Dil sürçmesi veya efelenmenin mekanizması

Dışişleri bakanı Suriye’ye karadan müdahale konusunda bazı müttefiklerin itiraz ettiğini anlatırken, eğer basında bir yanlış aktarım olmamışsa şöyle demiş: “Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar'ın tek başına Suriye'de kara operasyonu yapması gerçekçi değil.”

Anlaşılan Ortadoğu’nun üç efesinin toplamı “tek başına” ediyor. Veya üçü birden en fazla “bir” ediyorlar! Psikanaliz dil sürçmesinin gerçeğin yansıma biçimlerinden biri olduğunu söylüyor…

Çavuşoğlu fazla doğru yansıtmış. “Üçü tek başına.” Doğru ve gerçekçi!

Emperyalist-kapitalist dünya sistemi bir bağımlılık silsilesi içerir ve aralarında paraya para demeyenler de olsa, afra tafralarından geçilmese de adı geçen ülkelerin sikleti bu kadardır. Sistemin bu tür bağımlı ülkeleri, yine dünkü bir haberde Suriyeli bir analizcinin vurguladığı gibi “kendi bağımsız politikalarına sahip” sayılamazlar. Çıkarttıkları ve çıkartmaya çalıştıkları savaşlarda vekaleten inisiyatif almaktadırlar.

Bunların efelenmeleri çoğu zaman emperyalist merkezler tarafından zımni bir teşvik, yol gösterme anlamına gelir. Merkezin doğrudan yapmayacağı meczuplukları yüklenirler; fatura onlara kesilir, ödeme saati geldiğinde kaderlerini çoktan teslim etmişlerdir.

Tarih örnek dolu. 1974’de Yunan cuntası Kıbrıs’a böyle itildi. Kullanım süresi dolmuştu. “Yaranmaya çalışalım, ABD’nin pis işlerini kahramanca yapıverelim” derken uçurumdan yuvarlandı faşist rejim. Irak’ta Saddam Hüseyin’in başına bir benzeri geldi. Kuveyt’e müdahalenin icazetli olduğu belgeleriyle kanıtlanmıştır. Baas’ın kullanım süresi böyle doldu.

Yıllardır Amerikan raporlarında “siyasi coğrafyası değiştirilecek” diye adları geçen, bölgenin “tehdit altındaki” ülkelerinden söz ediyoruz. Bunlardan üçü “tek” etmiyor. Bunların her birinin kaderi kendi ellerinden çoktan çıktı. Fatura hep büyüyecek. Patronun, ödenmesi imkânsız borca bakıp “buraya kadar” dememesi için daha büyük risk almaya, daha derin çamurlara batmaya mahkûmlar.

Katar ve Suudi Arabistan bir yana, AKP’nin son Halep efelenmesi de budur. ABD ve Rusya ateşkes kararı veriyor ve bu kararın yaratacağı bazı sonuçların törpülenmesi gerekiyor. Ateşkesten Suriye devleti ve halkıyla Rusya ve Lübnan Hizbullahı gibi emperyalizmi frenleyen güçlerin yarar sağlayacakları açık. Durumu kökten değiştirme yeteneğinden yoksun Ankara’ya “bir dene bakalım” mesajının verilmiş olması pek muhtemeldir ve kaybedecek bir şeyi kalmamış kumarbaz AKP de “denemiştir.” Suriye politikasında nal toplama halini savaşı büyüterek, yeni cepheler yaratarak örtebilir, önemsizleştirebilir ve belki değiştirebilirsiniz ancak. Bunların oluru yoksa bile, tablonun ABD aleyhine dönmesini bir nebze dengelemek mümkün olabilir. Washington’dan bakıldığında risk hiç yok. Tutmazsa, kaybeden AKP olacak. Tutarsa daha bağımlı, daha maceracı, daha borçlu bir Türkiye’niz ve daha az kayıpla geçilen bir etap…

Mekanizmanın bir yönü daha var. Ateşle oynanıyor ve daha büyük bir savaş olasılığı arttığı gibi, bu olasılığın gerçek haline geleceği an kontrolsüz biçimde ve giderek yakınlaşıyor. Bu arada yangında ilk yanacak olanlar da belli oluyor.

Mekanizmanın bir de varlık koşulu var: Deşifre edilmesi hiç zor olmayan oyunun kitlelerce yutulabilmesi için, iktidarın dışındaki kimi güçlerin de canla başla uğraşması. Baykal’ın Kürt düşmanlığı üstünden hükümeti desteklemesi, Perinçek’in derin analizlere başvurarak TSK’yı ABD’ye kafa tutan milli ordu olarak resmetmesi… HDP, Türkiye ve Suriye Kürdistanı’nda taraftır taraf olmasına; ama Anayasa komisyonunda yerini almasının bir başka açıdan hükümeti meşrulaştırmaya yaradığı da açıktır. Komisyona yalnızca bu nedenle ve bu misyonla girmiş olabilirler. Yoksa kimsenin yeni Anayasaya inandığı falan yok!

Burjuva muhalefeti burjuva diktatörlüğünü aklamak için görev başında! Bu görev hafife alınamaz. Yukarıda tarif ettiğim mekanizma bir de böyle bir “muhalefeti” gerektiriyor.

Hafife alınmamalıdır, çünkü bizim, yani solun ilk devireceği direk de budur.