Işıkları kapattırmayın

Irak’ın bombalanıp durduğu, Türkiye’nin nerede durduğunun bilinemediği günlerdi. Gece İstanbul’a dönmek için Diyarbakır havaalanına gittim. Bakkal dükkanı değil, havaalanıydı ama kapanmıştı!

Bütün ışıklar sönmüş, terk edilmiş... “Ne oluyor” diyecek bir görevli bile bulamadan döndük. Telefonla, uğraş didin, gece uçuşlarının ertelendiğini, biletimin ertesi sabah ilk uçuşa alındığını söylediler.

Amerikalılar savaşıyordu. O halde Türki-ye’nin havaalanları ne zaman gerekse hazır edilmeliydi!

Cumartesi gecesi de Antakya’daydım. Geceyarısını çok geçmiş bir saatte Yeşilpınar Belediyesi’nin barış forumuna dönüştürdüğü festivalin ilk akşamında, kalabalık bir masadaydık. Harbiye’nin yükseklerinden bakınca çok geniş bir bölge görülür ya, gözün alabildiği her yer karanlığa gömüldü. Jeneratörlü binalar dışında o gece lambalar yanmadı.

Hataylılar yadırgamadılar ama canları sıkıldı: “Yine sevkiyat yapıyorlar.”

Devletimiz Suriye’nin canilerine tırlar dolusu silahı karanlıkta taşıyor. 24 saat bile geçmedi en büyük silah sevkiyatlardan birinin yapıldığı haber oldu.

Türkiye’yi yönetenler suç işliyor. Suriye düşmanları suçlu.

Çatışma ortamının hızla ısınmasının nedeni çok açık.

Suriye yönetimi, Türkiye sınırlarını teröristlere kapatırsa bir ay, kapatmaması durumunda yıl sonuna süre veriyorlardı, çatışmaları bitirmek için. Yine Baas kaynaklı, belki biraz abartılı yorumlara göre, ülkenin kuzeyinde savaşan gericiler arasında Suriye vatandaşı kalmamıştı.

Ülkenin iç siyasetini tanıyan yorumcular Baas Partisi ve Beşar Esad’ın bu çatışma süresince halk desteğini ve oylarını çok arttırdığını söylüyorlardı. Yükseliş doğrusal biçimde devam etti. Suriye’de çatışmalar yarın dursa, siyasal tablo iktidar partisinin etrafında yapılanacaktır. Keskin, karşıt bir muhalefet ortaya çıkmayacaktır.

Siyasi yasaklardan falan değil. Savaş, halkı laisizm etrafında kenetledi. Laiklik olmadığında iç savaş ve parçalanmanın kaçı-nılmaz olduğunu herkes kavradı.
Savaş halkı ulusal güvenlik koalisyonunun çevresinde topladı. Çatışma bittiği gün dağılmayacaklardır.

Bu durumun solu güçten düşürüp düşürmediği hakkında fazla bir şey söylemek zor. Ama iki buçuk yıldır, önceki dönemki özelleştirmeler ve Batı’yla bütünleşme politikaları rafa kalktı. Bu bir tercih değil de zorunluluk olabilir iktidar açısından. Ama objektif olarak sola kaymak anlamına geliyor. Ülke sola kayarsa, sosyalizmin imkanları artar.

Başka bir zorunluluk halkı silahlandırmaya götürdü. Ortaya, anti-emperyalist, aydınlanmacı kazanımlara silah elde sahip çıkan bir toplum çıkıyor. Bu, sol için elverişli bir toprak demektir.

Bu kadar değil. Suriye direnecekse başka hesaplaşmalara da girmek zorunda. Baas’ın kitlelere yabancılaşmasındaki en önemli neden, bürokratik yozlaşmaydı. Bugün muhtemelen aynı yoz bürokrasinin örümcek ağları uzlaşmacılar, potansiyel hainler için sığınaktır. Suriye bunun üstüne gitmeden direnemez.

Savaş rüzgarlarının ardında kimyasal de-ğil, bunlar var.

Kimyasal mı televizyonda “uzmanlar”dan biri Suriye’de muhalefet kullanmış olsa bile, kendini meşru hükümet sayanların sorumlu tutulmasının makul olduğunu anlatıyordu geçen gün. Obama’nın sözleri sadık ve titiz çevrilirse bu ahlaksız tezin patentine ulaşılabiliyor. Teröriste bomba ver atsın, sonra “madem iktidarsın, seni cezalandıracağım” de! Bu yeni bir konsept değil, masaldaki “suyumu bulandırdın” hikayesi.

Emperyalizmin suyunu bulandıranlara sahip çıkmak gerekiyor.

Işıkları kapattırmamak gerekiyor.