İstanbul, Antakya, Suriye

Aydemir Güler'in “İstanbul, Antakya, Suriye” başlıklı yazısı 19 Nisan 2013 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Birkaç gazete yazısını Antakya ve Suriye konusuna ayıracağım. Barış Derneği ve Dünya Barış Konseyi’nin 25-29 Nisan arası ortaklaşa düzenleyecekleri etkinliklerle doğrudan ilgili olduğum ve en fazla bu işlerle uğraşacağım için, kolayıma gelen de bu.

Hatırlayan vardır Barış Derneği ve üyesi olduğu DBK geçtiğimiz Kasım ayında Antakya’da bir toplantı düzenlemişlerdi. Bunun öncesinde DBK, Dünya Demokratik Gençlik Federasyonu ile birlikte bu ülkeye bir heyet yollamış, incelemelerde bulunmuştu.

Bugün dünyanın bir çok köşesinde emperyalist savaş tehdidi gündemdeki yerini korumakla ve çatışmalar yaşanmakla birlikte konunun kalbi Suriye’de atıyor.

Emperyalizmin Ortadoğu’yu Sünni gericilik eliyle yeniden yapılandırmasına dönüşen “Bahar”, Suriye etabını aşamadı ve orada tıkandı.

Emperyalizmin uluslararası planda hukuk ve kural tanımaz pratiği kendi rekorlarını kırdı.

Bölgeye biçilen giysi artık bir İslam iç savaşı eksenine yaslanıyor. Bu, Suriye’deki etkin Arap Aleviliği, ve Suriye’nin Lübnan Hizbullah’ı ve İran gibi destekçileri sayesinde deşifre oldu. Suriye öncesinde de akla gelen Sünni-Şii fay hattı netlik kazandı.

İsrail’in bu yeniden yapılandırmadan en fazla yarar sağlayacak olan ülke olduğu, aynı zamanda Ortadoğu’yu içerde birbirine düşürme projesinin bölgede Batı emperyalizminin ileri müfrezesi sayılan İsrail’i çok rahatlatacağı belli.

Suriye’deki düğüm, Rusya ve Çin’le birlikte düşünülmeli. Büyük emperyalist operasyonu küçük pazarlıklarla atlatmayı hayal eden iki ülke, Şam’da kırmızı çizgi çekme saatinin geldiğini algıladılar.

Suriye’den sonra emperyalist kasırgaların İran’ı kavuracağı baştan tahmin ediliyor ve Şam biraz da bu sayede direniyor. Ama işin “birazı” bu.
İki yılı aşkın süre, komşu devletlerin büyük desteğiyle saldıran cihat çeteleri Şam’a yönelik dördüncü hamlelerinde de başarısız oldular. Suriye’nin direndiği gerçektir ve hem genel tablo hem de bir dizi veri, bu direnişin nüfusun önemli bir çoğunluğunun, toplumun ağırlık noktalarının desteği olmaksızın, yalnızca dış dengelerle sürdürülemeyeceğini gösteriyor. BAAS ve Esad, ülkeye karşı komplonun yürürlüğe girdiği noktayla bugün karşılaştırıldığında güçlenmiştir.

Suriye olayı, NATO’nun aktivitesini arttırmasına da vesile oldu. Türkiye’ye yerleştirilen radar sistemi ve patriot füzeleri, İzmir’in bir kara karargahı olarak tanımlanması, ABD ve NATO’nun Suriye’de fazlasıyla işin içine girmesi...

Görünen o ki, Şam direnişi sürdürecek ve emperyalizm Suriye’ye mutlak bir destabilizasyon ve takatten kesilme halini reva görecek.
İşin bir kısmı bu.

Diğer kısmı Türkiye’nin içini ilgilendiriyor.

Bir kere, Ortadoğu’da Sünni cephesinin liderliğine oynayıp içerde Alevi düşmanlığını körüklemeden edemezsiniz. Suriye olayı, Türkiye’yi buraya sürüklüyor. Alevi düşmanlığını Türkiye kusar. Antakya çoktan kustu.

İkincisi, yeni-Osmanlıcılığın Davutoğlu’nun iddia ettiği gibi bir “Osmanlı Barışı” değil bir “Amerikan savaşı”na vardığı, Suriye’de açığa çıkmıştır. AKP dış politikası Suriye duvarına çarptı.

Üç Kürt sorunu, daha önce Irak üstünden çıktığı dünya arenasına şimdi de Suriye sorunu üstünden taşınıyor. Emperyalist davetiyenin Kürt siyasetlerinin de Sünni eksenine katılması yönünde olduğu görülüyor. Bunun tutmayacağı da.

AKP’nin Anayasa projesi dışarda bu konjonktürle çakışmış durumda. Öyle bir Anayasa olsun ki, gericiliği patlatarak Aleviliği sindirsin. Öyle bir Anayasa olsun ki, birlikte var olduğu ortam Türkiye’nin emperyalizmle iç içeliğini, bağımlılığını sıradanlaştırsın. Öyle bir Anayasa olsun ki, sakil pazarlıklarla Kürt faktörünün emperyalizmle, İsrail’le aynı safa yerleşmesine yardımcı olsun...

Haftaya Barış Derneği ve DBK İstanbul’da başlayıp Antakya’ya uzanacak bir konferans düzenliyorlar. Bu uluslararası konferansın Türkçe mesajı şöyle özetlenebilir:

Türkiye AKP’nin anayasasına, Ortadoğu emperyalist senaryolara sığmaz.