Gerici zaaflar

Herkesin zaafı var. Bizim de onların da. Ama zaaflarımız arasında bayağı fark var. Bugün onlarınkini çekiştirelim biraz.

Şimdi Tayyipçiler Fethullahçıları tasfiye ediyormuş ya; haklı olarak biz dahil çeşitli kesimler Erdoğan ve arkadaşlarının nasıl da Fetöcü olduklarını, ve tersinden Fethullahçıların da nasıl Tayyipçi olduklarını anlattık, geçmiş konuşmalarını hatırlattık: “Hepsi oradaydı.”

Buraya kadarı tamam. Ama bu baskı haklı olmakla kalmıyor, etkili de oluyor. AKP’nin Fethullahçı direklerinden daha çok var, düşecek. Erdoğan ve her gün bileşimi değişmesi mümkün olan ekibi çok adam feda edecek.

Peki, bunun bir doyum noktası var mıdır? Erdoğan’ın kendisi de Fethullahçı diye tasfiye edilemeyeceğine göre tasfiye veya fedanın bir maddi sınırı var tabii; ama bundan söz etmiyorum. Kastım şu: öyle bir ayar noktası olsun ki, hatırlattığım propagandamız artık etkisizleşsin. Dinleyiciler bizim tarafa dönüp “yahu daha ne istiyorsunuz, adam kendini camdan mı atsın” desin… AKP böyle bir tatmin duygusu elde edebilir mi?

Yanıtım hayır olacak. Nedenimi de, vazgeçilemeyecek kadar önemli figürlerden verebileceğim örneklere dayandırmayacağım. İşin o pratik tarafı ayarlanabilir… Asıl mesele; Türkiye’nin dinci gerici akımı ayrılmaz bir bütün, hatta tek bir varlıktır. Tasfiyenin -ne yaparlarsa yapsınlar, kimi alırlarsa alsınlar, nerede ne ayar çekerlerse çeksinler- kamuoyunu tatmin etmeyecek olmasının nedeni budur. Tayyipçilik Fetöcülükle bir ve aynı şeydir ve bu bütünsellik liderlerin kendilerinden de bağımsızdır.

Tam da bu nedenle hükümet Gülen’in iadesi üstünde tepiniyor. Bir hayal gerçek olsa da Gülen’i linç ettirseler, en iyisi! Arınma belki böyle sağlanır. Ama hani oldu da, Gülen iade edildi, yargılandı, mahkum oldu. Olmaz ama, kalemi kıran yargıcın, onun savcısının, heyet üyelerinin yarın öbür gün başka bir tarikat örgütünün yöneticisi çıkmayacağını kim iddia edebilir? Yanlış oldu; bu olasılık daha bugünden rahatlıkla akıllara geliyorsa o yolun çıkışı yok demektir! Dolayısıyla olmayacak duası linçtir aslında Erdoğangillerin…

Bunlar tek bir varlıktır. Ayrılmaz bir bütündür. Biri diğerini tasfiye edemez. Yok edemez. Bu yol toplu intihara çıkıyor.

Bunların ikinci zaafı da yalana düşkünlükleri. Ben yalan diyorum, onlar takiye. Kelime anlamı “koruyan, örten” demekmiş. Zorunlu olduğunda inancını gizleme hali. Gerçekten zorunlu olup olmadığı, çok tartışma kaldırır tabii.

Neyse, o tartışma onların olsun; ben sonuca işaret edeyim: Bunlar hep gizli örgütlenirler. Oraya sızarlar, buraya saklanırlar, kapalı kapıya bayılırlar. Hep bir şeyleri sakladıkları için “ben bilirim” lafını da yadırgamazlar… Fethullahçılar öyleydi, öbürleri de öyle…

“Mecbur kaldım” mazereti boş laf. Hep ya iktidarda ya da iktidarın gölgesinde, ya Amerika’nın ya da Almanya’nın desteğinde yaşamışsın, ama gerçek yüzünü gösteremiyorsun! Saçma.

Daha da saçması, bunlar zaten birbirlerinin gerçek yüzünü biliyorlar. “Bunlar” derken geniş anlamda söylüyorum. Obama da biliyor bunların şeriatçı olduklarını örneğin, Koç da onaylıyor devletin orasına burasına “sızmalarını.” Zaten yıllar önce 12 Mart paşalarının Erbakan’ı göreve cesaretlendirmesinin diğer yüzü de yaşanacaktı: 12 Eylül’ün Kenan Evren’inin eline miting kürsüsüne çıkarken kim sıkıştırdı Kuran’ı? Türk-İslam sentezi diye resmi ideoloji yazanlar tarikatçı değil miydi? Demokrasiyi geri getiren veya diktayı devam ettiren Özal, aslında bir gizli örgütün, bir tarikatın üyesi değil miydi? Ecevit zamanında takdir ederdi Fethullah’ı, MHP kongrelerinin baş misafirlerindendi hazret. Zaman geçti, İkinci Cumhuriyetin Halk Partisinde vekil kontenjanı açıldı. AKP’de o kontenjanın yüzde kaç olduğu üstüne akıl yürütebiliriz tabii… Kredi veren kredi kuruluşunun o sermayenin tarikat sermayesi olduğunu bilmediğine mi inanacağız?

Özetle, herkes biliyor, ama kaçak göçek iş görmeye devam! O kadar ki, darbe bildirisinde laiklikten, cumhuriyeti korumaktan açıyorlar lafı! Darbeyi bastıranlarsa zaten demokratmış!

Kendi aralarında bildiklerine göre, demek ki kamuoyundan, halktan saklıyorlar gerçek yüzlerini. Gözlerini kırpmadan insana kıyıyorlar, ama dünya görüşlerini açıkça söylemeye cesaret edemiyorlar.

Çünkü konumlarının bütünüyle gayrimeşru olduğunun farkındalar. Gerçek yüzlerini gösterseler yüzlerine tükürülecek. Bu memlekette barınamayacaklar. Bizim topraklar, bizim insanlar, halkımız, kusacak bunları.

İşin tuhaf tarafı, tek bir bütün oluşturan gericilik şimdi ne olduğunu ballandıra ballandıra anlatmakla meşgul. Çıkışları yok. Gerçekten yok…