Cumhuriyetin sınıfı

Her şeyin bir sınıfı oluyor. Eğer Rönesans İtalya’sında büyük ekonomik ve askeri güce denk düşen ama coğrafi olarak neredeyse bir kente indirgenebilen, zaten de öyle anılan cumhuriyetler ortaya çıkmışsa, bu durum kentli ticaret burjuvazisinin egemenliğiyle bire bir ilintiliydi. Siyasal birliğin sağlanmasından çok uzakta bulunan İtalya yarımadasında, iktidarının kaynağı toprak mülkiyetinde yatanlar monarşik rejimlerdi. Çok basit bir nedenle; toprağın sahipliğini “çalıştım, kazandım” diye açıklayamazsınız. Orada ille iktidarın tanrısal, doğuştan gelen kaynağı gösterilmelidir. Tüccarlarınsa tam tersine ihtiyaçları vardı.

Eğer “demokratik” Avrupa’nın şaka maka ondan fazla devletinde konumunu “biz böyleyiz” diye gerekçelendirme yüzsüzlüğünü sürdüren hanedanlar varlıklarını sürdürüyorlarsa, bu durum, artık 21. yüzyılda toprakla falan açıklanamaz. Kapitalizmin toprağı çoktan metalaştırdığı, toplumun bütününe sınai ve mali burjuvazinin damga vurduğu bir ortamda, aristokrasiler modern egemenlerle basbayağı uyumludur.

Nerelerde mi? Koskoca Britanya’da mesela. AB’nin merkezlerinden Belçika ve Lüksemburg’da. En bir demokratik oldukları su götürmeyen İskandinav coğrafyasında…

Neden peki? Yoksa burjuvazi, tarihsel serüveninin bir noktasından itibaren servetini, sermaye birikimini ve siyasal egemenliğini “çalıştım kazandım” diye açıklayamaz mı oldu?

Durum budur ve daha fazlasıdır. İktidarın tanrı katından yeryüzüne indirilmesi için yeryüzünde olup bitenin akıl yoluyla anlaşılabileceğinin ve insan eliyle değiştirilebileceğinin vaaz edilmesi gerekir. Akılla değil tanrı vergisiyle açıklanan bir egemenlik! Öyle olduğu için de değiştirilmesi olanaksız sayılan bir düzen! Yükselen burjuvazinin bunu kabul etmesi imkansızdı. Bu yüzden burjuvazi cumhuriyetçi oldu. Veya kapitalistleşme eski toplumu hırpalarken eşzamanlı olarak ve kaçınılmaz biçimde her yerde cumhuriyetçiler doğuyordu.

İyi de; işlem burjuvazi tarafından gerçekleştirildikten sonra ya başka bir sınıf yeni düzenin de şifrelerini çözmeye ve onu değiştirmeye kendini ehil sayarsa ne olacak? Olacak olan bellidir. Burjuvazi o noktada cumhuriyetçiliği satmıştır.

Satış hanedanlarla başlayıp bitmiyor. Mide bulandırıcı yaşamlarını teşhir eden aristokratlar yalnızca bir simge, örneklerden biri olabilirler. Bundan ibaret değil. Demokratik cumhuriyet, kitlelerin anlamazlığını, anlasalar da değiştiremez hallerini sürekli kılmak için kendini takviye edip duruyor. Halk burnunu parlamento yoluyla mı sokmaya başladı? Parlamentoların göreli ağırlığı azaltılıyor, seçim sistemleri temsil adaletinden istikrar odaklı bir eşitsizliğe kayıyor. Emekçiler örgütleniyor, toplumsal ağırlıkları mı artıyor? Fabrikanın içinde birbirlerini bulamaz hale gelecekleri çalışma modelleri icat ediliyor, örgütlenmenin siyasetten uzak tutulması için baskı kuruluyor, sınıfı esas alan örgütlenmeler, milliyetçilikle, mezhepçilikle kuşatılıyor… Kapitalizmde başkanlık sistemi bu zeminde geliştirilmiş bir önlemdir. Erkin merkezileştirilmesi ve yoğunlaştırılması, meşruti krallık biçimindeki ülkelerde bile eski tip hükümdarlar eliyle gerçekleştirilmiyor artık. Eski tip hükümdarın temsili, yeni tip diktatörleri meşrulaştırmaya yarıyor.

Başkanlık aranışı budur. Başkanlık aranışı cumhuriyetçiliğin emekçi halka açtığı kapıyı kapatma uğraşıdır. Bu yüzden bizde başkanlık tartışmasının ilk sahibi Tüsiad’dır.

Cumhuriyet kurulurken sınıfsaldı. Kurucu sınıf cumhuriyetini kâh aristokratlara kâh başkanlara sattı. Bu işlem de sınıfsaldır. Başkanlıkla dönüştürülmüş bir cumhuriyet kavramı saçmalıktır. Çünkü başkanlıkla önü kesilmek istenen, içinde yaşadığımız dünyayı ve toplumu anlama ve değiştirme düşüncesinin ta kendisidir. Yani vatandaş değil tebaa! Tebaa olmak için imparatorluğa dönülmesi gerekiyor ve artık o kadar da olmuyor mu? Daha iyisi var: AKP tabanının literatüre katkısıyla “g.. kılı” olma hali!

Bu 29 Ekim’de ilan edilmelidir: Başkanlık sistemi cumhuriyetin inkarıdır. Yalnızca başkanlık sisteminin çılgın savunucuları değil, bunu tartışılabilir bir seçenek sayanlar da cumhuriyet teknesini terk etmektedirler. Burjuva sınıfının içinde bu durumun istisnası seçilmiyor.

O halde bu 29 Ekim’de bir şey daha ilan edilmelidir: Cumhuriyet ve cumhuriyetçilik sınıfsal olmaya devam edecektir ve yeni sınıf tartışmasız işçi sınıfıdır. Yalnızca sömürülen emekçiler durumun anlaşılmasından ve değiştirilmesinden yana olabilirler çünkü. Cumhuriyet artık emekçilerinse ve sosyalistse vardır.