Bu iş bitmedi Davutoğlu

soL dergisi, Ahmet Davutoğlu başbakanlığa atandıktan sonra sırıtışının hesabını soracağını duyuyarak çıkmıştı. Bu afaki bir laf değildir ve aradan henüz günler geçmişken iktidardaki ekibin işinin çok zor olduğu açığa kavuşmuştur.

Bu aralar bölgede Davutoğlu ile Erdoğan'ın savaş suçlarının üstünü örtecek, son yıllarda yaşananları önemsizleştirecek bir gelişme işaret vermiyor.
Hapse girmek yerine iktidara çıktılar... Doğru. Ancak bu kurtuluş değil, kaçınılmaz sonu ötelemek anlamına geliyor.

Kuşkusuz kaçınılmazlığa imzasını atacak olan, savaş ve diğer suçlar karşısında politik mücadeleyi yükseltenler olacak. Genel anlamıyla “biz” yani.
İsterseniz öznesizleştirelim biraz ve “karar sınıf mücadelesinde alınır” diyelim.

Koşullar alınacak kararın toplumsal-tarihsel bağlamını oluşturur. Bu bağlam kritiktir, zira mücadeleler boşlukta, keyfine göre, iradesine göre verilmez. O tarihselliğin, toplumsallığın, koşullanmışlığın içinde hareket edersiniz. Bugün koşulların Tayyip ve Ahmet beyleri kurtarabilecek nitelikte olmadığı saptanabiliyor.

Aynı koşulların şekillenmesine birinci dereceden katkıda bulunanlar var. Emperyalizm, iç ve dış sermaye sınıfları... bunlar AKP'nin devamına fit oldular. Ekip bunların en has çocuklarından oluşmayabilir. Ama ne gam! Zaten öyle bir aile mutluluğu içinde yönetilmiyor ki dünya. Yeri geldiğinde egemen güçler, iktidarın kendilerine binbir bağla mahkum bir yapıda olmasını, kardeşlik ilişkisine tercih ediyorlar.

Genel görünüm budur bana sorarsanız. AKP halk karşısında çok güçlü ve ezici görüldüğü için ve aynı zamanda bir egemen güçler bloku nezdinde pek itibarsız, sarsak, pazarlık gücünden yoksun olduğu için iktidardadır. Dolayısıyla bu bir güçlenme, konsolide olma, giderek normalleşme süreci değil, içten ve dıştan kriz biriktirme sürecidir.

AKP iktidar ataklarından önemli bir tanesini yeni-Osmanlıcılıkla yapmıştı. Davos günleri! Filistin'de ve başka yerlerde Erdoğan posterlerinin taşındığı günler...

Meğer bataklıkmış! Suriye'de namaz kılmak değil hakkında iddianame yazılması varmış kaderde.

Şimdi Türkiye’nin içinde yükselen halk hareketi belirli bir geri çekilmeye zorlandığında ortalığın, yukardaki tabirle normalleşmesini bekleyenler yanılmış bulunuyor. Kriz yeniden dışarıya kayıyor.

Çünkü Davutoğlu'nun yeni-Osmanlı macerasının Arapların o gerici “Baharı”nda kavrulmasının bedeli Ankara'nın stratejik öneminin görece azalmasıdır. Nasıl mı?

Bir: ABD bölgede aktif taşeronları öne salıp kendini korumaya almaya ve savaşla azalan meşruiyetini tazelemeye bakmıştı bir ara. Şimdi yeniden emir erleri sistematiğine dönüyor ve doğrudan müdahalenin meşruiyetini arıyor. Suriye ve Irak'ta en fazla Amerikan koalisyonunun lojistikçisi ve paralı askeri olursunuz. Döndük mü 2003'e!

İki: Suriye ve Irak'a müdahaleyi açıkça destekleyen bir Ankara, bölgenin hamisi olarak gezinme rüyasını terkeder. Ama Arap devletleri destekliyorlar... Onlar destekleyerek emperyalist hiyerarşi içindeki edilgen konumlarını belli ediyorlar. Ankara imza atamayarak kendini etkisizleştiriyor.

Üç: Etki başka kanaldan tazelenir mi? Teorik olarak mümkündür ve pratik olarak o kanal Kürt reformudur. 10 Ağustos sonrasında sürecin hızlanması bekleniyordu. Hele CHP'nin İkinci Cumhuriyete bağlılığını ilan etmesi ve MHP'nin geri çekilmesiyle. Ancak Kürt hareketinin oylarını artırarak, Rojava'dan sonra Irak'ta kontrol alanı açarak, IŞİD karşıtlığı ve Ezidi hamiliği üstünden meşruluğunu genişleterek, ÖSO ile ittifaka girerek, yeni Amerikan koalisyonunun bölgesel dayanakları sıralamasında yukarı tırmanarak katettiği mesafe, AKP açısından can sıkıcıdır.

Dört: IŞİD hem AKP tipi Sünni gericiliğin kardeşidir, hem de artık Türkiye'ye içsel bir faktördür! Ortadoğu'ya katliam şebekeleri taşıyan ve örgütleyen AKP gericiliği, bölgede otoritesini tesis etmek yerine kendisi küme düştü. Önümüzdeki süreçte Türkiye'nin El Kaidesi/leri kah terör eylemleriyle kah sınır bölgelerinde açık çatışmalarla, kah komşu ülkelerden göçenler veya yerli tarikat tabanları üstünden kitleselleşerek kaotik gelişmeleri tetikleyecektir.

Beş: AKP'nin Ankara'sı bu tablo karşısında içe kapanamaz. Çetelerin geçişini engelleyemez, bu uluslararası organizasyondur. Kürt reformundan vazgeçemez, bu ABD'nin bölgeyi sarsma stratejisinde en önemli enstrümandır. Azalan önemini görünür kılmak için yeni maceralara mecbur. Her yeni macera yeni ve daha ağır suçlar demek. Bu suçları biz dahil herkes yakalarız, başlarına bela ederiz.

Altı: Kitle hareketi yükseliş içinde değilse de, Haziran yaşanmamış gibi davranmak mezarlıkta ıslık çalmaya benzer yalnızca. Türkiye'nin emekçi ve aydınları Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin sıkışmasını bir davet olarak hissedecek ve suçluları kuşatacaklardır.

Bu arada CHP içinde kimileri, bu sıkışma nedeniyle Ankara'nın “yeniden Batı'yla barışma” sürecine gireceğini düşünmekte ve kendilerine gün doğacağını sanmaktalar. Cehalet, hayal dünyası ve en aşağılık işbirlikçilik!

Diğer muhalefet akımı olarak Kürt hareketindeyse başkaları, ÖSO ittifakı türü süreçleri pazarlıkta güçlenen el olarak düşünecektir. Daha az hayalci olduklarını, ama bu yönelimin işbirlikçilikte aşağı kalmadığını söyleyebiliriz.

Muhalefet mi? O alan sosyalizme kalır.

Hedef mi? Düzen içi çıkışın tarif edilemediği yerde, gerçekçilik artık sosyalist cumhuriyettir.