Krizi fırsata çevirmek mi?

Bir 10 Eylül günü toprağa vereceğimiz Sabahattin ağabeye saygıyla…

Hayır, değil! Kriz çıkacak da, işin yoksa onu allem edip kallem edip fırsata dönüştüreceksin… Ne gerek var! Daha kolayı, hem krizi, hem fırsatı bizzat örgütlemektir. Kriz sırasındaki acılar mı? Kim, hangi fırsatı bedavadan bulmuş; elbette bir maliyeti olacak.

Mesela mülteci krizi. Hani şu adım adım yükselen, sahillerde biriken, kumsallar ve kordonlardan taşan…

Bir mühendislik hesabı kesinliğinde… IŞİD’in vahşeti olacaksa, insanların devasa kitleler halinde göç etmesi hızlanacak. Suriye’de savaş kışkırtılırken, çeteler devşirme toplulukları dünyanın dört bir yanından oraya taşırken, ülke lime lime edilirken, lime lime edenler cesaretlendirilip, başta Türkiye olmak üzere NATO ülkelerince ve Ortadoğu’nun bilumum gericisi tarafından silahlandırılırken, gerici örgütler paraya boğulsun diye kaçak petrol yasal rafinerilere, kaçak tarihi eserler Batılı koleksiyonculara ve müzelere kabul edilirken, milyonların kaçışı sürpriz sayılabilir mi?

IŞİD 2014 yaz başında Irak’ta basbayağı bir güç haline geldiğinde, yardım isteyen dönemin Başbakanına, ABD’nin verdiği yanıt “önce istifa et” olmuştu. Demek ki, Batı, İran’la sıkı bağları olan Bağdat yönetimini devirmek için IŞİD’i bir enstrüman olarak görüyordu. Göç kaçınılmazdı.

IŞİD bahanesiyle kurulan “Amerikan Koalisyonu” ürünlerini verdi, üsler biçiminde, ABD’nin kendi deyimleriyle yeniden sahaya inmesi biçiminde… O güzelim Kürt çocuğu sahile bu hesapların parçası olarak uzandı boylu boyunca… Emperyalist tasarımın istenmeyen bir bedeli olarak değil. Tasarımın kurucu unsuru olarak! Biliniyordu öyle bir fotoğrafın çekileceği.

Kriz ve fırsat…

Avrupa Komisyonu Başkanı göç ve ölüm patlamasından AB’yi ihya etmek için yararlanmak gerektiğini ilan etti bile. Avrupalılar sahip oldukları barış ve istikrarla gurur duymalı, Avrupa zayıf düşen birliğini yeniden kurmalıymış… ABD buna bıyık altından gülecek ve AB’den çok daha önce kendi fırsatını yarattığını söyleyecektir. Özetin özeti, göçmen katliamı emperyalizmin hegemonya tazelemesinin kullanımına girdi ve emperyalist rekabetin mezesi haline geldi bile.

***

Türkiye emperyalizmden kopya çekenlerce yönetildi her zaman. AKP de savaşın fitilini yeniden yakarken nasıl düşünecekti ki?

PKK’nin biriktirdiği meşruiyeti budamak için AKP’nin kendi askerini ölüme sürdüğünü, asker babaları seziyor ve görüyor. Budama işleminin olgunlaştığı bir momentte yaratılan krizin bu anlamda fırsata dönüştürülmesi amaçlanıyor olsa gerek. Erdoğan’ın kurmaylarının “sallayalım iki bomba” muhabbetleri de aynı şeydi…

Cüretkar veya deli cesaretini haiz bir politika olduğu kesin. Milliyetçi tırmanışın arkasında sıraya girmekten başka bir yolu olmayan burjuva siyaseti, verdiği icazetin ücretine bakan emperyalistler varken, deliler cesur olacaktır.

Yalnız, bir nokta daha var. Emperyalizm krizi ve fırsatı kendi imal ediyor etmesine, ama kapitalizm zaten bir kriz düzeni. Çatışmaların zaman ve mekanı manipüle edilmese, yangının kimin bacasını saracağı bilinmez! Emperyalistlerin sömürecekleri krizi bizzat çıkarttıkları bir yere kadar doğrudur. Bir yere kadar; çünkü aslında kriz kaçınılmazdır. Kapitalizm savaşsız kalırsa kendi ölür. Kapitalizm göç ettirir. Kapitalizm sokağa atar…

Ya AKP’nin biçare Türkiye’si? Bizde durum bundan defalarca daha vahim. ABD başka coğrafyaları yakıyor; AKP ise kendi evini…

Erdoğan tayfası kriz kışkırtıp, önünü açıp, kazancı kendi hanesine yazmayı tasarlayabilir. Aynı emperyalist öğretmenleri gibi… Ama kime neyin ne kadarının yazılacağı konusunda, değil karar mercii olmak, ciddi bir etki kaynağı bile değiller. Türkiye’yi kan gölünden çıkartmak veya onun içinde boğmak… Bu emperyalizmin tercih konusudur artık.

Bu nedenle sistemi bir bütün olarak reddetmek ile ehveni şer ricacılığı aynı nesnellikte boy atarlar. Bugün de öyle oluyor.