açıktır ve yönetici ve kadrolarının kendilerini basbayağı tecavüze vakfettiği kanıtlanmış bir kurum bu yağmadan aslan payını almaktadır. Bunların veya Fatih Terim’e o paraları maaş diye bağlayanların halkın öfkesinden sıyrılma ihtimali sıfırdır.

Erdoğan dindar nesil sloganından vazgeçemez ve dolayısıyla eğitim artık sapıkların etkinlik alanıdır. Sporun bugünkü gibi, hem kendisi bir sömürü mekanizması hem de sömürüyü örten bir yanılsama organizasyonu olarak daha da tahkim edilmesi zorunludur. Dolayısıyla ceplerinden tomar tomar para dökülen bir Fatihler ordusu basacak mekân aramaya çıkmışlardır. Bu ahlaksızlık, belasını bulmazsa cezasını bulur.

AKP’nin bizzat proje olarak kurduğu birkaç kulüp hariç, o endüstriyel futbol organizasyonunun her bir takımında en büyük taraftar gruplarının İzmir Marşına sevdalanması rastlantı değil. Hiç merak etmeyin, zorla ayet ezberletilen çocuklar çok sert tepki verecek. Örnek çok. Bütün örneklerden aynı doğrultu çıkar. Erdoğan’ın iktidarda tutunma stratejisi toplum tarafından kusulacak.

Erdoğan daha fazla yobazlık isterken meczupları nasıl tasfiye edecek? Liberallerin, yobazlığı aklama hızlarından kuşku duymuyorum, ama meczupların üreme hızına kim yetişebilir? Bu toplumsal kaynamanın AKP’deki aşırı ısınmayla buluşacağını biliyoruz. Yakın zamanda parti ve devlette yeni kadrolaşmaların ve tasfiyelerin gündeme gelmemesi mümkün değildir. Kavgada zaten meczuplara çok iş düşecektir…

Bu çıkışsız yolun çıkışsızlığını söylemek artık marifet olmaktan çıktı. Yapılması gereken bir başka çıkış yolunu, emekçilerin çıkış yolunu örgütlemek.