Beyaz Saray’dan sonra

Aydemir Güler'in "Beyaz Saray’dan sonra" başlıklı yazısı 20 Mayıs 2013 Pazartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Elbette AKP’nin Beyaz Saray’ın biricik aşkı olduğu ve aralarından su sızmadığı koskoca bir yalan. Elbette Erdoğan, Obama karşısında süt dökmüş kediye dönmüştür. Suriye konusundaki afra tafranın balon olduğu açığa çıkmıştır.

Ancak bu açık seçik gerçeklerin yorumuna bir iki ayar eklenmesinde yarar var.

Bir kere Ankara ile Washington arasındaki farklılaşma ciddi bir politik sorundur ve bizimkilerin büyük ağabeye mutlak bağımlılığına işaret edip hafife alınmamalıdır. ABD gezisi sırasında yakın zamanların dünyadaki en ağır terör eylemlerinden biri olan Reyhanlı’dan söz edilmemesi manidar. Katliamın ertesinde “Türkiye’nin artık ayağını denk alacağı” Beyaz Saray bahçesinde sergilendi. Daha ne olsun! Tetikçileri boş vermeyelim ama katillerin hangi saflarda aranması gerektiği açık değil mi?

İkinci olarak, verilen ayarın ve politikanın içeriği... Emperyalizm güven vermeyen muhalefeti, iktidara gelemeyeceği ama kan dökmeyi sürdürebileceği ölçüde besleyecek. Suriye Ortadoğu’da kendi derdine gömülmüş, biçare bir ülke durumunu itilecek.

Türkiye’ye bakarsak meğer Yeni-Osmanlıyı Suriye üstünden inşa etme projesi bir güldürüden ibaretmiş! Artık kimsenin Davutoğlu’na ihtiyacı kalmadı...

Dört: hal böyle diye, ABD’nin El Kaide benzeri hareketlerden endişe duyduğu sonucuna varmak büyük yanılgı olur. “Radikal İslamcılar” icabında en gözüpek (veya sapık!) savaşçı (Libya gibi), icabında doğrudan emperyalist müdahalenin mazereti (Mali gibi) olarak rol sahibidir. Ne endişesi!

Beş: diğer ağır hata, ABD’nin işgale karşı, müzakere ve barıştan yana olduğu tezi. Suriye’nin direnişi olmasaydı, bu tezin herhangi bir dayanağı kalmazdı bugün. Ayrıca süreç bölgede doğrudan dış müdahalenin riskini gereksizleştiren bir diğer doğrultuda ilerlemeye devam ediyor: Sünni-Şii (+Alevi) iç savaşı!

Altıncı nokta için bir hatırlatma lazım. Geçen yıl, AKP’nin Suriye konusunda aşamadığı bir faktör içerdeki Kürt sorunuydu. Ankara, aralarında herhangi bir irtibat olmasa bile, iki cephede kavgayı sürderemezdi. “Çözüm süreci”nin zamanlamasında bu faktör kesinlikle rol oynamıştır. AKP’nin bir TSK-ÖSO-PYD ittifakı veya ortak yapımıyla Suriye’nin kuzeyinden geniş bir hattı kopartmaya niyetlendiği anlaşılıyor. “Çözüm süreci”nden bunu çıkarmak istediler tutmadı.

Bu arada 300 bin sığınmacının 100 binden fazlası da geri döndü! Reyhanlı olayı zor durumdaki kitleler açısından Türkiye’nin çekiciliğini silmiştir. Hükümetin elinde vatandaşlık dağıtacak potansiyel seçmen kitlesi kaldı, kala kala.

Gelinen noktada Suriye politik çöküş tehdidini uzaklaştırmıştır. Ancak terör tırmalamasının süreceği kesin. Yani ekonomik ve sosyal yıkıma çare üretemiyor Şam.

Sonuca gelebilirim: AKP kirli savaşa devam edecek. Ama bu mücadeleden kısa vadeli, çarpıcı, İkinci Cumhuriyeti “uçuracak” faydalar sağlamayı unutmak zorunda. Bu, kullanılan dili değiştirmez, Alevi düşmanlığını hafifletmez. Son günlerin polis terörü ise bu şekilde sürdürülemez.

Yani Suriye’de uçmayı ümit eden AKP’nin başı dertte. Tabii, sol ortalamacılıktan uzak durursa...