Faşizm Birleştirir mi?

Devlet Bahçeli'nin Türkiye'nin bölünmesine karşı ilan ettiği direnişi ciddiye alabilir miyiz? Burada AKP ile MHP arasındaki sakil idam polemiklerini hatırlatmaya niyetim yok. Adam öldürme konulu tartışma faşistlerin dünyasında sürsün gitsin.

Ancak 1999 seçimlerini hatırlatmadan da geçmeyelim. MHP'yi o dönem hükümete taşıyan seçimlerin Öcalan'ın yakalanışı ve onu önceleyen uzun şoven kampanyanın ürünü olduğunu unutmayalım.

MHP kuşkusuz Öcalan'ın yalnızca ve yalnızca bir Amerikan operasyonu ile Türkiye'ye teslim edilebileceğini, sürecin başından itibaren kestirebilecek bir akla sahipti. Sokak MHP'si herhangi bir akıl resmi vermeyebilir ama sözünü ettiğimiz bir devlet partisidir.

1999 baharında faşist partiye, DSP'yle birlikte güç katan oylamanın arkasındaki Sam Amca gölgesi, 2002'de AKP zaferi sırasında hissedilenden az değildi. Özetle MHP Öcalan'ın yakalanmasının rantını afiyetle yemiş bir partidir. Bunun üstünden topu topu on yıl geçmiştir. Amerikalıların ne babalarının ne de Türk ırkçılarının hayrına değil, sadece kendi hayırlarına zahmete girdiklerini bilecek kadar deneyim sahibi olan bizim rantiye partiler, on yıl sonra ABD emperyalizminin topraklarımızda kurduğu bölücü denklemin suç ortaklarıdır.

Birinci nokta budur. Bu noktada AKP ile MHP arasında tamamen düz bir ilişki vardır. Aynı yolun yolcuları manasında.

İkinci nokta, daha önce bu köşede yazmıştım, bölünme dinamiklerini dil merkezli tanımlamak kadar akıl, bilim dışı yaklaşım az bulunur. Bu zırvalığa görüldüğü her yerde şiddetle itiraz edilmeli. Dil neden bölecekmiş? Bu yönde bir iddia ırkçılığa kapıyı açmadan savunulamaz.

Yalnız, zırvalıklar kitleler içindir ve siyasal partiler açısından zırvalığın arkasında başka ve gerçek bir rasyonalite gizlenir. Dolayısıyla bölünme dinamiklerine karşı mücadele dil üstünden bir mevzi açıyorsa, burada bir sahtekarlık aranmalıdır. Söylenenlerden daha önemlidir söylenmeyen. Bu sahte bir cephedir.

Zaten bir an düşünelim bu cephede faşistler galebe çalarlarsa Türkler ve Kürtler birleşmiş mi olacaktır?

Kürtlerin dillerini giderek genişleyen bir ölçekte, sanatta, edebiyatta, eğitimde, bilimde, günlük iletişimde daha yaygın olarak kullanmaktan caymaları pratik olarak mümkün müdür? Böyle bir sonucun olsa olsa zora dayalı asimilasyon anlamına geleceği belli. Lakin sadece Türkiye gibi kaderi çoktandır sınırlarının ötesinde kararlaştırılan biçare rejimler değil, dünyanın bütün burjuvazileri zorla asimilasyon defterini mutlak bir başarısızlıkla kapatmış görünüyorlar. Sonuç olarak “diller böler” tezi ne kadar güçlenirse, Türkiye birleşmez, bölünmeye o kadar yakınlaşır.

MHP'nin direnişi hangi zeminde temellenmektedir peki?

Açık ve iddialı konuşalım: MHP'nin, asıl karşısında konumlandığı taraf, Türklerin ve Kürtlerin kardeşliğinin biricik çerçevesini temsil eden sol ve sosyalist alternatiftir. Yaşanan sürecin Türk halkında -Kürt düşmanlığınca temsil edilemeyecek- rasyonel bir “ülkemiz” kaygısına, Kürt halkında da -eski tip ayrılıkçılığa dönemeyecek- bir “devrimci değerlerimiz” kaygısına yol açmaması mümkün değildir. MHP ilk bölmeyi kaba, sakil bir ırkçılıkla doldurmayı, ikinciyi ise karşı kutba itmeyi hedefliyor.

Müdahalesinde başarılı olduğunda, AKP ve ABD projelerinin altı oyulmayacak. Ama solun olası gelişme kanalı bloke edilecek. Yani anti-faşizm sol açısından bu bağlamda güncelliğini ve yakıcılığını korumaktadır.

Erdoğan'ın süreci mükemmel denebilecek bir başarıyla yönettiğini saptamakla birlikte, sözünü ettiğim kaygıların AKP'yi yer yer tırpanlama olasılığını hafife almamak durumundayız. MHP bu potansiyel kamuoyu hareketinin ana adresi konumuna yerleşmekte ve bu anlamda AKP'nin resmi muhalefeti, hükümetin yarattığı tozun süpürücüsü olarak işlev kazanmaktadır. Daha doğrusu açılım bir çöp yığını üretmekte, MHP de bu yığını yasak alanlara taşıyıp dökmektedir.

Özetle ve başlıktaki soruya dönersem, Bahçeli'nin köpürmesine takılmayın derim. Bunların kızdığı bir şey yok. MHP Amerikan operasyonunun en az AKP kadar organik ve işlevsel bir parçası.