Eşme ruhuna gerçekçilik testi

Öcalan'ın Newroz mesajının Erdoğan'ın son dakika sabotajına uğrayıp uğramadığı bir Arınç iddiası olarak kalacak. Elbette metni üreten veya yakınlardan bir başka sözcü, gün gelir konuyu aydınlatabilir. Bizim de inanmamak için bir nedenimiz olmaz... Ancak heyetin kimlerden, kaç kişiden oluşacağı üstüne çıkartılan yaygaranın hakiki bir tartışma olduğuna ikna olmak için tek bir gerekçe icat edilemez.

Önümüzdeki dönem, adı ne olursa olsun, bir hakikat ve yüzleştirme komisyonunun kurulmaması için ayak diremenin ne mantığı olabilir ki? Güya, Öcalan bu konuda ısrarcı olmayacakken Erdoğan'ın “Kürt sorunu yoktur” diye başlayan nakaratı karşısında masayı bir pot yükseltmiş. Keşke Erdoğan karışmasaymış, hükümet işi ne de güzel götürüyormuş...

Oldu olacak, Bülent beyin üyesi olduğu hükümeti savunmakta ne kadar ilkeli ve etik tutum geliştirdiğini de kabul edelim! Ne ilke ne etik... AKP'den söz ediliyorsa başka kapıya.

Hatırlatma olsun birkaç satır başını yazayım tekrar:

Bir: Ortadoğu ve Türkiye'de Kürt statüsünün farklılaştırılması AKP'yi, Erdoğan'ı, Öcalan'ı ve başkalarını aşan bir yönelimdir... Daha mı açık yazayım? Peki; bu, bölgenin ABD uyumlu tasarımı için zorunludur. Eski yapının Kürt faktörü üstünden yerinden oynatılmasına onlarca yıl önce karar verildi. Bu karar ilerledi.

İki: Aslolan tamamlanması değil ilerlemeye devam etmesi. Yani eski durum kayar, ama yeni durum kalıcı, hukuki, köklü, kurumsal olamaz. Çünkü ihtiyaç yeni sınırlar çekmek değil, eski sınırları kırmak ve önemsizleştirmektir. Arzulanan bölge halklarının eşit olacakları bir toplumsal düzen değil, ABD ve uluslararası sermayeye bağımlılık dozajının sıçratılmasıdır. Çünkü içinde bulunduğumuz dönemin kuralı yeni bir düzeni kalıcılaştırmak değil, düzensizliğin güçlüye sunduğu yönetme avantajlarını sonuna kadar kullanmaktır. Bu açıdan da ilerlenmiştir, ilerlenmektedir.

Üç: Erdoğan'ın ifade ettiği model bu süreçte inisiyatifin siyasi iktidarda olmasına dayanıyor. Ama saçma. İnisiyatif kayması yukarıdaki iki maddenin organik parçası. İnisiyatif hükümetlerde olamaz. Beğen beğenme; akil insandı, barış heyetiydi, parlamenterdi, değildi... birileri ön alacak.

Dört: Bunca yıldan sonra Kürt sorunu değilse de Erdoğan'ın davranışlarını çözmek zor değil. Her kutlamaya, anmaya mehter gösterisi eklemeleri rastlantı mı? AKP kendisine gösterilen yolda yürümeyi bir pazarlık konusu haline getiriyor. Geri dönüşü olmayan tek yönlü bir yolda gidiyorsun; ikide bir arabayı sağa çekip durmakla herkesi tehdit etmek neye yarar? “Bu arabayı başkası kullanamaz.” Bir ilginç öz güven şovu! İyi de, araba bu kadar sık durdurulduğunda kullanılmış olmuyor ki! Bu güvenin kendisi manasızlaşıyor. Çok uzatmayayım, aslında bu bir Türkiye diplomasi geleneğidir. Türk diplomasisi sorunu kilitleyip anahtarının üstüne yatar ve kendini vazgeçilmez hale getirir! Kimileri çözümsüzlük siyaseti diyor. Alternatifi çözüm olmadığı için çok doğru olmuyor, ama neyse... Özetle mesele heyet kuralım kurmayalım değil, iktidarın kendini önemlileştirmesi.

Buradan artık bir şey çıkmaz. Çünkü Erdoğan'ın ayak dirediği taraf ABD'nin ta kendisi. Elindeki kozlar ne? Esat karşıtı milisleri Türkiye topraklarında eğitip donatmak mı, Karadeniz'in kuzeyinde Rusya'nın stratejik ağırlığını dengelemek mi, enerji yolları mı? Bunların bir teki bile “Türk kozu” sayılamaz. Bu kadar sarsak, dengesiz bir ülke elinde koz falan tutamaz.

İktidarı en azından iki yıldır var eden Meclis muhalefetinin iktidar isteksizliğidir. Muhalefet(ler) kestanelerin el yakacağından veya közün devrilip etrafı yakacağından ürkerek AKP'nin hükümette kalmasını desteklediler. O sıra memleket yanıyor, o dehşet fırınına her gün işçi ve kadın atılıyordu!

AKP içindeki iyi polis-kötü polis saflaşması ekonomiden yüzleştirme komisyonuna dalga dalga yayılıyor. Arada yakalanan denge noktalarının sahteliği çok çabuk ortaya çıkıyor. Somut olarak Erdoğan seçim döneminde “Kürtlere taviz” yaftasından kaçmaya çalışırken arabayı tıkanmanın asli nedeni haline getiriyor. Amerikan yolunu açık tutmaya çalışanlarsa yolun zaten bittiğinin farkında değiller. Komisyon kurulsa ne olur, kurulmasa ne olur!

Suç ortaklığıyla birbirine kenetlenen iktidarın bölünmeyeceğine güvenerek iyi polis-kötü polis oyunu mu kurgulanıyor? Daha önce aslında maçın süresinin çoktan dolduğunu yazmıştım. Bitiş düdüğünün gelmemesi, AKP'yi kontrol altına almanın bir yöntemi.

Görüntülü veya sesli olsaydı bile ana niteliği değişmeyecek olan, sürpriz içermemeye devam edecek olan Öcalan'ın 21 Mart metninde tüm bu atmosfere “Eşme ruhu” demesini espri yeteneğinin kanıtı kabul edebiliriz. Sen git, IŞİD'in al yoksa yakarım dediği bir tesisten, içinde kemik bile kalmamış toz dolu toprak kutusunu al, önünde namaz kıl, sonra kalanı kendi ellerinle havaya uçur. Bunları hem IŞİD'in icazetiyle hem PYD'nin koruması altında, hem Washington'un hem Şam'ın onayıyla hayata geçir. Eşme'ye bayrak dikip her tür hukuku ayaklar altına al... Ne milli ne de zafer olabilecek bir öyküyü kendin yaz kendin inan... Elde sadece TSK ile YPG'nin işbirliği varken bunu da yalanla, reddet! Eşme ruhu bu işte. Ben bunu hangi gerçekçilik testine sokayım? Kürt sorununun çözümü bu gerçeküstü saçmalıktan feyz alacaksa vay halimize!