Bu kadar çabuk dememiştim

Cuma günü yayımlanan yazımı Perşembe akşam üstü yazmıştım. AKP’nin yönetme ehliyetini yitirdiğini ve bunu telafi etmek için provokasyonu bir yöntem olarak seçtiğinin anlaşıldığını söyledim. Yazının son sözcüğü “Tutmaz” idi.

Ama ben yine de yöntemin bir süre deneneceğini, deneyenlere aptalca bir heyecan ve alçakça bir umut vereceğini, ondan sonra “tutmayacağını” düşünüyordum. Bu kadar çabuk patlayacağını tahmin etmezdim doğrusu. Anlaşıldı ki Erdoğan, 16 kiloluk tokattan sonra bir gün, bir saat için bile iflah olmayacak.

Herkes, hepimiz son günlerde toprağa verdiklerimizin babalarına teşekkür borçluyuz. Acılı babaların provokasyon zorlamasını ayırt edememeleri, nefret ve öfke üretip yanlış adreslere yönlenmeleri genellikle mümkündür ve bu hoş görülür. Tersi olmuş, Tayyip açığa düşmüştür. Ölülerin babaları provokasyon çetesini birlikte süpürüyorlar.

Kadıköy metrosundaki saldırının internette dolaşan üç sahneli özeti durumu ortaya koyuyor. Birinci resimde faşist metroda bağırıyor: “Susun lan, hepinizi s...”. İki: “Abi vurma.” Üç: “Hay ben böyle memleketi s...”

Erdoğan’ın siyasal yaşamında ve artık aynı anlama gelmek üzere, provokasyon taktiğinde halen birinci sahne oynanıyor. Bunun uzun sürmesi imkansızdır. İki ve üçüncü sahneler kaçınılmaz hale gelmiş bulunuyor.

Türkiye’de Erdoğan’ın başında olduğu topluluğa artık hükümet diyemeyiz. Halka karşı savaşan burjuva hükümetler olur. Zaten farklı biçimlerde burjuva hükümetlerin sınıfsal işlevleri arasında bu vardır. Bugünkü ise bir çete durumudur.

Çetenin yönetme ehliyeti olmadığı gibi, kendi safını bir arada tutma yeteneği de yoktur. Bir bakanın veya müteahhidin kaçması, polisin gaz sıkamaması, savcının adliyeye gitmemesi, vekillerin istifa etmeleri... hepsi her an mümkündür.

Türkiye, tarihinin en ağır krizlerinden birinin, muhtemelen en ağırının içinde. Ağırlık sıralamasını boş verin Türkiye tünelin ucunun sola bu denli açıldığı başka bir kriz yaşamadı. Halk AKP’yi götürüyor.

AKP “ben bu memleketin...” ağlayışları içinde gidecek. Ve götüren halktır.

Yani götüren gizli kayıtlar, tapeler, videolar değildir. Bunlar kimin götürdüğünü bulandıran ve asıl mücadele eksenini iki gerici odak arasına yerleştirmeye çalışan bir operasyonun parçaları. Mücadele AKP ile cemaat arasında tanımlansın ki, çözüm de buradan çıksın. CHP bu operasyona yattığı için suçludur.

Model şu: Cemaat her gün AKP’nin oylarını tırpanlayacak ve Erdoğan seçim kaybedecek.

İyi de, artık AKP ne oy alırsa alsın, seçim kazanamaz ki. AKP’nin her oyu şaibeli. Çünkü bunlar yalancı, hırsız, katil, nefret dolu provokatörlerdir. Bunlarla “fair play” bir seçim olmaz ki...

AKP’den kurtulmak için bütün muhalefeti birleşmeye davet eden siyaset halkı görmemeye dayanıyor. Bu davet tünelin ucundan solun çıkacağını örtmeye ve en ahlaksız sağın alternatifinin daha az ahlaksız bir sağ olmasını vaaz etmektedir. Bu davet AKP’nin daha seçim olmadan hükümet ehliyetini yitirdiğinin üstünü örtmekte, dolayısıyla Erdoğan’a bir meşruiyet atfetmeye devam etmektedir.

Provokasyon taktiğinin biraz süreceğini, sonra çökeceğini beklerdim doğrusu. Artık Türkiye siyaseti son derece hızlandı. AKP gidecek ve halkın umudu, vicdanı sol olacak. Bunu herhangi bir operasyon engelleyemeyecek.

Türkiye halkı örgütsüzlük halini de kıracak. O da sanıldığından çok daha çabuk olacak.